- 5.02.2016 00:00
İktidar mücadelesinin fikirler üzerinden değil de kimlikler üzerinden yürüdüğü bir siyasi iklimde ‘Serbest seçimlerin’ işlevi nedir? Sorunun cevabı açıktır: böyle bir ortamda ‘Serbest seçimler’, toplum içinde varolan fikirler arasında en çok paylaşılan fikrin ne olduğunun değil, toplum içinde en kalabalık kimliğin ne düşündüğünün ortaya çıkmasını sağlayan bir işlev görüyor. Bir başka deyişle ‘Seçim sandığı’, fikirler arasında değil, kimlikler arasında bir rekabetin sergilendiği bir mekanizmadır.
Böyle olunca bir toplumun nasıl yaşamak istediğini belirleyen kuralları ifade eden anayasa bu ülkede nasıl yapılacaktır?
Davutoğlu, toplumun yüzde 10’unun oyunu almış ve üstelik de anayasadan en rahatsız olan bir toplum kesiminin temsilcileriyle görüşmeme kararı aldı. Gerekçesi de HDP’lilerin üslupları imiş. Hakikaten anlamakta zorlanıyorum, kimse başbakana ‘Sayın başbakan siz daha dün Demirtaş’a ‘Hain’diyerek bir konuşma yaptınız, bu üslup da yanlıştı’ diyemiyor mu? Haydi vazgeçtim etrafındaki siyasilerden iktidara yakın medyadan hiç bir yazarın dikkatli bir üslupla da olsa benzer bir cümleyi etmesi bu kadar da mı zor?
Dedim ya bizde hemen herşey ‘Kimlikler’ üzerinden okunup anlaşılır hale gelmiş durumda. Bu nedenle de hiç bir televizyon kanalında sahici bir fikir tartışması görmüyoruz. Gördüğümüz, kimin hangi kimliğin siyasi pozisyonunu benimsiyor olduğu, o kadar! Böyle bir demokrasi, böyle bir çağdaş ya da böyle bir ‘Yeni’ toplum olabilir mi? Aklın ve fikrin gücüne yaslanmak yerine ait olunan çevreye, ait olunan kültürün kodlarına yaslanarak ve böylece davranarak ‘Yeni’ bir toplum yaratmak mümkün mü?
Bence mümkün değil! O nedenle de böylesine, siyasetten ‘Aklı ve düşünceyi kovmuş, onun yerine kimlikleri koymuş bir toplumda gerçek bir ‘Uzlaşı’ gerektiren anayasa gibi ‘Kurucu toplum kuralları’ oluşturmak zor değil, bence imkansız.
Cumhurbaşkanı’nın ‘Arama konferansı’ gibi bir fikri var. Gazetelerin yazdığına göre toplumla bir tür ‘Arama konferansı’ yapmak ve oradan çıkacak fikirler üzerinden anayasayı hazırlamak. İyi de bu ülkede kim gerçek düşündüğünü söyleyebiliyor ki? Örneğin, PKK terör örgütü değildir diyen Tahir Elçi’ye, ‘Hayır yanılıyorsun, şu şu sebepten dolayı PKK terör örgütüdür’ diyerek cevap vermek yerine onun öldürüldüğünü düşünürsek, hangi ‘Arama konferansı’nda kim düşündüğünü özgürce söyleyebilecektir ki?
Peki ama bu ülkede durum bu iken ‘Anayasa ve başkanlık meselesi’ neden gündemde? Davutoğlu’nun bu durumdan (zaman zaman) rahatsız olduğunu biliyoruz. Ara sıra da olsa ‘Biz kimlik siyaseti yapmıyoruz!’ ya da ‘Bu ülkede kutuplaşmayı bitireceğiz!’ gibilerinden söyledikleri var. Ama, dediğim gibi bu sözler ara sıra söylense de, artık hiç bir yasanın kendini bağlamadığını düşünen Cumhurbaşkanı’nın sesinin yanında hiç duyulmuyor.
Evet sorduğum sorunun cevabı da burada. Cumhurbaşkanı Erdoğan, milliyetçilik bahsinde toplumun önemli bir damarını yakaladığını düşünüyor. Türkiye’de milliyetçiliğin oluşumunda İslami olanla Türk olanının içiçe geçmişliğinin en geniş kimlik olduğunu kavramış durumda. Kendi gayretleriyle de yükselen bu kimlik üzerinden bir anayasa yapmak, ya da anayasayı referandumda onaylatmak anlaşılan çocuk oyuncağı gibi geliyor ona.
Bu durumda ne yapmalı?
Yapacağımız tek şey var sanırım. O da ‘Fikri’ ‘kimliğin’ ötesine yükseltmek. Bu nedenle HDP’nin aldığı ‘Özerklik’, ‘Özyönetim’ gibi konuları konuşmak üzere çeşitli toplantılar yapmak ve topluma kendi fikirlerinin kendi kimliklerinden daha güçlü olduğunu anlatmak. Yapılabilir mi?
Neden olmasın?
Yorum Yap