- 12.06.2016 00:00
Muhammed Ali'nin inandığı ve temsil ettiği değerlerin tümünü ayaklar altına almış bir siyasi liderin, ünlü spor adamının cenazesini kendisi için bir şova dönüştürmesine izin verilir miydi? Asla.
Recep Tayyip Erdoğan, Amerika'da sadece boyunun ölçüsünü almakla kalmadı, itibarının da ölçüsünü aldı ve sonuç ortada. Kocaman bir sıfır… Aslında ölçülen sadece Erdoğan'ın itibarı değildi, artık onunla özdeşleşmiş bulunan koca bir ülkeninkiydi aynı zamanda.
Cenaze töreninde konuşma yapması önce kabul edilip sonra kibarca geri çevrilen, cenazede Kur'an okuma talebi reddedilen, Kabe'nin örtüsünden bir parçayı tabutun üzerine koymasına bile izin verilmeyen bir lider konumuna düşürdü kendisini. Sonunda ilk başta alması gereken mesajı aldı: Buraya hoş gelmedin, burada istenmiyorsun.
Yapacak bir şey kalmadığını anlayınca da ailecek uçağına atlayıp kös kös Türkiye'nin yolunu tuttu. Adı yolsuzluk ve hukuksuzlukla anılır hale gelmiş bir siyasi liderin insan hakları ve hukuka saygısı olan Batılı ülkelerde göreceği muamele artık budur. Hiçbir yerde aradığı itibarı göremeyecektir. Afrika'nın üç beş ülkesi hariç.
Danışmanları, ‘‘Efendim, Muhammed Ali'nin cenazesi büyük bir fırsat. Hem dünyaca ünlü bir Müslümana sahip çıkıp dünya Müslümanlarının liderliğine oynarsınız, hem de cenazeye katılması muhtemel Obama ile fotoğraf verme imkanınız olur'' demiş herhalde, bu da üzerine atlamış.
Kurnazlıkla hukuk ve itibar gemisinin yürümeyeceğini Amerika'da acı bir şekilde öğrendi. Obama, gideceği varsa bile cenazeye gitmedi. Sadece onunla karşılaşmamak için… Erdoğan'a getirilen her kısıtlamanın arkasında da muhtemelen Obama vardı. Muhammed Ali'nin cenazesini kendi siyasi şovuna çevirmesine izin vermemekle kalmadı, bundan sonra Amerika nezdinde göreceği muameleyi de en sert biçimde göstermiş oldu.
Bunun ilk yaratacağı tepki, öfke olacaktır. Büyük ihtimalle, uğradığı muameleyi Paralel Yapı'ya bağlayacak ve içeride Cemaat'e gönül vermiş kişi ve kurumlara baskısını artıracaktır. Karşı karşıya kaldığı bu durum içine sindirmesi kolay olmayan acı bir gerçeklik. Bundan sonra daha da sık karşılaşacağı bir gerçeklik üstelik.
Manhattan'daki bir kara para aklama dosyasında kendisinin ve ailesinin adı geçen, bu duruma hiç tepki göstermeyen veya gösteremeyen bir siyasi liderimiz var. Yargıyı oyuncağı haline getirmiş, hukuku kişisel tercih meselesine indirgemiş bir liderimiz var aynı zamanda.
Askerle ittifak halinde oluşturduğu bu tabloyu sürdürebilmesi, içeride ve dışarıda sürekli düşman yaratmasına bağlı. İçerideki bu çabası, ülkenin birliğini her geçen gün zayıflatıp barışını tehlikeye düşürürken; dışarıya yönelik tavrı her geçen gün daha da yalnızlaşmasına yol açıyor.
Diktatörlerin dostu yoktur. İtibarları da yoktur. Bu gerçek, sadece kendi başlarını derde sokmalarıyla sonuçlanmaz. Ülkelerini de birlikte batağa sürüklerler. Hitler'den Kaddafi'ye, Esad'dan Saddam'a kadar her yer bunun örneğiyle dolu…
Yorum Yap