Nasıl bir suça bulaştınız ki...

  • 9.02.2015 00:00

 Başbakan Davutoğlu, şaşaalı bir toplantı yapıyor. Konu fevkalade önemli: Şeffaflık paketi. Yolsuzluk, hırsızlık ve rüşvetin ayyuka çıktığı bir dönemde alkışı hak eden bir hamle bu.

Davutoğlu, düzenlediği toplantıda kararlı görüntüler veriyor ve diyor ki: “Şu andan itibaren geçerlidir.” Siyasetteki kirlenmeyi yakından takip eden herkes, eminim, derin bir oh çekiyor ve bu hayırlı adımı can u gönülden destekliyor. Öyle ya; bundan sonra siyasetçilere ‘mal bildirimi' şartı getirilecek, yeni imar düzenlemeleri yapılarak haksız kazancın, suistimallerin ve rant bezirganlığının önüne geçilecek-vesaire.

Ne yazık ki daha kapağı açılmadan şeffaflık paketinin üzerine kocaman bir çığ düşüveriyor ve konuşulanlar güme gidiyor. Hem de bizzat Cumhurbaşkanı sıfatını taşıyan kişi tarafından. Erdoğan, Saray'a gelen AK Partili milletvekillerine sitem etmiş ve demiş ki: “Şimdi sırası değildi.” Onca vekilden biri de cesaretini toplayıp “Sultanım, şimdi değilse ne zaman; etrafı eracif götürüyor.” diyememiş.

Hiç kimsenin gıkı çıkmamış ama Reis-i Cumhur, emrinin hikmetine(!) açıklık getirmiş: “Mal bildirimini il-ilçe başkanları düzeyine indirirseniz, bu görevi üstlenecek kişiyi bulamazsınız.”

BİRİ DE ÇIKIP ‘YALAN’ DESİN!

İşte tam bu noktada durup düşünmek gerekiyor. Vallahi bu cümleyi okuduğumda kanım dondu, ruhum bunaldı, kalbim sıkıştı. Arzu ettim ki milyonlarca vatandaşın tweet mesajını bile didik didik inceleyen, o kişiler hakkında dava açan; oradaki iddialara cevap yetiştiren mabeyni hümayun(!) yukardaki iddiayı tekzip etsin. “Yalandır” desin, kirlenme fecaatinin il başkanlarına, ilçe başkanlarına kadar indirgenemeyeceğini ve o cümlelerin iftira olduğunu söylesin. İnanın, sevinirdim. Olmadı maalesef. Ne tekzip, ne tavzih, ne tashih!

Hal böyle olunca insan şu soruyu sormak zorunda kalmaz mı hiç: “Yahu siz para tura işlerinde nasıl bir ilişkiye girdiniz ki şeffaflık yasası çıktığında ilçe başkanı bile bulamayacağınızı düşünüyorsunuz!” Siyasetin bütün katmanlarını ahtapot gibi saran bu karmaşık ilişki ağı şeffaf bir Türkiye'yi taşıyamayacak kadar kirlenmiş demek ki!

Hafta içinde Hürriyet Gazetesi'nin manşetinden anlaşıldı ki Davutoğlu “Şimdi sırası değil” fırçasına boyun eğmek zorunda kalmış ve ne yazık ki atmak istediği doğru adım daha havadayken boşluğa düşürülmüş. Tek ayak üstünde bekleyen bir adam figürü var karşımızda maalesef. Bu ‘paket' seçim sonuna mı kaldı, askıya mı alındı, gündemden mi düştü; bilinmiyor. Çünkü koskoca parti, üstüne düşen bir gölgenin dışına çıkamıyor.

ÇIKAR ORTAKLIĞINDAN SUÇ ORTAKLIĞINA

Hoca her yediği fırçadan sonra izzeti nefsini ayaklar altına alıyor, fikir adamı imajını ne yazık ki tükettikçe tüketiyor. Şahsiyetli bir duruş sergileyip adını siyaset tarihine yazdırmak yerine baskı altından çıkamadığı kişi(ler)e yaranmak için gereksiz öykünmelerde bulunuyor. Hafta içinde yine öyle yaptı. Fethullah Gülen Hocaefendi'ye ağza alınmayacak birkaç lafla ve hukuka sığmayacak bir iddia ile ezik duygularını bastırmaya ve birine şirin görünerek makamını korumaya gayret etti. Yakıştı mı? Asla! Tıpkı diğer siyasilerin hafta içinde yaptığı benzer hamleler gibi sırıttı, yakışmadı…

