Özel Yetkili Mahkeme’nin miadı doldu

  • 21.02.2012 00:00

Özellikle günümüz toplumlarında terör ve mafya türü “ağsal” örgütlenmelerle baş edebilmek için bir tür ihtisas mahkemesi olarak düşünülmüş eski Devlet Güvenlik Mahkemeleri’ne benzeyen bu mahkemeler bence günümüz gerçekleri karşısında başarısız kalmaktadırlar.

Prof. Dr. EROL KATIRCIOĞLU / İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi

Bir hafta önce MİT ile yargı arasında ortaya çıkan olaylar doğal olarak izaha muhtaç olaylar. İzaha muhtaç olma hali büyük ölçüde olayların odağındaki iki devlet kurumunun da gizlilik çerçevesinde çalışan kurumlar olması. Bu nedenle de savcının, MİT’in eski ve yeni müsteşarlarına ve onların yakın çalışma arkadaşlarına yönelik ifade alma girişimi ne kadar “çarpıcı” bir çıkışsa da bunu yorumlamak için ihtiyaç duyduğumuz bilgiler de o kadar az. Dolaysıyla bir “spekülasyon balonunun” oluştuğunu söylemek bile mümkün.

Doğrusu böyle bir durumda olası analizlerin bir ucunda MİT-Yargı çatışmasını uluslararası ilişkilere bağlayarak düşünmek gelir. Konu özellikle Amerika-İsrail hattı üzerinden Irak ve Suriye konuları bağlamında ele alınabilir. Bu iddiaların odağında Hakan Fidan’ın MİT’e atanması sonrasında Amerikan ve İsrail kaynaklarının bu atamadan hoşlanmadıkları dolayısıyla MİT’in faaliyetlerinde bir zafiyet yaratmak istemeleri gibi konular yer alabilir.  Ama kabul etmek gerekir ki bu tür bir analiz çok spekülatif ve komplocu bir analiz olmaya mahkumdur. Çünkü böyle bir analizi anlamlı kılacak veriler ortada yoktur.

Diğer bir uçta ise, Savcı Sadrettin Sarıkaya’nın bir Özel Yetkili Mahkeme savcısı olduğu, bu mahkemelerin kanunlarından gelen bu türden yetkilere sahip olduğu ve savcının bütün yaptığının da bu kanunlara uymak olduğu şeklinde bir yorum da yer alabilir. Fakat yine kabul etmek gerekir ki bu çerçeve de çok dar bir çerçevedir ve olayı sıradanlaştırarak anlamsızlaştırma olasılığı taşımaktadır.

En temelde Kürt sorunu var

Bu iki ucun arasında da “sonsuz” sayıda yorum yapmak mümkün. Biraz uluslararası ilişikleri biraz da bizim iç sorunlarımızı dikkate alarak çok sayıda yorum yapılabilir. Nitekim ortadaki yorum çokluğunun da nedeni budur.

Ben bu yazıda bu iki uç arasında bir nokta seçerek bir yorum yapmaktansa bazı sorular sorarak olayla ilgili muhtemel bazı cevaplar üretmeye çalışacağım. Bu soruların başında da savcı Sarıkaya’nın neden MİT eski ve yeni müsteşarı ve çalışma arkadaşlarının ifadesini almak istediği sorusu gelmektedir. Bu soruya basında çıkan haberlerden giderek cevap verecek olursak savcının, KCK operasyonlarında ele geçen kişi, bilgi ve belgelerden MİT mensubu bazı kişilerin kendilerine verilen görevlerinin ötesinde yetki kullandıkları ve bu nedenle de MİT’in PKK ile ilgili bir yanlışın içinde olduğu kuşkusunda olduğudur.  Üstelik de bu konuda kuşkulanmayı hak eden “maddi deliller” de mevcuttur (Savcı Fikret Seçen’in açıklaması). Buradan giderek bugün “yürütme” ile “yasama” arasında çıkan bu sorunun temelinde çözülmeyen Kürt sorununun olduğunu söyleyebiliriz. İktidar partisi çözülemeyen Kürt sorununu çözmek için “müzakereci” bir yola girdiğinde karşısına Özel Yetkili bir mahkeme çıkmıştır.

İkinci soru, savcı Sarıkaya’nın bu cüretkar adımı nasıl atabilmiş olduğu sorusudur. Bu sorunun cevabı da Özel Yetkili Mahkemeler (ÖYM) düzenlemesiyle ilgilidir. Bu mahkemelerin savcılarının olağanüstü yetkileri onların bu biçimde davranabilmelerine izin vermektedir.

