- 3.02.2015 00:00
“Biz” diye konuşan, “Bizler Meclis’e!” diyerek seçim sloganı atan HDP karşısında, sözüm ona “Türkiyelileşmiş” olduğunu sanan ama en ufak bir meselede dahi “kendi kimlik siyasetinin” içinden konuşan bir siyasi elitin siyasi partilerinin sözüm ona yarıştığı bir seçim süreci yaşıyoruz. Cumhuriyet’in kurulduğu günden bu yana, doksan yıldır “biz” olamamış bir toplumda, hala, “onlar” diyerek birilerini ötekileştirdiğinin farkına bile varmayan bu siyaset eliti, neredeyse “Benden sonra tufan!” misali bir aymazlık içinde her geçen gün ülkeyi gerçekten çatışmacı bir iklime doğru sürüklemekte.
Altını çizerek söylemeliyiz ki HDP, bizi, hastalanmış bir siyasi elitin oluşturduğu bu çatışmacı ve yüksek tansiyonlu siyasi alanın dışına davet eden tek parti. Ötekilerden farkı da burada. Diğerlerini “düşman” olarak görmeyen, o nedenle de barışa, tüm toplumu haklar temeline birlikte yaşamaya çağıran tek parti. Nitekim Selahattin Demirtaş’ın İstanbul mitinginden önce Cumhurbaşkanı’nın mitingine(!) katılacak AKP’liler için “Onlar da bizim kardeşimizdir, bir sorun olmaz” demesi bile herkesin üzerinde biraz düşünmesi gereken bir söz değil mi? Yani HDP’nin “ötekisi”, hastalıklı bir “kimlik siyaseti” iken, “ötekilerin” “ötekisi” çoğu kez HDP ve HDP’deki Kürtler...
Cumhuriyetin kurulmasıyla açılan parantezin kapatılması ve bu toplumun “normal” bir toplum olabilmesi böyle bir siyaseti anlamlı kılarken, toplumun kanaat önderi sayılan çeşitli yazarlarından atılan salvolar böyle bir söylemin ve böyle bir siyasetin “samimi” olmadığı yönünde. Bu yazarlar demek istiyorlar ki HDP böyle kuşatıcı bir söylem ortaya koysa bile temelde Kürt siyasetinin bir uzantısıdır. O nedenle de ikili bir dile sahiptir. “Doğu’da baskıcı, Batı’da özgürlükçü”. Bir başka ifadeyle HDP takiyye yapmakta, asıl amacı ayrılmak ve bir Kürt devleti kurmak...
Uzun yıllar, AKP’ye inanmayan ve o nedenle de “AKP takiyye yapıyor, asıl amacı şeriat”tır diyenlere karşı mücadele etmiş bu yazarların çoğu, böyle düşünerek ne duruma düştüklerini dahi idrak edemez durumdalar. Kutuplaştırıcı siyasetin kutuplarından birinin diliyle konuştuklarını dahi görmüyorlar. Oysa HDP bugün, dün AKP’nin yapması mümkün olup da yapmadığı ya da yapamadığı şeyi yapıyor. Toplumu “biz” olmaya davet ediyor. AKP de, iktidara geldiğinde, mağdur bir kesim olan “İslami kesim”in taleplerini taşıdığı kadar, diğer kimliklerin de taleplerini de taşımıyor muydu? Örneğin, 2005’de Bilgi Üniversitesi’nde yapılan “Ermeni Konferansı”nın engellenmeye çalışılması ve sonunda bir mahkeme kararının alınması karşısında Tayyip Erdoğan’ın şu sözlerini hatırlayalım: “Özellikle demokratik bir ülkede düşüncenin, fikrin açıklanacağı bir organizasyonla ilgili bu şekilde bir kararı tasvip etmem mümkün değil.” “Türkiye’deki demokratikleşme sürecine ve özgürlüklere gölge düşürülmesi noktasında üzüntülüyüm.” Bu sözler, Ermeni konferansını yapmak isteyenlerin, özellikle laik, sol ve demokrat kesimlerin talepleri olduğu dikkate alındığında o zamanki Erdoğan’ın, bugün HDP’nin ifade ettiği kapsayıcı ve özgürlükçü bir anlayışla davrandığını göster miyor mu?
Her neyse! Olan oldu ve AKP’de diğer partilerin gittiği yoldan giderek kendi kimliği olan İslami kimliğine geri döndü. Burada Gezi mi, 17-25 Aralık mı? Yoksa bilmediğimiz başka şeyler mi oldu bilmiyoruz, ama geldiğimiz noktada AKP, diğer partiler gibi kendi kimlik siyasetine geri döndü. Bu durumun da HDP’nin tüm topluma “biz” diye seslenen, bütün diğer kimlikleri kucaklayan siyaseti de karşılık bulmaya başladı. Son günlerde HDP’nin yükselişinin de AKP’nin düşüşünün de nedeni bu...
Yorum Yap