- 29.12.2015 00:00
DTK’nin Olağanüstü Toplantısı’nda alınan kararların ve basın açıklamasının yalnızca iktidar yanlısı medyada değil ‘laik ve modern’ kesim medyasında da tepkiyle karşılanacağı açıktı ve öyle de oldu. Bugün her iki medyada da gerek manşet ve gerekse köşe yazılarında bu tepkiyi görmek mümkün. Doğrusu DTK’nin toplantı sonuçları, neresinden baksanız bir zamandan beri Kürt siyasetinde etkili olan temel yaklaşımın dışında yeni bir yol hattı ima ediyor. Özellikle Abdullah Öcalan’ın 2013 Newroz mektubunda ve sonrası görüşmelerde ifadesini bulan ‘Türkiyelileşme’ stratejisi, Kürtlerin başını çektiği, Türkiye’nin bütün mağdur kimliklerinin taleplerini taşıyan ve ülkeyi 100 yıldır yaşayamadığı bir ‘Biz’ duygusunun yaşanabildiği barışçı bir toplum yapma iddiasıydı. Bu iddia ne Kürtlerin Türkleşmesi ve ne de çelişkisiz ve pürüzsüz, herkesin üzerinde anlaştığı bir demokrasi hayaliydi. Aksine, toplum içindeki gerek kimlikler bağlamında ve gerekse de sınıflar bağlamında varolan çelişkilerin ve zıtlıkların daha insani ve şiddetten uzak bir ortam içinde çözülebilmelerinin iklimini yaratma iddiasıydı.
Ama bir zamandan bu yana anlaşılıyordu ki ne İslamcı ve ne de laik siyaset elitleri bu meseleyi anlayamıyorlar ya da kendi salak-sulak sistemlerinden vazgeçmek istemediklerinden anlamak istemiyorlardı. HDP’yi her fırsatta kuşkuyla karşılayıp, Selahattin Demirtaş’ı marjinalize etmeye, HDP’yi PKK gibi göstermeye çaba sarfediyorlardı. Oysa Türkiyelileşme projesi hem İslamcıların ve hem de laiklerin de savunmaları gereken, bir başka ifadeyle yüzyıllık parantezin barışçı bir biçimde kapatılması ve yeni bir toplumsal yaşama geçebilmemiz için gerekli bir projeydi. Ama onların kendi kimlik siyasetleri içine kapanmışlıkları bu yeni dünyayı ve yeni Türkiye’yi görmelerini engelledi ve sonuçta daha çatışmacı bir kimlik siyasetini tercih ettiler.
Hafta sonu DTK kongresinden yansıyan sözler ve bildirge metni ise önümüzdeki dönemde Kürtlerin bir başka stratejik seçeneğe yöneleceklerini gösteriyor. Bu da bir tür ‘bölgesel özerklik’ diyebileceğimiz bir seçenek. Kongrenin sonuç bildirgesi bu talebin Kürtler için vazgeçilmez bir talep olduğuna işaret ederken Türkiye’li bir talep olduğunun da altını çiziyor. Böylelikle Kürt siyaseti hala Türkiyelileşme projesi içindeyim demiş oluyor ama Türkiye siyasi elitinin bu teklifi kabul etmesi bana zor görünüyor. Çünkü ‘özerklik’ projesi yerel topluma vurgu yapsa da merkezi hükümetten bir güç talep etme projesidir. Oysa Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının dertleri ise yeni anayasayla merkezi güçlerini daha da pekiştirmektir.
Yazının başında vurguladığım gibi yalnızca İslami siyasetin partisi AKP değil, laik ve modernlerin partisi olan CHP’nin de bu teklife sıcak bakması çok zor. Orada da bu ülkeyi doksan yıldır kendilerinin yönetmesine imkan veren ‘devlet’e mesafe almaları pek olanaklı görünmüyor. Bütün bu nedenlerden dolayı ‘bölgesel özerklik talebi’nin Türkiye siyasi eliti bakımından bir meydan okuma olarak okunacağı çok açık.
Bana gelince, ben bu gelişmelerin ‘Türkiyelileşme’ projesinin alternatifi gibi gelişmesinden hoşlanmasam da Kürtlerin yoğun yaşadıkları yerlerde kendilerini yönetmeleri hakları olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle de önümüzdeki dönemin anayasa tartışmaları bağlamında bu önerinin de tartışılmasında büyük yarar var. En azından barışçı bir üslupla.
Yorum Yap