Şeffaflık paketi çıkarmaya bile muktedir olamayan siyasi parti lideri, seçimden önce milletvekili listesi hazırlayabilir mi? Kanunsuz işlere dur diyebilir mi? Hukuk dışı uygulamalar konusunda ağzını açabilir mi? Merkez Bankası konusunda üstüne vazife olmadığı halde konuşan birinin ekonomiyi çıkmaz sokağa itmesini durdurabilir mi? BDDK ve TMSF bürokratlarına alenen suç işletilerek bir bankayı batırmak isteyen devletlü'ye “Yahu uluslararası itibarımızı da sıfırladın yeter gâri” diyebilir mi?

Durum vahim. AK Parti yönetimi 12 yıldır iktidarda bulunmanın ve ‘güç yozlaştırır' hükmünün diyetini feci bir şekilde ödemekle karşı karşıya. İlçe teşkilatlarına kadar sirayet eden ve inşaat sektöründeki alavere dalaverelerle dibe vuran ilişkiler yumağı hesap verilemez bir kördüğüme dönüştü. Onca haksızlığa karşı susmayı tercih edenler de bir noktaya gelip kovasını doldurmak isteyenler de kurulu menfaat düzeni etrafında öbek öbek toplanıyor. Çıkar ortaklığı suç ortaklığına doğru evrilince şeffaflık paketi falan güme gidiyor.

Arınmaya ihtiyaç var arınmaya. Kirlenme ziftlenmeye dönüştü. O ziftten kurtulmak yerine insanlara, kitlelere öfke yağdırmak, toplumu oyalamak ve nefsi firavunlaştırmaktır. Boyun kısa geliyorsa topuklu ayakkabı giyersin olur biter. İnsanların sırtına basarak kendini büyük göstermek isteyenler bilmeli ki birilerinin boğulduğu menfaat çukuru, o sırtına basarak büyük görünmeye çalıştığınız kişilerin topuğunu bile ıslatamadı. Beyhude bir efelenme çapsız insanları hem dünyada rezil eder hem ahirette.


Siyasî ahlaka davet

Bir ülkenin en önemli makamlarını işgal eden kişiler, nezaket ve nezahetin timsali olmak zorundadır. Ne yazık ki son dönemlerde bu temel kaidenin yerle bir edildiğini görmekteyiz. Sorumluluk gerektiren mevkilerden akıl almaz bir şekilde nefret ve hakaret söylemi üretiliyor. Bu anlamsız ve saygısız yaklaşım toplumu kutuplaştırmakta, bireyleri ve kitleleri tahkir ederek ötekileştirmekte, adalete duyulan güveni sarsmaktadır.

Devlet adamı sıfatı taşıyan bazı kişilerin, geçtiğimiz günlerde Fethullah Gülen Hocaefendi'yi bir kez daha kastederek kurduğu talihsiz cümleler asla kabul edilemez. Hem hukuk dışıdır hem ahlak dışı. Hiç kimse tarih huzurunda bu hakaretin hesabını veremez. Sayın Gülen, bu ülkenin yetiştirdiği en değerli İslam âlimlerinden ve kanaat önderlerinden biridir. Görüşlerine katılmasanız bile mesnetsiz suçlama yapamaz, düşük seviyeli yakıştırmalarla hakaret savuramazsınız. Kendi ayıplarınızı örtbas etmek ya da birinin gözüne girmek için hakaret yarışına tevessül etmek, devlet ciddiyetiyle bağdaşmaz. Bu, nezaket sınırlarını aşmak ve hukuku çiğnemek olduğu gibi, ahirette hesabı verilemeyecek büyük bir bühtandır.

Başbakan olmak, Cumhurbaşkanlığı makamında oturmak, milletvekili sıfatını taşımak vs., hiç kimseye hakaret etme hakkı tanımaz. Uygar dünyada saygınlığı olan ve milyonlarca insanın fikirlerine değer verdiği bir İslam âlimine sürekli saldırarak siyaset yapmaya çabalamak tek kelimeyle talihsizlik ve siyaseten çürümüşlüktür. Trol ağzıyla yapılan hakaretler yasalarımıza ve uluslararası hukuk normlarına göre suçtur. Nasıl ki cari hukuk sistemimizde Cumhurbaşkanı, Başbakan ve milletvekillerine hakaret suç ise, adı geçenlerin, vatandaşlarına yönelik hakaretleri de suçtur.

