Ölü taklidi yaparak kurtulamazsınız!

  • 14.09.2015 00:00

 Herkesin gördüğü acı gerçek şu ki Türkiye, bir felakete doğru sürükleniyor.

Bu korkunç senaryoyu yazanlar, uyandırdıkları korku sebebiyle herkesin tir tir titremesini istiyor. Korku sarmalına yakalanıp meflûç hale gelmiş kitlelerin despot yönetimlere razı olacağını düşünüyorlar. Ve ibret-i âlem olsun diye hadise çıkarıyorlar.

İsteniyor ki korku her ferdin yüreğine kor gibi düşüversin ve o uğursuz kıvılcımı sürekli harlasın güç odakları. “Eyvah, sıra bana mı geliyor acaba?” endişesiyle uykuları kaçsın insanların. “Neme lazım” deyip kepenklerini kapatanlar, yan komşusuna yapılan zulmü görmezden gelsin. Böylece bir korku imparatorluğu kurulsun isteniyor.

Türkiye'nin son yıllardaki sisli puslu manzarasına en hâkim unsur korku. Adalete duyulan güven sarsıldıkça bu atmosfer daha da oksijensiz kalmakta, insanlar can ve mal güvenliğinden endişeye kapılmakta. Verdikleri karardan dolayı hâkimler aylardır hapislerde çürütülüyorsa hangi hâkim cesaretle karar verebilir? Gazeteciler hakkında sudan bahanelerle soruşturmalar açılıyor, eften püften iddialarla hapislere atılıyorsa, hangi gazeteci/aydın, fikrini ifade ederken kendini özgür hissedebilir? Hiçbir somut dayanağı olmadığı halde bazı işadamlarına baskınlar düzenleniyorsa ve onların malına haramiler gibi çökülüyorsa, kim bu ülkede mal güvenliğinin teminat altında olduğunu iddia edebilir?

Son birkaç senedir sürdürülen sindirme, yıldırma, korkutma çalışmalarının belli bir zümreye mahsus olduğu sanıldı. En azından birileri hep böyle olmasını diledi.

Ne var ki bugün ister liberal, ister solcu, ister İslamcı, ister milliyetçi, ister Kürt, ister Alevi, ister nurcu olsun, muktedirden farklı düşünüp de baskı görmeyen grup kaldı mı? Farklı gruplar bir yana, partinin kurucu kadrosunda yer almış isimler bile sırf yanlış gidişata itiraz ettikleri için düşman, hain ilan edilmekte. Anlaşılan, çember giderek daha da daralacak. Şu ana kadar iktidarın hiçbir yanlış icraatına ses çıkarmayan; hatta en hatalı işlerini bile alkışlayan kişiler o daralan mengenenin içinde inim inim inleyecek. İnsanlık tarihi boyunca hep böyle olmuştur çünkü. En uzak daireden başlayan zulüm kuşatması, en yakın halkayı tarumar etmedikçe tatmin olmaz.

Hürriyet Gazetesi'ni basan/bastıran zihniyet, 67 yıllık bir gazeteye meydan dayağı atarak herkese gözdağı veriyor. Ve korkularımızı test ediyor. Daha önce bunu başka gazete ve televizyonlar için de yaptılar. Türkiye'nin en değerli şirketlerinden biri sayılan İpek/Koza'ya yapılan hukuksuz işlem, bütün iş dünyasına gönderilen bir korkutma mesajı değildir de nedir! Onlarca benzer hadiseyi camın arkasından seyreden insanlar! Emin olun, o camların kırılması çok yakın. En yakın halka için daha şimdiden başlatılan hain, çete, kripto gibi ithamlar daha da keskinleşecek ve suskunlar yakasını asla kurtaramayacak. Korkarak, sinerek, hakikati gizleyerek atlatılacak bir süreçten geçmiyoruz. Herkese büyük sorumluluk düşüyor. Tarihi sırça köşklerinde tüneyenler değil, baskılara usulünce direnenler yazar daima.

Keskin bir yol ayrımındayız: Ya mafyatik metotlarla oluşturulan korku havasına boyun eğecek, memleketin uçurumdan aşağı yuvarlanmasına seyirci kalarak büyük vebalin utancı içinde yaşayacağız ya da korkmadığımızı, susmayacağımızı zalimlerin yüzüne haykıracak ve hukuka dayalı şanlı direnişin kısa vadeli bedelini ödemeye hazır olup demokrasi tarihinde kendimize bir yer açacağız.

Ölü taklidi yaparak belayı savuşturmak da bir seçenek. Aslında en kötü seçenek. Zira, böyle yaparak kurtulmak mümkün değil. Ne kendilerine bir faydası dokunur ölü taklidi yapanların ne de ülkelerine. Düşünce özgürlüğü elden gittikten, demokratik hukuk devleti feci bir zulüm aracına döndükten sonra evinde de huzur bulamazsın, işyerinde de; dünyada da mesrur olamazsın, ahirette de…

Daha düşük bir profil de söz konusu: Uyku seansları düzenleyerek, oto hipnozlar yaparak, çetin dönemlerin bir an önce geçip gitmesi için sâfiyane dilek tutmak. Aslında her şeyin farkındadır uykucu; ancak korkmuştur bir kere. Uyumuyor olmak, sorumluluk almaktır. Bu nedenle yorganı kendine sığınak yapmak ister birileri. Ona da geçenlerde bir dosttan duyduğum anonim cümleyi hediye etmek isterim: Uyuyan bir insanı uyandırabilirsin; ama uyuma taklidi yapanı uyandıramazsın.

Herkes kendi akıbetini kendi tercihi ile bir kenara not eder. Yakın bir gelecekte bugün yaşananlar kaleme alınırken kimilerine korkak, kimilerine uykucu, kimilerine fırıldakçı vs. denecek. Tarih huzurunda insanların alnına yapışacak yaftayı zulmün karşısındaki duruşlar belirleyecek. Cesur, demokrat, özgürlükçü gibi onurlu unvanlar varken, anlamsız bir korkunun altında ezilmek de ne demek!


Tehlike tam da budur!

Geçen hafta bu sütunda AK Parti hakkında verilmiş kesin mahkeme kararını hatırlatmıştım. Anayasa Mahkemesi, AK Parti'yi “laikliğe aykırı fiillerin odağı” olmakla mahkûm etmiş; ancak cezayı parti kapatma olarak değil, para cezası olarak takdir etmişti. Kapatılmama nedenlerinden en somutu ise “şiddet ve cebir” kullanmamış olmasıydı. Bu karar doğruydu ve bunu desteklemiştik. Hâlâ da aynı yerdeyiz.

Önüne gelen herkese “terörist”, hoşuna gitmeyen her kitleye “terör örgütü” diyenler apaçık suç işliyor; çünkü bahsi geçen kişiler hakkında iddia, müdafaa, hüküm, temyiz aşamaları hiç yaşanmadı. Hiç kimsenin haddine değil ki şiddetin yakınından geçmemiş insanlara terör suçlaması yapabilsin. AK Parti hakkında ise kesinleşmiş bir hüküm var. Partiyi kurtaran en önemli unsur cebir ve şiddetin olmaması idi. Geçen hafta o da maceracı yeni yetme tetikçiler sayesinde yerle bir edildi. Parti, ittihatçılara özenen çoluk çocuğun ve istihbaratın oyuncağı haline gelmiş kişilerin eline/diline kaldı.

Mesela Hürriyet Gazetesi'ne iki kez düzenlenen baskın ve bu çerçevede yapılan tehditler, şiddet ve cebir fiilinin tastamam fotoğrafıdır. Bir AK Parti milletvekilinin oraya gelip saçma sapan laflar etmesi ve şiddet övgüsü yapması iktidar partisi için feci bir sabıkadır. Ne gariptir ki, çocuk yaştaki insanların, gazetecilerin hatta acılı şehit yakınlarının en ufak eleştirisine karşı harekete geçen yargı bu apaçık şiddet konusunda etkin hiçbir şey yapmamıştır. Günlerce Başbakan ve bakanların AK Partili vekili kınamaması, Hürriyet'e “geçmiş olsun” bile dememesi ve hatta o vekili cumartesi günkü parti kongresinde divan kurulu üyesi seçmesi manzarayı daha vahim hale getirmiştir. Hürriyet baskınıyla yaygınlaşan sokak gösterileri, yakıp yıkmalar, tehditler vs. hukuki anlamda iktidar partisinin başını ağrıtacak boyuttadır.

AK Parti'de birileri bu feci durumu kavramış olsa gerektir ki, ülkücüler hedef gösterildi. Hem Ülkü Ocakları hem MHP çok sert tepki verdi ve eylemlerdeki sevk edici unsurun Osmanlı Ocakları adı verilen AK Parti'nin arka bahçesi olduğunu deşifre etti.

Mevzuattan iyi-kötü haberdar olan AK Partililerde bir kaygı söz konusu. Ne var ki yandaş medyadaki coşku ve yalancılık bir şeyi düzelteyim derken daha büyük suçlara bulaştırıyor AK Parti'yi. Mesela her gün yaptığı zırvalarla basın tarihine kara bir leke olarak geçecek yandaş medya, Osmanlı Ocakları konusunu bile saptırarak olayı paralele bağladı. Kendi kendini madara etmek böyle bir şey olsa gerek… AK Parti medyasında yazan küçük biri, Ahmet Hakan'ı açık açık ölümle tehdit etti. Aylardır utanmadan masum insanları terörist diye hedef gösteriyorlar.

2002'de Türkiye'nin demokratikleşmesi ve halkın tamamının kucaklaşması idealiyle ortaya çıkan AK Parti'nin kurucu felsefesi, şahsi menfaatler ve ihtiraslar yüzünden tükenişe mahkûm edildi. AK Parti'nin kurucu ruha dönmesi, kendini suçlardan arındırması, terör ve şiddet konusunda eski duruşuna avdet etmesi gerekiyor. Siyaset ve toplum mühendislerine hukuk içinde başkaldırarak iktidar olan bir partinin derin mühendislere boyun eğmeden aslına rücu etmesi şart. Dostça yapılan “AK Parti AKP oluyor” uyarısını dinlemeyen bugünkü bazı yöneticiler hem partilerine zarar veriyor hem Türkiye'ye.


Arada tutunamazsınız!                                                           

Bazı adamlar vardı bir dönem; ağızlarından “diyalog” düşmezdi, “hoşgörü”den, “herkesin konumuna saygı” gibi çok hayati prensiplerden bahsederlerdi sürekli. Sonra koptular. Kopunca yalana dolana, iftiraya sarıldılar. Kibir dolu iktidar ağzı onları da ham yaptı. İspiyonculuğun ve muhbirliğin vicdanlarına çöreklendiği ağır baskıyı izale edebilmek için; senaryolar uydurup hayatta karınca ezmemiş insanlara “terör örgütü” bile diyerek tefessüh etmenin örneklerini verdiler. Acınası hallerinden kurtulabilmek ve yeni mekânlarında göze girip alkışlanabilmek için tabasbusla çıkış yolları arayanlar, şimdilerde baskına uğramış, can ve mal güvenliği yerle bir edilmiş insanların endişesiyle alay ediyor, sahte cesaret gösterileri yapıyor. Keşke yüreklerinde zerre miktar cesaret olsaydı!

Hakikaten nerelere düşmüş birileri. Bediüzzaman yıllar önce vermiş hükmünü: “Samimî ihlâsı kıran adam, bu hılletin (dostluğun) gayet yüksek kulesinin başından sukut eder (düşer). Gayet derin bir çukura düşmek ihtimali var; ortada tutunacak yer bulamaz.” Başka söze gerek var mı? Kirlenmiş bir zihniyetin feci akıbeti bundan daha veciz anlatılabilir mi!

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums