Türkiye'nin elektronik altyapısının ne kadar zayıf ve korunaksız olduğuna dün İstanbul Atatürk Havalimanı'nda bir kez daha tanık oldum. Devlet hastanelerinin bilgi ağı kolaylıkla hacklenmiş, binlerce kişinin özel bilgisi çalınmıştı. Daha önce vatandaşlık kimlik numaraları çalınmış ve internete yüklenmişti. Dün sabah ise havaalanında pasaport kontrol sistemi felçti.

Devlet, çareyi dış hatlar terminaline giden yolu kesmekte bulmuştu. Herhâlde polis, terminale gidemeyenler geri döner diye düşünmüştü. Ne olduğunu bilmiyoruz, çünkü bilgi verme zahmetinde bulunan bir tek kişi bile yoktu ortada. Ne bir anons, ne bir yetkili.

Turistler ellerinde çantaları ilerlemek bilmeyen uzun kuyruklarda şaşkınlıkla etrafı seyrediyor, arada alkışlarla bu durumu protesto ediyordu. Her pasaport bölümünün önünde yüz metreyi bulan kuyruk oluşurken uçağını kaçıranların sayısı hızla artıyordu.

Araya kaynak olmaya çalışanlar saatlerdir kuyrukta bekleyenlerin asabını daha da bozuyor, yumruklaşmaya varan kavgalar çıkıyordu. Teknolojinin uğramadığı ilkel bir toplum görünümü hâkimdi havaalanına.

Teknolojiyi satın alan ama onu kullanmasını beceremeyen bir devlet sistemimiz oluştu. Duble yollar örneğinde olduğu gibi, iyi niyetle başlanan ama aldırmazlık, yolsuzluk nedeniyle kısa sürede çöken bir bilgisayar ağımız var ve bu ağ her geçen gün biraz daha güvenilirliğini kaybediyor.

Aklını Kürtler ve Cemaat ile bozmuş olan devlet sistemi, ehil ve liyakatli tüm personeli 'Paralel' yaftası ile devre dışı bıraktığı için, işi bilen elemanların eksikliği her geçen gün daha da artacak. Sadece bir inanç grubuna bağlılığın, bu gruba destek olmanın 'terör' suçuyla eş tutulduğu bu ülkede devletin sadece aklı değil, sistemi de durma noktasına geliyor.

Yandaş müteahhitlere verilen akçeli yol ihalelerine fikslenmiş olan sistem, sadece yargısıyla çökmüyor, her yanıyla dağılıyor.

Cadı avının, sadece ranta ve cebine girecek paraya odaklanmanın kaçınılmaz sonucu bu. İstediğin kadar uçak al, havaalanı yap. Eğer, ithal ettiğin bilgi sistemlerini doğru düzgün çalıştıramıyor ve koruyamıyorsan, bu çağın devleti değilsin.

Bir devlet, sadece yargısı, polisi ile çökmez elbet. Eğitim sisteminden sağlığa kadar her alana yayılan ve sonuçları orta vadede görülmeye başlayacak genel bir çürümeye tanıklık ediyoruz. Küresel ısınma örneğinde olduğu gibi, bugün bunun farkına varmıyor; varsanız da aldırış etmiyor olabilirsiniz. Ama çocuklarınızın bu çürümenin bedelini çok ağır bir şekilde ödeyeceğinden de emin olun.

Zamanında medya kavgaları sırasında yazmıştım. Patron gazetecilik gücünü kullanarak zengin olmaya başlarsa, muhabir de mutlaka aynı örneği izler. Para karşılığı, çıkar karşılığı haber yapar veya yapması gereken haberi yapmaz.

Devlet memuru da böyledir. Özal'ın dediği gibi işini bilir. Tepede olup biteni gördükçe, yapanın yanına kâr kaldığını anladıkça asli görevini bırakır, kendisini zengin etmenin yollarını arar. Buna kısaca devlet sisteminin çürümesi diyoruz. Türkiye bu yolda geri dönülmesi imkânsız bir şekilde ilerliyor. Ahlak yoksa, her şey mübahtır çünkü.