Başkanlık sistemi ve demokrasimiz

  • 16.03.2013 00:00

 Piyasadan bir malı aldığınızda o maldan memnun kalmamışsanız önünüze iki seçenek çıkar. Ya o malı bir daha almazsınız ya da o malı satan firmanın yönetimine bir mektup yazarak (ya da bizzat giderek) memnuniyetsizliğinizi dile getirirsiniz. Birinci davranışta o piyasadan “çıkmış” olursunuz (yani firma sizi belki de sonsuza kadar kaybetmiş olur), ikinci davranışta ise firmayı yaptığı bu yanlıştan dönmesi için uyarmış olursunuz.

1970’lerde Amerikalı iktisatçı Albert O. Hirschman, bu iki olasılığı kavramlaştırarak kapitalist piyasa mekanizması konusunda bir tartışma başlatmıştı. Exit, Voice and Loyalty (Çıkış, İtiraz ve Sadakat olarak çevrilebilir) adındaki bu kitapta Hirschman “çıkış” mekanizmasının daha çok Amerikan tarzı bir piyasa ekonomisine, “itiraz” mekanizmasının ise daha çok Avrupa tarzı bir piyasa ekonomisine denk düştüğünü yazar. Yani birinde (çıkış), memnuniyetsiz tüketicilerin bir daha dönmemek üzere o firmanın malını almamasının yaratacağı disipline edici bir mekanizma olarak çalıştığının, diğerinde (itirazda) ise tüketicinin firmayı uyararak yanlıştan dönmesini sağlamasının disipline edici ama daha yumuşak biçimde çalışan bir mekanizma olduğunun altını çizer. Ürüne ya da firmaya olan “sadakatin” ise “çıkış” seçeneği üzerinde bir fren etkisi yaratarak bu seçeneğin sertliğini yumuşatan bir etki ürettiğine dikkati çeker.


Siyasette de benzer bir tasnif mümkün

Tabii Hirschman’ın açtığı bu tartışmayı illaki piyasa mekanizmalarını yorumlarken kullanmak zorunda değiliz. Bu kavramlarla siyaset alanının niteliğini de tartışmak mümkün.

Örneğin bir ülkede insanlar mevcut yönetimden memnun değillerse karşılarında nasıl imkânlar vardır diye sorarsak, cevabını da, Hirschman’ın tartıştığı çerçevede, ya o ülkeden çekip gitmek (çıkış) ya da çeşitli protesto imkânlarını kullanarak o yönetimin değişmesini talep etmek (itiraz) olarak verebiliriz. Ülkeye olan “sadakatin” ise çekip gitme biçimindeki bir davranışı caydıran, dolayısıyla da insanı yumuşak davranmaya davet eden bir etki üreteceği de ortada.


Türkiye’de durum nasıl?

Ama doğrusu ben Türkiye’yi düşündüğümde, Türkiye’deki ekonomik ve siyasi alanı düşündüğümde, Hirschman’ın açtığı bu tartışmanın yeterince açıklayıcı olmadığını hissediyorum. Çünkü bu toprakların kurulu sistemlerinde “çıkış”ın da “itiraz”ın da çok önemli olmadığını, çıkmak istediğiniz de çıkamadığınız, itiraz etmek istediğinizde itiraz edemediğiniz bir sistemler dünyasının daha yaygın olduğunu düşünüyorum.

Bu söylediklerimin ekonomide ve siyasetteki izdüşümlerinin ise bu alanlarda varolan güç dağılımının çok eşitsiz olmasıyla ilgisi var. Ekonomide de siyasette de “güç”ün az sayıda kişi tarafından kullanılarak çok sayıdaki kişinin hayatını belirliyor olması ya da tersten ifade edersek toplumda“adem-i merkezileşme”nin yeterince gelişmemiş olması mevcut sistemlerimizin de ana sorunu.

Bu tartışmayı bağlayacağım iki konu var. Bunlardan biri “başkanlık sistemi” konusu. Benim bu konu üzerinde düşünmemiz gerekir dememin nedeninin ne Başbakan’la ve ne de Kürt sorunuyla doğrudan ilgisi var. Benim dikkate getirmek istediğim konu, bu denli “adem-i merkezileşme” sorunu yaşayan sistemlerle “başkanlık sisteminin” yan yana yürümesinin zor olduğu konusu. Tabii bunun da hem Başbakan’la ve hem de Kürt sorunuyla ilgisi olduğu açık.

İkinci olarak, sokak protestolarına eğilimli olmayan ve fakat neredeyse konan bütün kuralları çiğneyerek yaşayan bu toplumun bu özelliği ile “çıkmak istendiğinde çıkılamayan, itiraz edilmek istendiğinde itiraz edilemeyen” bir sisteme sahip olmamız arasında yakın ilişkiye, yaniprotestonun sessiz biçimiyle varolan demokrasimizin niteliği arasındaki ilişkiye dikkat çekmek.

Bu iki konunun da ülkenin demokrasi ihtiyacı önündeki en önemli engeller olduğunu düşünüyorum. O nedenle de demokrasinin her alanda yaygınlaştırılması anayasa yapım sürecinin devam ettiği bu günlerin en önemli konuları olması gerekir bence.

Ünlü Fransız düşünür Derrida demokrasiye, “demokrasi” yerine “gelmekte olan demokrasi”demeyi uygun görmüştü. Yani henüz gelmemiş ve belki de hiçbir zaman gelmeyecek ve fakat her zaman gelmesi için mücadele edilmesi gereken bir yönetim biçimi olarak.

Önümüzdeki mücadelenin şifresi de Derrida’nın bu kavramında gizli değil mi?


erolkatircioglu@gmail.com

 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums