- 1.02.2016 00:00
Başkanlık hırsı uğruna gittikçe şovenleşen bir dil hakim oldu Türkiye’ye. Abant Platformu’nun ‘‘Demokrasinin Türkiye Sorunu’’ panelinde konuşan Kürtlerden yaşadıkları acılar kadar hayal kırıklıklarını da hissediyorsunuz.
Toplantıya HDP’nin İstanbul Milletvekili Hüda Kaya, Diyarbakır Milletvekili İmam Taşçıer, Van Milletvekili Adem Geveri’nin aralarında bulunduğu çok sayıda akademisyen, gazeteci katıldı.
Türkiye’nin demokratik bir hukuk devleti olmasını, barışı sağlamasını, Avrupa Birliği standartlarını yakalamasını isteyen her görüşten insanın bir koalisyonu vardı salonda.
Ergenekon ve Havuz medyasının ortak hedefi haline gelen toplantıda, Türkiye’nin demokrasiyi yeniden inşa edebilmesinin yol ve yöntemleri konuşuldu gün boyu. Herkes fikrini özgürce dile getirdi ve bu sabah açıklanacak bir bildirinin ana hatları oluştu.
Aslında herkesin üzerinde birleştiği konu, Türkiye’ye uygun rejimin parlamenter sistem olduğu, başkanlığın, hele Erdoğan’ın hayalindeki başkanlığın bu ülkeyi içinden çıkılmaz bir kaosa sürükleyeceği yolundaydı.
Günden en az iki-üç kez canlı yayına Erdoğan’ın Saray’dan verdiği talimatlarla üniversiteleri ve havuz medyasını başkanlık sistemi konusunda halkı ‘aydınlatmak’ üzere harekete geçirdiği anlaşılıyor.
Erdoğan, ‘Türk tipi başkanlık’ sistemiyle kendisine Sultan yetkileri istediğini açıkça ortaya koyuyor. Sistemin adının Türk tipi başkanlık olması bile, bu yeni düzende Kürtlerin adının olmayacağını gösteriyor.
Anayasada etnik temelli vatandaşlık tanımını değiştirme mücadelesinde başarısız olan Kürtlere, şimdi ‘Türk tipi’ bir başkanlık dayatılıyor, elbette ülkenin geri kalanıyla birlikte.
Böyle bir sistemi devletin tüm yapısının da desteklediği anlaşılıyor. Medyayı ele geçiren, başkanlık sistemi konusunda tek bir soru işareti yükseltilmesi izin vermeyen Erdoğan’ın 1 Kasım seçimlerindeki başarının bir benzerini referandumda göstermesi kimse için şaşırtıcı olmamalıdır.
Kürtlerin yüzde 10 barajını kolaylıkla geçtiği, hiçbir partinin tek başına iktidar olacak ayı alamadığı bir parlamenter sistem, bölünme korkusu yaşayan devlet aklı için artık rahatsız edici bir modeldir.
Parlamentonun sus biberi rolüne indirgendiği, tüm yetkinin başkanda toplandığı bir sistem, Kürtlerin aldığı milyonlarca oyu değersizleştirecek ve Kürt kimliğini koruyan bir Kürtün başkan seçilmesi hiç bir zaman mümkün görünmediğinden Kürtlerin sistemde etkin olması engellenecektir.
Toplumsal mühendislik modelinin Türk-İslam modeliyle karşı karşıyayız. Her toplumsal mühendislik projesi gibi başarısızlığa uğraması kaçınılmaz bir proje bu çünkü hayatın gerçekliği bambaşka.
Havuz medyası ve AKP’yi rahatsız eden Abant Platformu’nun bu kadar farklı görüşteki insanı bir araya getirerek, demokrasi için bir koalisyonun mümkün olduğunu göstermesi.
Aslında, bu koalisyon siyaset arenasında da kurulabilse, farklı görüşteki insanlar temel hak ve özgürlükler ve demokrasi için bir araya gelebilse, güçlü bir demokratik cephe oluşturmak mümkün. Abant Platformu toplantısı bunun göstergesi.
Ancak, işin püf noktası Kürt meselesi ve şiddet hakim olduğu sürece, böyle bir koalisyonun kurulmasını engelleyen bir işlev de görüyor. Silahlar, fikirleri susturmakla kalmıyor, demokrasiye inanan insanların dayanışmasını da önlüyor.
Krt meselesi, mezhepçilik ve dış politika yanlışları Türkiye’yi faşizan bir atmosfere sokmakla kalmıyor, Rusya ile sıcak bir çatışmaya doğru sürüklüyor. Sınırda yaşanan ihlaller, uçakların havada karşı karşıya gelmesi, PYD’nin akşam saatlerinde yaptığı açıklama, bu bölgede Türkiye ile Rusya’nın sıcak çatışmaya girmesinin an meselesi olduğunun göstergesi.
Türkiye havası, NATO havası ama müttefiklerinin çıkmasından seni sorumlu tutacağı bir sıcak çatışmada senin yanında olacağı ve Rusya’ya savaş açacağı kesin değil.
Hırs, bilgisizlik ciddi körlük yaratıyor. Türkiye, bugün dünyada PYD’nin terörist olduğunu iddia eden tek ülke ve bu iddiasını Amerika dahil, hiç bir ülke ciddiye almıyor. Dünya, Kürtleri değil, IŞİD’e sorun olarak görüyor ve IŞİD’e karşı tek gerçek mücadeleyi yürüten Kürtlerin yanında yer alıyor.
Başkanlık sistemi, Şam’da cuma namazı kılma hayalleri, bilerek kışkırtılan şiddet ortamı sadece yargıyı, kurumları ve vicdanları çürütmekle kalmıyor, devletin temelini oyuyor.
PYD, Türkiye’ye ‘Saldırına karşılık vereceğim’ diyorsa, bunu sadece 25 kişilik silahlı gücüne dayanarak yapmıyor. Bölgenin güç dengelerinin hızla değiştiğini, Türkiye’nin bu oyunda kaybeden haline geldiğini gördüğü için yapıyor.
Demokrasinin rafa kaldırılması, medyanın susturulması, ülkeyi ciddi bir çatışma ortamına sokacak bir ortamın oluşmasını kolaylaştırıyor. Bölgede NATO’nun devreye girip tarafları çatışmasızlığa ikna edene kadar sürecek bir çatışmanın çıkması ülkemiz adına hiç hayırlı sonuçlar doğurmayacaktır.
‘‘Yurtta sulh, cihanda sulh’’ sözü, imparatorluk mirasçısı bir devlet tarafından verilmiş anlamlı ve ciddi bir mesajdır, bu sözün anlamı bugünlerde daha iyi anlaşılmak zorundadır.
Hal ve gidiş notumuz kırıktır ve düzelmesi maalesef pek mümkün görülmemektedir. İyi pazarlar.
ERGUN BABAHAN / HABERDAR
Yorum Yap