- 3.02.2016 00:00
Elimde Peter Watson’ın tuğla kalınlığındaki ‘‘Ateşten Freud’a Fikirler Tarihi’’ kitabı var. Türkçe çevirisi Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan kitap. Cynthia Stokes Brown’ın ‘‘Big History’’si, Yuval Noah Harari’nin ‘‘Tanrılardan Hayvanlara Sapiens’’i, Jared Diamond’ın ‘‘Guns, Germs, and Steel’’i, İan Morris’in ‘‘Dünyaya Neden Batı Hükmediyor (Şimdilik)’’u gibi kitaplarla bir arada okunması gereken bir yazmış Watson.
1943 doğumlu Watson, Durham, Londra ve Roma üniversitelerinde eğitim görmüş. Dünyanın önde gelen gazetelerinde editörlük, yazarlık yapan Watson, daha sonra fikirler dünyasına dalıp birbirinden değerli kitaplar yazmış. Fikirler Tarihi bundan biri.
Türkçe çevirisi 1100 sayfaya yaklaşan kitapta Türkiye ve Türklerin adı çok az geçiyor ne yazık ki. Tıpkı, İan Morris’in kitabı. Morris’in kitabının dizinine bakınca, Türkiye’nin adının Mezopatamya’da uygarlığın ortaya çıkışıyla ve Göbeklitepe ile bağlantılı olduğu görülüyor.
Anadolu’nun uygarlığa katkısı, yerleşik tarım ve evin ortaya çıkışıyla ilgili anlatılıyor. İnsanlık tarihi açısından bir dönüm noktası olarak her kitapta Çatalhöyük ve orada yaşananlarla karşılaşıyorsunuz. Ama medeniyete çok önemli bir katkıda bulunan insanlar, Türk değildi…
Watson, kitabı boyunca sizi uygarlıktan uygarlığa dolaştırırken, sayıların, tanrı fikrinin, bilimin, dilin nerede ve nasıl ortaya çıktığını detaylarıyla dile getiriyor. Araplar ve Abbasiler’in büyük katkısını ayrıntılarıyla anlatıyor mesela. Sümer, Mısır ve Hindistan’ın, antik Yunan’ın insanlığın gelişimine katkısını detaylarıyla okuyorsunuz bu sayfalarda.
Bu sayfalar arasında dolaşırken ‘‘cennet, cehennem ve ölümsüz ruhun eski dünyaya görece geç geldiğini’’ öğreniyoruz mesela. Tıpkı, ölümsüz ruh kavramının bir Yunan düşüncesi olduğu ve bu konuda Pythagoras’a borçlu olduğunu öğrendiğimiz gibi…
Antik Yunan yok olup gitti ama tarihçi Daniel Boorstin’in deyişiyle Yunanlılar ‘’insanın içindeki mucizevi aleti -cesur insan beynini ve onun gözlemleme ve uslamlama yetisini- keşfederek, benzer başka bir insan topluluğunun bıraktığından çok daha fazlasını bize bıraktılar. Onların mirası dünyanın şimdiye dek gördüğü en büyük mirastır.’’
Bugün yaşamakta olduğumuz topraklarda yaşadı bu insanlar. Tıpkı Sümerler, Asurlular, Abbasiler gibi….
Yunanlılar, dünyanın bilinebileceğini, tarnrıların yardımı olmaksızın sistematik gözlemle bilgi edinilebileceğini, dünya ve evrende atalarımızın söylencelerini aşan bir düzen bulunduğunu anlatan ilk halktı. Dünyanın tanrılar aracılığıyla ya da Tanrı bağlantılı bilinebileceğini, hatta pek bilinemeyeceği düşüncesiyle karşılaştırıldığında, büyük bir dönüşümdü bu. (Peter Watson, sayfa 183)
Demokrasi duygusu da, Homeros’un tarihçiliği de burada ortaya çıktı. İlk biliminsanı İsa’dan Önce 6. yüzyılda İyonya kıyılarındaki Miletos kentinde yaşamış olan Thales idi. Canlı varlıkların ilkin ‘dikenli bir kabukla kaplı olarak’ suda ortaya çıktığını düşünen İyonyalı Anaksimandros da öyle.
Şimdi yazları tatile gidebildiğimiz Sisam Adası’nda yaşayan Pythogoras, kendi adını taşıyan teoremini (bir dik açının nasıl elde edileceği) burada geliştirmişti.
Keyifli bir o kadar zorlu sayfaları aşarsanız, Bağdat ve Toledo’de Felsefe başlıklı bölüme geliyor ve İslam düşüncesi üzerinde gelişen bilim ve felsefeye tanıklık ediyorsunuz.
Hindistan’dan Çin’e, İtalya’dan Almanya’ya uzanan bir tarih yolculuğu bu. Hemen her halkın bilime, felsefeye, demokrasi düşüncesi ve hukuka katkısını hayranlıkla izliyoruz satırlar arasında. Kültürler arası etkileşimi de görüyor ve tesbihin Hintlilerden müslümanlar tarafından alındığını ve Haçlılar döneminde Hıristiyanlığa geçtiğini öğreniyorsunuz.
Gazali ile karşılaştığınızda, Aquinolaı Thomas’tan Pascal’a kadar gelecek kuşak düşünürleri üzerinde büyük iz bırakan bir müslüman düşünürü tanıyorsunuz.
Küçük gruplar halinde yaşayarak tarihin bir noktasında düşünme, dolayısıyla hayal etme kabiliyeti kazanarak çağ atlayan insanın işaret diliyle başlayan, konuşma, alet yapma macerasıyla gelişen serüveni gerçekten heyecan verici.
Ancak, felsefeden matematiğe, takvimden tıbba uzanan gelişim yelpazesinde fizik, kimya gibi ana bilim konuları da var elbette. Her bir halkın bu temel konulara katkısı var.
Ancak girişte de belirttiğim gibi,Türkiye’nin adı ilk yerleşim merkezlerinin ortaya çıkması, tarımın gelişmesiyle ilgili. Türklerin adı ise hiç geçmiyor. Sanki Türklerin insanlığın medeniyet yolculuğunda ciddi hiçbir katkısı yok gibi.
Belki de benim okuduğum kitapların yazarları bunun farkında değil ve Türkiyeli benzer bilimadamları bu konuda daha fazla bilgi sahibidir.
Biz, ‘‘Bir Türk dünyaya bedel’’ ile başlayıp Türk olmasa dünya ve insanlık olmazdı noktasına varan bir fikir ve eğitim düzeyinde yetiştik. Dışa açılana kadar da, bunu gerçekten ciddiye aldık.
Ama görünüyor ki, Türkler askerlik ve savaşta başarılı oldukları oranda, bilim ve felsefede başarısızlar. Binlerce sayfalık kitaplarda Türklerin medeniyete katkısı konusunda bir satıra rastlamak mümkün değil. Oysa bu topraklar, dünya düşünce tarihinin en kritik noktalarına ev sahipliği yapmış ve nedense Türkler tarih sahnesinde boy gösterdikten sonra kurumuş.
Elbette bunda medeniyet meşalesinin Batı’ya taşınmasının payı büyük ama Türklerin hiç rolü yoktur diyebilir miyiz?
Yorum Yap