Damat Albayrak, Amerikan yönetiminin Türkiye’ye yönelik yaptırım kararını aile içi kavgaya benzetti; Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da Amerikan Dışişleri Bakanı Pompeu ile yaptığı görüşmede belli ki muhatabına umut verici bir tavır içinde oldu.

Amerikalı Bakan, Singapur’da yaptığı açıklamada Rahip Brunson krizinin birkaç gün içinde çözüleceğini umduğumu ifade etti:

‘‘Pompeo, bugün (4 Ağustos 2018) Singapur'daki ASEAN Dışişleri Bakanları Toplantısı'nda yaptığı açıklamada Türk mevkidaşı Mevlüt Çavuşoğlu ile yaptığı görüşme sonrasında iki tarafın da yapıcı olduğunu belirterek, Türkiye'de tutuklanan Amerikalıların ‘önümüzdeki günlerde’ serbest bırakılmasını umduğunu söyledi.’’

Bu haber ajanslara düştükten kısa bir süre sonra Ankara’daki havanın hiç öyle olmadığı ortaya çıktı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, partisinin kadın kolları toplantısında yaptığı konuşmada, Trump’ı kollayan bir üslup kullansa da, Rahip ve konsolosluk çalışanlarını bırakmayacaklarını ilan eder bir havada konuştu.

Amerika'nın özellikle son İzmir'deki papaz Brunson olayıyla alakalı attığı adım, bir stratejik ortağa yakışmayacak bir adımdır. Ve ABD bu adımla birlikte aslında Türkiye'ye karşı ciddi saygısızlık yapmıştır. Türkiye, hukuk devletidir, hukukun gereği yapacak... 

…. E şimdi ne olacak? Biz dün akşama kadar sabrettik. Ben de bugün arkadaşlarıma talimatı veriyorum. ABD'nin adalet ve içişleri bakanlarının Türkiye'deki malvarlıklarını donduracağız varsa.

Erdoğan böyle de ana muhalefet farklı mı? Yüz binleri arkasına takıp Türkiye’de yargı bağımsız değil, adalet yok diye yürüyüş yapan CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu fikir değiştirdi ve yargının bağımsız olduğuna ikna oldu.

Şu anda CHP milletvekili Enis Berberoğlu, danışmanları dahil binlerce insan o bağımsız yargının verdiği kararlarla tutuklu demektir bu. Dağılabiliriz…

Ama iş çıtayı yükseltmekle bitmiyor. Hayatın gerçekleri var. Öyle ‘‘Amerika olmazsa, Çin’e gideriz’’ diyerek kapı komşusuna gider gibi değişiklik yapamıyorsun. Bakın son 24 saatin haberlerinden bir demet:

‘‘Analistler, diplomatik ilerleme sağlanmaz ve Brunson bırakılmazsa, Türkiye ekonomisi üzerinde daha doğrudan etkileri olacak yeni ABD yaptırımları bekliyor.

Yeni yaptırımlar muhtemelen, Erdoğan’ın büyümenin devamı için bel bağladığı; havalimanları, köprüler ve yeni bir kanal açılması da dahil 200 milyar dolarlık yatırımı içeren ‘çılgın projeleri’ni inşa eden firmaları hedef alacak. Bu firmalar kendilerini uluslararası piyasalardan dışlanmış bulabilir.’’ 

Bu da Hürriyet’in telaşla siteden kaldırmak zorunda kaldığı bir analiz. Washinton Temsilcisi Cansu Çamlıbel’in kaleme aldığı yazıda Halkbank için turun büyüğünün heybede olduğunu anlatan bir gerçek:

‘‘Halkbank dosyasının henüz kamuoyunda bilinmeyen boyutu şuydu; İran’a yönelik yaptırımların delinmesi iddiasıyla Halkbank yeniden soruşturma altındaydı. Hem de ABD’de Halkbank’ı hedef alan sadece bir değil, iki yeni soruşturma yürüyordu.’’ 

Atilla Yeşilada ise Çin’e gitmesinin neden akla aykırı olduğunu ustaca ve esprili bir dille dile getirdi:

‘‘OFAC ya da ABD Hazinesi’nden bir kaç nazik bayan ABD ve Asya bankalarını gezer, “Türkiye’ye kredi vermeyin” der ve oyun biter. Üstelik daha ihtilafın açılış sahnesi;  takımların birbirini denediği dakikalardayız. Kasım’da bir de İran yaptırımları için papaz olacağız, yanına iki de vale, full. Papaz çok, al-ver, win-win, lose-lose-lose your ass. Ulan koskoca Çin’de popolar yusuf yusuf ki herifin 3 trilyon rezervi,%40 tasarruf oranı var, biz 250 gramlık bankacılık sistemimizle bir hiç uğruna bu deliye delleniyoruz.’’

Bu arada, çok övünülen askeri güçte de Amerika’ya göbekten bağlı olduğumuz bir kez daha ortaya çıktı:

‘‘Türkiye, Pakistan ile 1.5 milyar dolarlık 30 adet ATAK helikopteri için anlaştı. Ancak bu helikopterlerin satışı yapılamıyor. Nedeni ise ABD’nin izni gerekiyor.’’

Ayranı yok içmeye modelindeyiz, dünyanın en büyük askeri ve finans gücüyle bilek bükme yarışına girmeye kalkıyoruz. Bedeli ağır olur. Tek umut var, eski aranjmana dönmek ve Rahip Brunson ile Hakan Atilla’yı takas etmek; Amerikan yurttaşları ve konsolosluk çalışanlarını da belirli bir takvim içinde tahliye etmek. Yoksa durum çok kötü...