- 15.06.2016 00:00
Yaşlı başlı komşularını, bebeği memede kadınları alıp götürüyorlar, komşuları sessiz kalıyor, bir tepki vermiyor. İnsanların malları mülkleri yağmalanıyor, film seyreder gibi izliyorlar. Memleketin her yerinden her gün ölüm haberleri geliyor, tek tepkileri maçlarda ‘‘Şehitler ölmez, vatan bölünmez'' diye bağırmak oluyor. Parayı verenin şehitlik hakkından feragat edebilmesini saygı ve sessizlikle karşılıyorlar.
Fakir Anadolu çocuklarını birbirine kırdırarak ayakta kalan bir rejimimiz var. Osmanlı'dan bu yana değişmeyen kara bir yazgı bu. Anadolu'nun devlete ve yaptıklarına karşı aynı umarsızlığı da sürüyor maalesef. Din adı altında hurafelere inanıyor, Erdoğan'ın muhtarlara nutukları, cuma hutbeleriyle ikna olup vicdanını rahatlatıyor.
Devletin kendi yurttaşlarına karşı bu kadar acımasız olduğu bir coğrafyada başka çaresi de yok insanların. ‘‘Çalıyorlar ama çalışıyorlar'', ‘‘Bal tutan parmağını yalar'' gibi veciz sözler üreterek adaletsizliğe, haksızlığa, hukuksuzluğa kılıf hazırlıyorlar.
Yaşadığımız bu on yıl bir kez daha gösterdi ki, bu toplumun kendi dinamikleriyle demokratikleşmesi, ‘öteki' gördüğünü içselleştirmesi mümkün değildir. İktidarı ele geçiren kesimlerin tek amacı kendilerini zenginleştirmek, toplumsal tabanını öteki gördükleri aleyhine genişletmektir. Avrupa'da, Amerika'da Müslümanlar için hak talebinde bulunanlar, burada aynı hakları Kürtlere, Alevilere tanımaktan pervasızca imtina etmektedir.
Düzensizliğin düzen olduğu bir toplum burası. Avrupa Futbol Şampiyonası'nı izlediğinizde bu gerçeği bir kez daha net bir şekilde görüyorsunuz. Belirli bir gelenekten gelmiş, disiplinli, çalışkan Avrupa takımlarıyla kaosa, şansa ve tamamen bireysel yeteneğe dayalı Türkiye Milli Takımı'nın kalite ve sıklet farkı bütün çıplaklığıyla yeşil sahada ortaya çıkıyor. Futboldaki bu tablo aslında toplumsal yaşamın tüm alanlarında mevcut. Ekonomide de, yargıda da, eğitimde de aynı kalite ve sıklet farkı var.
Demokrasi farklı renk ve seslerin bir arada yaşamını garanti altına alan rejimin adı. Başta Erdoğan ve AKP ise Kemalist devlet geleneğinin tek sesçi anlayışını aynen sürdürüyor. Sünni-İslamcı kısmına ağırlık vererek yapıyor bunu. Alevi'yi, Kürdü, eşcinseli, namaz kılmayanı, çevreciyi, demokratı, demokrat muhafazakarı ezerek yapıyor bunu.
Devletin silahlı gücü ile birleşmiş kasaba muhafazakarlığı, günümüz dünyasının faşizmi oluyor aslında. Türkçü ve İslamcı vurgusuyla kendini ayrıştıran, 1930-40'ların Türkçü dünya görüşüne gönderme yapan bu zihniyet, 60-70 yıldır çoğulculuk açısından bir arpa boyu yol alamadığımızı da gösteriyor.
Kayıp bir siyasetçinin hesabının sorulamadığı, kamu görevlilerinin bu sorulara cevap vermeye tenezzül bile etmediği bir ülke bu. Ceza Yasanız, Ceza Muhakemeleri Usülü Yasanız var. Gözaltılarının şekli, süresi belli ama bir Kürt siyasetçi günlerdir kayıp. Gözaltında öldürüldü mü bilmiyoruz ama bu ihtimal artık bize imkansız gelmiyor.
Devletin gözaltına aldığı insanları kaybetmeye başladığı bir toplumda, Kürt gençlere silahtan uzak durun çağrısı yapmanın ne etkisi olabilir bilemiyorum. Hukukun devreden çıktığı, ahlakın sürgüne gönderildiği toplumlarda intikam duygusu ve öfke hakim olur. Devletin kamu görevlisi de, karşısındaki muhalif güç de, kuralları hiçe sayar. Bu gidişatın toplumu götüreceği tek yer ise kaostur. Türkiye toplumun açık onayıyla o noktaya yaklaşmış bulunuyor maalesef
Yorum Yap