Özellikle günümüz toplumlarında terör ve mafya türü “ağsal” örgütlenmelerle baş edebilmek için bir tür ihtisas mahkemesi olarak düşünülmüş eski Devlet Güvenlik Mahkemelerine benzeyen bu mahkemeler bence günümüz gerçekleri karşısında başarısız kalmaktadırlar. Günümüzde herkesin daha önceki yıllara göre birbirleriyle  “daha ilişkili” olduğu koşullarda kimin suçlu kimin suçsuz olduğunu ayırdedebilme yetenekleri bütün kurumlar için çok sınırlı hale gelmiştir. Bugün toplumumuzun yüzde 44’ü internet kullanmaktadır. Cep telefonu sayısı 70 milyon civarındadır. Facebook’a üye 14-15 milyon kişi vardır ve bu sayı ülke sıralamasında Türkiye’yi üçüncü sıraya koymaktadır. Böyle bir toplumda herkesin herkesle çeşitli sosyal medya ortamlarında birbirleriyle “ilişkili” olduğu bir toplumda “örgütlü” suçlar konusu daha da karmaşık hale gelmiştir. Bu durumun en ilginç sonuçlarından biri bugün 500’den fazla öğrencinin çeşitli ilişkileri üzerinden “terör örgütü propagandası yapmak” suçundan tutuklanmış olmalarıdır. Bunun yanı sıra KCK soruşturmalarında iki kişinin aralarında yaptıkları telefon konuşmaları ya da mesajlaşmaları, bağlamına bakılmaksızın “terör örgütüyle” ilişkilendirilerek gözaltılar ve tutuklamalar yapılabilmiştir.     

İşte zaten etkinlikleri kuşkulu hale gelmiş ve fakat çok güçlü yetkilerle donatılmış savcılardan birinin ucunda “siyasetin tercihleri” olmasına rağmen bu olayda cüretkar bir karar vermesi bu mahkemelerin de işlevleri konusunda sınıra gelinmiş olduğunu göstermektedir.

Dolayısıyla özel yetkili bir mahkemenin normal olarak kanunlara dayalı yetkisini kullanan bir savcısının ülkenin en önemli kurumlarından biri olan MİT’in başındaki kişiyi sorgulamaya kalkması “yürütmenin” Kürt sorunuyla ilgili yaşadığı krizin “yargıya” da taşınmasına neden olmuştur. Başsavcı’nın dosyayı Savcı Sarıkaya’dan alması, ardından HSYK’nın soruşturma açması yargıya taşınmış krizin göstergeleridir. Kimsenin kimseyi, savcının bir üstüyle bilgi paylaşmamış olduğu ya da bilgilerin basına sızdırıldığı üzerinden bu soruşturmaların açıldığına ikna etmesi mümkün değildir. Bugüne dek neredeyse her soruşturmanın, açılmadan önce basınla şu ya da bu biçimde paylaşılmış olduğunu göz önüne alırsak bunun pek inandırıcı olmayacağı da ortadadır.

Demokrasi krizi

Üçüncü soru da bu ikinciden çıkıyor. Mademki savcı kanunlarda yazılı yetkilerini kullanmaktadır, o zaman kanunu değiştirerek krize neden olan cüretkar adımı önlemek mümkün olabilir mi? İktidar partisinin kurmayları bu soruya “mümkündür” diye cevaplamış olmalılar ki 15 Şubat Çarşamba günü itibariyle öneri komisyondan geçmiş ve önümüzdeki günlerde parlementoya intikal edecektir. Ama daha şimdiden muhalefet partilerinin tutumlarından bir “yasama” krizine doğru sürüklendiğimiz de görülmektedir.

Yukarıda söylediklerimi özetlersem demek istediğim şudur: Ana mesele Kürt sorunudur. Yürütme, yani iktidar partisi bu sorunu müzakere yoluyla çözmek istedi ama çeşitli nedenlerden dolayı çözemedi ve dolayısıyla bir “yürütme krizi” oluştu. Yürütme bu krizi çözmeye çalışırken bu sefer de Özel Yetkili Mahkemeler düzenlemesinden kaynaklanan yetki kullanımının yol açtığı bir “yargı krizi”nin ortaya çıkmasına neden oldu. Şimdi de bu sorunu çözeyim derken hazırlanan MİT düzenlemesiyle kriz bir “yasama krizine” dönüşmekte. Bütün bunların anlamı da yasama, yürütme ve yargıdan oluşan kuvvetler üzerinde yükselen demokrasinin krize girmiş olduğudur. Çözümün de Kürt sorununu da çözebilme yeteneği olan yeni bir anayasa olduğu açıktır.

erolkatircioglu@gmail.com

STAR GAZETESİ AÇIK GÖRÜŞ

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums