Yasak… İşlerine gelmeyen her şeyin üzerini ya mahkeme kararı ya da kanun değiştirerek bir pelerin örtüveriyorlar. Türkiye'de başta muhafazakârlar olmak üzere halkın önemli bir bölümünün Karaman'daki Kuran Kursu'nda olup bitenden haberi yok. Dini vecibeleri öğrensin diye gönderilen çocukların tecavüze uğradığından habersizler, çünkü yayın yasağı getirildi.

Görünüşte çocukları korumak için getirtildiği iddia edilen yasağın asıl amacı AKP himayesindeki Ensar Vakfı'nı korumak. Pisliklerin üzerini örterek daha çok çocuğu tehlikeye atıyorlar ama umurlarında değil.

Pislik örtme konusunda uzmanlar. Tıpkı Gezi'de katledilen çocukların soruşturmasında olduğu gibi, tıpkı 17-25 Aralık yolsuzluk dosyalarında olduğu gibi.

Şimdi sıra Kürt meselesinde…

Kimsenin Kürt sorunu konusunda farklı bir ses çıkarmasına izin vermeyecekler belli ki. Ses çıkaranı teröre yataklık, terör propagandasından tutuklayıp kalanlara gözdağı verecekler. Barış bildirisine imza atan üç akademisyeni tutuklayarak akademik özgürlüğün tabutuna son çiviyi de çaktılar.

Bir yandan ayakta kalan etkili son gazete Cumhuriyet aleyhine iftiralar, yalanlar üretiyorlar diğer yandan da Yayın Yönetmeni Can Dündar'ın tekrar tutuklanabileceğini yazıp çiziyorlar.

Çünkü gerçekten korkuyorlar…

Demokrasiye, hukuka, insan haklarına saygıya dönmezse, Türkiye'nin içinden çıkılmaz bir şiddet sarmalına sürükleneceğinin söylenmesinden rahatsız oluyorlar. Kısa vadede kazanıyor görünüyorlar. Ama 1 Kasım'da istikrar adına AKP'ye oy veren kitlenin bu yüzden nasıl bir istikrarsızlığa sürüklenildiğini görmesi çok zaman almayacak.

İflaslar, işsizlik ve şiddet sarmalında kendi kaderleriyle baş başa kaldıklarında görecekler acı gerçeği ama çok geç olacak.

Türkiye'de serbest, özgür seçimin geride kaldığı; AKP'nin seçimle iş başından gitmesinin artık imkânsız hale geldiği bir dönemdeyiz. Ama CHP'liler “kurucu ilkeye” dokunulmadığı sürece böyle yaşamaya razı.

Kurucu irade dedikleri de Kürtlerin taleplerinin gerekirse şiddetle bastırılması. Suriye'deki gelişmeler devlet aklını korkuttuğu için, bugün bölgede uygulanan kör şiddete sessiz kalarak destek veriyorlar. Türkiye, Türklerindir nasılsa…

Böyle yaptıkça Kürt gençlerinin daha radikal olmasına, 24 yaşındaki genç bir kadının bomba yüklü bir otomobile binerek kendisini patlatmasına çanak tutuyorlar.

Kürt milliyetçiliği bugün çözülemeyen kimlik ve siyasi talepler, hesap vermeyen ve şeffaf olmayan yönetim anlayışı, kötü sosyo-ekonomik koşullar, dışlanma ve adaletsizlik duygusuyla beslenip güçleniyor. Bu koşulları demokratik sistem içinde konuşmayı, tartışmayı, sorgulamayı yasaklamak “tek çözüm imha siyaseti” demektir. Bugün yürütülmekte olan kent savaşlarına desteği her geçen gün daha da büyütmek demektir.

Suriye gibi 250-300 bin kişiyi öldürmeyi, milyonları yerinden yurdundan etmeyi göze almadan uygulayamayacağınız bir çözüm modeli. Bu yolu seçenlerin hali ise ortada…