Milyonlarca insanı rencide eden, evrensel ahlak ve saygı ilkelerine yakışmayan bu üslupsuzluk ve nezaketsizliğe son verilmelidir. İnsanları tahrik ederek onlardan aynıyla cevap vermeleri bekleniyorsa; açık söylemeliyiz ki, muhataplarınız, aynıyla ya da misliyle cevap vermekten aciz değildir. Ancak terbiye ve evrensel ahlak sınırları dışına çıkılarak yapılan tartışmaların bu ülkeye hiçbir faydası yoktur.

Seçimler yaklaştıkça dozunun artacağı anlaşılan bu tür hakaretlerin insanî ve İslamî olmadığını bir kez daha hatırlatmak istiyoruz. Fani hayatta muvakkaten bahşedilen makamlara sımsıkı sarılarak, oralarda nefret söylemi, hakaret ve düşmanlık üreterek var olmak isteyenleri siyasi ahlaka davet ediyoruz.


PANORAMA

Allah ruhunu şâd eylesin! Uzun yıllardan beri  Zaman’da dış politika yazıları kaleme alıyordu Fikret Ertan.  Sürekli okuyan, düşünen, üreten mütevazı bir insandı. Son yıllarda Eskişehir’de münzevi yaşamayı tercih etmişti. Gazetecilik enerjisi tükenmeyen herkesin hep aradığı, sorduğu, akıl aldığı, istişare ettiği bilge bir insandı. Vefat ettiğini geç öğrendik; yüreğimiz yandı ayrılık haberiyle. Öğrendik ki vasiyeti öyleymiş; sessiz sedasız kimseye haber verilmeden defnedilmeyi istemiş. Kendine yakışır bir sadelik, bilgelik. Allah makamını cennet eylesin…

Başbakanlık, akreditasyon adı altında basına yasak uyguluyor. Bazı bakanlıklar da bu absürt uygulamayı matah bir şey sanarak taklit ediyor. Anayasaya da aykırı, yasalara da. Akreditasyon uzmanlık isteyen konularda, birikim gerektiren mevzularda kişilere yapılır; kurumlara değil. Bugünkü iktidar sahipleri bunu anlayacak bilgi ve görgüye sahip mi? Buna “akreditasyon garabetini” inceleyen basın tarihi karar verecek… Bu arada adının Nevin Çelik olduğunu söyleyen bir kadın basın toplantısına katılarak dünyanın en absürt sorularından birini sordu. Bu vatandaş kim, Başbakanlık’a nasıl girmiş, Başbakanlık’ın akreditasyon avcısı memurları bunu nasıl fark etmemiş, bu şahsı kim içeri almış, Başbakanlık’ta görev yapan biriyle bağı mı varmış? Hiçbiri bilinmiyor bunların! Aradan 7 gün geçti hâlâ Nevin Hanım’ın sırrı devam ediyor. Sakın işin içinde iş olmasın?

YANDAŞ MEDYA artık ciğerine kadar biliniyor. Yalan yazıyor, iftira atıyor, karalama yapıyor, şantaj yapmayı marifet sanıyor vesaire. Çapsızlar topluluğu halinde çıkardıkları yayınların gazetecilikle televizyonculukla hiçbir alakası yok. Sürekli suç işledikleri için dosyaları kabardıkça kabarıyor… Bir de iktidara şirin görünmek için çırpınan ama daha henüz anahtarı tam teslim etmemiş yayın organları var. Onlar üzerindeki meşum baskıyı belli bir oranda anlayışla karşılamak mümkün; yalnız iktidara şirin görüneyim derken ‘cemaat’ düşmanlığı yapmanın paralel paranoyası ile havada yüz takla atmanın hiçbir manası yok. Bediüzzaman ne güzel söylemiş: “Aç canavara karşı tehabbüb (sevgi gösterisinde bulunma) merhametini değil, iştihasını açar. Hem de diş ve tırnağının kirasını da ister.”

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums