‘Dava'yı ağzına alma artık

  • 11.05.2015 00:00

 Ya “dava adamı” olursun; yahut heva adamı. İkisi birden olunmaz! Onca yalanı, yanlışı, iftirayı, ihtikarı “dava” tezleri ile örtbas edemezsin. Aklın sıra günü kurtarsan bile “Dava”ya yazık olur! Zulmünden dolayı inandırıcılığını kaybedersin. Ve ne yazık ki temsil iddiasında bulunduğun davanın saffetine, ismetine zarar verirsin.

Bir “dava”nın özü şefkate, merhamete, adalete, muhabbete dayanırken; kimin haddine düşmüş ki o kavramları hiddete, şiddete, zulme dönüştürülebilsin. “Dava”nın ana mesajı herkesi kucaklamaya, gönüller kazanmaya, toplumsal barışa çağırıyorsa ve siz tam ters istikamete giderek insanları kamplaşmaya, ötekileştirmeye, nefretleşmeye itiyorsanız hangi cüretle “dava”dan bahsedebilirsiniz.

Vaziyet vahim! Yüzyıllık “dava çilesi”yle elde edilen kazanımlar, gamsız ve arsız bir ekibin hovardaca yaptığı işler yüzünden çarçur ediliyor. Şımarıkça tavırlar sade insanları muhafazakar kesimlerden uzaklaştırmakla kalmıyor; dinden soğutuyor, imandan kaçırıyor… Oysa en mukaddes davanın en muhteşem timsali ne buyuruyor: “Kolaylaştırınız zorlaştırmayınız; sevdiriniz nefret ettirmeyiniz.”

“Dava adamı” yatlar, katlar, villalar, saraylar, tahtlar, arabalar vs. peşinde koşmaz. O, turnikeye nasıl girdiyse; çatlayıp son nefesini verdiği anda da öyle kalmakla mükelleftir. Mesela “Dava” deyip yola çıktığında basit bir gecekonduda yaşıyorsa, o ferdin son nefesini saray revakları altında vermesi düşünülemez. Zar zor geçinip sağdan soldan bulunan burslarla mektep okuyan insanlar, iktidar yüzünü gördüğünde gemiler, filolar, devasa şirketlere sahip oluyorsa artık “dava şuuru”ndan bahsedilemez.

Malvarlığı beyanına ihtiyaç var “İslami kesimler”de. On yıl önceki mali durumları ile bugünkü ihtişamları arasında derin uçuruma sahip olanlar, bu mal varlığına hangi yollarla ulaştığını izah etmeli. Etmeli ki “dava”ya leke sürülmesin. Dün, ödeyeceği kirayı bulamadığı için kıvrım kıvrım kıvrananlar, bugün yazlığı ayrı, kışlığı ayrı lüks mekanlarda yaşıyorsa ortada feci bir durum var demektir. Baş döndüren servete nasıl ulaştıkları bilinmeyen kişilerin yoksul halk umurunda mı?

Kendine menfaat ve avantajlar sağlarken araya bir kısım hayır-hasenat işlerini sıkıştırmak, dava iddiasını canlı tutmaya yetmez. Boşuna aldatmayın kendinizi. Devlet imkanları kullanılarak “dava aşkı” yaşatılamaz. Dava gönüllerde yükselir, fedakarlık üzerine bina edilir; devlet baskısı üzerine değil. Gönüllülük ve beklentisizlik meselenin ruhudur; o olmayınca yapılan her iş “çakma cemaat” komedisine dönüşür. Zoraki yaptırılan cami bile olsa ondan hayır gelmez. İnsanlar devlet baskısı altında kalarak Kur’an kursu bile açsa o işte bereket olmaz. Ve yazık edilir o güzelim “dava”ya...

Dava adamını kurşun öldürmez; ama dünya nimetlerinin altında ezilmek onu delik deşik eder.  Ve maalesef bugün bir çürümüşlük,  bir kokuşmuşluk hali söz konusudur. Dün “dava uğruna” alkışlanan insanlar, bugün küplerini doldurmanın derdine düşmüş; yapılan itirazlara pişkince “Ne var bunda; hazır nehir akarken maşrapanı doldurmayıp da ne yapacaksın” deme arsızlığına kapılmışlardır.

Yıllar boyu Üstat Necip Fazıl’dan “Bu dava hor, bu dava öksüz, bu dava büyük” mısralarını okur, “Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya” derdik. Bununla dıştan gelen tehacüm kastedilirdi. “Dava ruhu” için şu mısraları ezberledi eskiler: “İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal/Hamallık ki sonunda ne rütbe var ne de mal/Yalnız acı bir lokma zehirle pişmiş aştan/Ve ayrılık; anadan, vatandan, arkadaştan.” Ey koca şair! Kemiklerin sızlıyor olmalı kabrinde. Şu üç günlük dünya “dava adamları”nı esir aldı; “zehirle pişmiş aş” yerine saltanat şaşaasının zebûnu oldu niceleri.

Ey dava adamı olduğunu iddia edenler!

Ey yalan yanlış icraatlarına davayı kalkan yapanlar!

Hakikaten “dava” diye bir derdiniz varsa kini, nefreti, kibri, zulmü bırakın artık! Mekke fethi sırasında ürküp kenara çekilmiş bir adama Resulullah ne demişti:  “Korkma ben kral değilim. Kureyşli, kuru ekmek yiyen bir kadının oğluyum!” İşte tevazu, işte mahviyet, işte muhabbet! Onun tahtı yoktu; hasırda yatıyordu. “Devlet-i İslami’nin izzeti için” bile olsa saraylar kurdurmuyor, lüks içinde yaşamıyor, israfa boyun eğmiyordu… Ondan daha büyük bir dava adamı mı var!

Hani ‘insanî yardım’ taşınmıştı!     

İlk günden beri şu “MİT TIR’ları” konusunda bir tuhaflık var. Oysa mesele gayet basit: Malum TIR’lar ile ilgili ihbar geliyor ve savcılık harekete geçiyor. İddialara göre TIR’a eskortluk yapan araçlardan MİT mensubu insanlar çıkıyor ve TIR’ların aranmamasını istiyor. Arama yapmak isteyen devlet görevlileri bu talebin tutanak altına alınmasını, sorumluluğun yazılı olarak üstlenilmesini istiyor.

Olay duyulur duyulmaz kıyamet koptu; zira TIR’larda silah olduğu ve bunların bazı “radikal örgütler” vasıtasıyla Suriye’ye götürüldüğü iddia ediliyordu. Hükümet kanadı ilk başta bunların “insanî yardım” olduğunu, “Türkmenlere götürüldüğü”nü savundu. Açıktan açığa böyle beyanat veren yetkililer oldu. Ne var ki zamanla insani yardım tezleri çürüdü ve arama talebine karşı takınılan tavır iyice sertleşti, konu “vatan hainliği” suçlamasına kadar götürüldü. Ve nihayet savcıların ve bir Kurmay Albay’ın tutuklanmasına kadar vardırıldı gerginlik.

Kamuoyu MİT TIR’ları ile ilgili ayrıntıyı bilmiyor. Aslında hiçbirimiz bu konuda somut bilgilere ulaşamıyoruz. Konu ne zaman açılsa, hırçın bir dille ihanet suçlamaları artık art arda sıralanıyor. Tutuklanan savcılardan biri: “Beni ve meslektaşlarımı hedef alanların yaptıklarını milletimiz bilseydi onları tükürüğe boğardı.” demiş. Savcıların ifade verirken çok büyük bir iddiada bulunduğu da medyaya yansıdı: “TIR’lara eskortluk eden MİT’çilerin kullandığı araç El Kaide üyesine ait.”

Kafalar karışık; çünkü konunun etraflıca araştırılmasına, somut veriler üzerinden yayın yapılmasına müsaade edilmiyor; davalar açılıyor, ihanet suçlamaları art arda sıralanıyor. Hal böyle olunca da insanlar merak ediyor: Madem TIR’larda insanî yardım vardı; bunları niçin MİT taşıyordu ve neden ihbar hakkında işlem yapan insanlar hukukun sınırları zorlanarak tutuklandı. Panik havası ve hırçınlık, kuşkuları artırıyor maalesef ve durduk yerde “Siz nelere karıştınız ki bu kadar endişe duyuyorsunuz?” şeklinde özetleyebileceğim kocaman bir soru işareti yerleşiyor zihinlere. “İnsanî yardım” tezi doğruysa etraf niye bu kadar toz duman…

Sakın minderden kaçma                              

Vatandaş kızgın, dargın, yorgun. Devleti yönetenler aslî işlerini bırakmış bir paranoya üzerinden toplum mühendisliği yapıyor. Birkaç seçimdir bu taktik üzerinden oy devşirildi. Güvenlik sendromu oluşturuldu, “paralel” cinneti üzerinden “hain” yaftası kullanıldı, “iç tehdit” söylemi ile kitleler avlandı… Oysa bugün durum çok farklı. Vatandaşın derdi başından aşkın. İşte Türkiye gerçeğini bütün çıplaklığı ile resmeden birkaç taze hadise.

Tayyip Erdoğan’ın damadı milletvekili olabilmek için partili seçmenleri ile yüz yüze gelmiş. Bir partili söz alıp “AKP’yi hırsızlıklar yüzünden savunamıyoruz.” diyor ve acı bir gerçeği haykırıyor Damat Bey’in yüzüne.

Enerji Bakanı Taner Yıldız Yozgat’a gitmiş, vatandaşın dertlerini dinliyor. AK Partili bir kişi “Kılıçdaroğlu mazotu 1,50 TL’ye veriyor, siz neden vermiyorsunuz?” deyiveriyor. Adam haklı. Mazot, fâhiş fiyat yüzünden vatandaşın canını yakıyor…

Yer yine Yozgat. AK Parti milletvekili adayı esnaf ziyaretinde bulunuyor. O dakikaya kadar her şey tıkırında. Fakat, üç dönemdir AK Parti’ye oy verdiğini söyleyen esnaf mertçe bir cümle kuruyor ve itirazlara aldırmaksızın ısrar ediyor: “Yüksekokul sözü vermiştiniz buraya hiçbir icraat olmadı.”

Bu seçim, 10 yıldır yapılanlardan hiçbirine benzemiyor. Daha önce sokağın nabzını tutar, halka umut dağıtırdı AK Parti. Şimdi halkın arasına karışmakta zorluk çekiyorlar. İşsizlik tavan yaptı, dolardaki yükseliş mutfakları vurdu, milli eğitim tel tel dökülüyor…

Madalyonun bir de öbür yüzü var: İktidar yanlısı kişilerde mal mülk edinme arzusu sınır tanımıyor. Saray’daki aşırı lüksten bürokrasideki israfa kadar her şey debdebeyi, şaşaayı gösteriyor. Halk sorunlarının bir an önce çözülmesini beklerken, iktidar “paralel” palavrası üzerinden aslî problemleri perdeliyor, öteliyor. Siyasetin minderi, halkın temel sorunlarını çözmeyi gerektirir. Her kim kendi sorumluluk alanının dışına çıkıyor ve yalancı pehlivanlık yapıyorsa bilin ki toplum mühendisliğine soyunuyor. Her vatandaşın bu yalın gerçeği iyi bilmesi ve “Minderden kaçma; benim sorunlarımı çözeceğine yel değirmenleri üzerine kâbus senaryoları yazma” deyip Donkişotları ve Sanço Pançoları uyarması gerekiyor. İşte o zaman siyaset de normalleşir Türkiye de...

PANORAMA

Tam 16 gün geçtive hâlâ Başbakan sıfatını taşıyan kişi “kayıtlar elimizde” lafını ispat edemedi. Oysa konuşurken kendinden ne kadar da emindi Davutoğlu. Hidayet Karaca ve polislerin tahliye kararının Pensilvanya’dan gelen talimatla yapıldığını söylüyor ve ellerinde kayıt olduğunu ifade ediyordu. E hani o kayıt? 16 gündür insan bir şey çıkarıp ortaya koyamaz mı? “Zihnim berrak” dediğiniz konuda bile eski cumhurbaşkanı tarafından açıkça yalanlanıyorsan bin kez düşünüp bir kez konuşman gerekmiyor mu?

Her dönemdeküçük biri olur. Küçüktür ama mide bulandırır onlar. Son küçük en çapsızı ve iğrenci çıktı. Şantaj yapıyor, tehdit ediyor, tahrik ediyor. Kanun tanımayan, nizam tanımayan bu zerzevatı dikkate almak gerekir mi? Sanmam. Ama bilmekte fayda var: Sonradan görmüş ve devşirilmiş bazı küçük adamlar bir gün mutlaka adalete hesap verecek. İnanmayan kısa tarihimize bir göz atsın…

Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı kendini gazete sanan bir evrakı perişana beyanat vermiş ve bazı dershanelere ruhsat verilmeyeceğini söylemiş. Umarım yalandır bu haber. Nabi Hoca gibi entelektüel bir İslamcı kendini bu kadar feci duruma düşürmez herhalde. Bu ülke orman kanunları ile yönetilemez; hem bu ülkenin iç dinamikleri hem evrensel hukuk gelir yakanıza yapışır. Tarihteki yerinizi kendiniz belirlersiniz. Bunu hiç kimse bilmese bile enformatik cehaletin nasıl geçici bir algı oluşturduğunu en iyi Bakan Avcı bilir...

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums