Nefret dilinin sonu

  • 14.04.2014 00:00

 Tarihin hiçbir döneminde benzerini görmediğimiz keskin bir dil ile karşı karşıyayız. Her gün söylenen laflar zehir zemberek bir çerçevede sarf ediliyor. Hakaret dibe vurdu, saldırganlık had hudut tanımıyor, şımarıklık dalga dalga yayılıyor, kibir heykel üstüne heykel dikiyor… Hal böyle olunca ahlak çöküyor, edep kayboluyor.

Peki ne yapmak lazım?

Öncelikle fotoğrafı doğru çekmek, tespiti doğru yapmak şart. Sonra yeni bir dil aramak, kendimize has bir üslup geliştirmek, asırlar boyu sarsılmayacak bir duruş sergilemek gerekiyor.

Bugün kullanılan zehirli dil, olsa olsa şiddet doğurur maazallah. Hafta içinde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na yapılan saldırı muhtemel şiddetin işaret fişeğidir. Aslında hiddet-ü şiddetin emareleri çoktandır görünüyor ve hiçbir ehl-i insaf kalkıp şöyle haykıramıyor: Yahu Allah aşkına ne yapıyorsunuz? Bu gidişat Türkiye’mizi sıkıntıya sokar, sosyal çalkantılara yol açar.

Elinizi vicdanınıza koyun ve şu soruyu yöneltin kendinize: Hangi gelişmiş demokraside ülkenin başbakanı ya da devlet başkanı kefenli adamların şovuyla karşılanır ve o seçilmiş kişi kefenlilerle sarmaş dolaş olur? Ortadoğu ülkelerinde bu manzaraya sıkça rastlanır ama AB yoluna girmiş bir ülkede demezler mi; “Yahu bu yaklaşım insanları radikalize eder, militarize eder, sonuçları iyi olmaz.” Bu sinmişlik hayra alamet değil...

Aylardır siyaset, keskin bir kılıç gibi; orayı burayı budayıp biçmeye ahdetmiş gözüküyor. Ve âkil insanlar (özellikle o kılıç erbabının içindeki insanlar) susmayı tercih ediyor. Vaziyet bu olunca, Allah korusun, istikbal daha büyük kaza ve belalara gebedir. İlle de bir büyük sıkıntı çıkması mı gerekiyor ki herkesin aklı başına gelsin.

Kılıçdaroğlu’na saldıran adamın AK Parti üyesi çıkması üzerine Hüseyin Çelik, 9 milyon parti üyesi olduğunu ve bu tür insanların teşkilatlara sızabileceğini anlattı. Sabıkalı bir kişinin partiye kaydı sırasında daha dikkatli olunması gerektiğini söyledi. Doğru söylüyor Sayın Çelik. Ancak, asıl üzerinde durulması gereken daha önemli bir konu var: Sadece kayıtlı üyesi 9 milyona erişmiş bir kitleye hitap edenler (başta lider olmak üzere) öyle keskin bir dil kullanıyor ki kitlesel cürümlerin işlenmesi an meselesidir. “Çapulcular” diye başlanan Gezi sürecinden sonraki dil, nezahetini yitirdi; hatta kimi zaman hezeyana dönüştü.

Hele “cemaat” hakkında söylenen sözler! Akla ziyan, fikre hakaret, vicdana ters. Burada zikretmekten, alıntı yapmaktan bile haya ediyoruz. Ne var ki lafın sahipleri her gün milyonların karşısına çıkarak insanlara en ağır ithamlarda bulunmaya devam ediyor. Teessürle dinlemek zorunda kaldığımız o seviyesiz suçlamalar yalan ve iftiralara dayanıyor. Ve ne yazık ki o iftiralara inanan saf bir kitle de söz konusu. Bir yalanı bin kez söylediğinizde meselenin künhüne vâkıf olamayan kimseler de günaha ortak oluyor, toplum çatır çatır bölünüyor.

Türkiye’nin yetiştirdiği en değerli fikir adamlarından ve kanaat önderlerinden Fethullah Gülen Hocaefendi’ye ve sevenlerine karşı kullanılan dil, tipik bir nefret söylemidir; hatta tastamam “soykırım” dili var karşımızda. Devlet zırhına bürünüp insanları “her türlü kötülüğün sebebi” şeklinde takdim ederseniz insanlık suçu işlemiş olursunuz. Bu, hem suç hem günahtır; dünyada da hesabı verilemez öbür âlemde de.

Okullara baskın yapılıp müfettişlerin 8-10 yaşındaki çocukları sorgu odasına alması korkunç bir 28 Şubat zulmü değildir de nedir Allah aşkına? On binlerce insanın delilsiz-mesnetsiz bir şekilde suçlanması, sürgün edilmesi, görevden azledilmesi yeni bir mazlumiyetin oluşmasına sebep olmadı mı? Uydurma haberlerle Hizmet kurumlarına baskınlar düzenlenmesi ve yeni bir mağduriyet oluşturulması vicdanları yaralamıyor mu?

Türkiye’nin yeniden hukuka, itidale dönmesi, hakperestliğe, kadirşinaslığa, vefaya, saygı ve sevgiye yönelmesi gerekiyor. Evleri orta yerinden bölmek, komşuları birbirine düşürmek, cami cemaatini siyasî eğilimlerine göre parçalamak vs. tarihî bir vebaldir ve bu vebalin sebebi ayrıştırıcı, kışkırtıcı dildir. Bu dil bir zaman sonra sahibine de çok büyük zarar verecek, ülkemize de. Denizi aşıp derede boğulmak da bu olsa gerek…

Gazete kupürleriyle zulüm

Öteden beri Türk medyasının en büyük problemi, haber ile ihbar, muhabir ile muhbir arasındaki farkı anlayamamasıdır. Kadim medya antidemokratik senaryoyu şöyle piyasaya sürmüştü hep: Önce bir suç unsuru varmış gibi asılsız bir haber yapılır; ardından danışıklı bir metotla savcılık o haberi dikkate alarak inceleme/soruşturma başlatır; bu aşamada tekrar haber yapılarak algı operasyonu tamamlanmış olur. Daha sonra uydurma haberin pekiştirilmesi için yalan tekrar tekrar gündeme taşınır. Bu, tastamam bir darbeci taktiğidir.

    Kitleleri baskı altına almak, suç üretmek, algı operasyonu yapmak için kullanılan klasik metot bugünkü “İslamcı”, “muhafazakâr”, “yandaş”, “partizan”, “havuz” diye anılan medya tarafından yapılıyor. Üstelik daha kaba daha vahşi...

    Geçenlerde Akşam Gazetesi, Zaman ile ilgili çok korkunç bir iddiayı haber yaptı. Güya bazı evraklar kaçırılıyormuş da, polis yakalamış da, savcı engel olmuş da… Külliyen yalan, külliyen iftira. En ağır şekilde cevap verildi ve onur, şeref sahibi iseler bu iddiayı ispat etmeleri istendi. O gün bugündür Akşam’da çıt yok. Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Ocaktan bol yağlı uzun bir köşe yazısı yazdı; ama tek bir satırla iftirasından bahis yok. Özür de yok. Adam eski şair, eski AK Parti milletvekili. İftira atmaktan utanmıyor mu? Bu kaçıncı yalan, bu kaçıncı iftira?

    Al birini vur öbürüne. Havuz medyası, sadece aklını değil vicdanını da kaybetti çoktan. Önce ihbar sonra soruşturma. Star gazetesinde çıkan bir kısım haberlerin savcılık tarafından sorgu belgelerine nasıl taşındığını hafta içinde gördük. Emniyet mensuplarının Adana’da tutuklanması, Star’ın haberciliği ve nöbetçi (!) Hakim Bey’in Erdoğan hayranlığı ile izah edildi. Ve adalet ağır yara aldı...

    Bak şu feleğin işine! Kupürler toplanarak kapatma davası açılan bir partinin sevdalıları, kupürler üreterek insanlara atf-ı cürümde bulunuyor. Google Davası’ndan mağdur olduklarını söyleyen bir kitlenin medyası, Google’dan toplanan “belgelerle” insanları sorguluyor, yargılıyor, baskı altında tutuyor. Bir dönem gazete kupürleriyle insanlar suçlu ilan ediliyordu ve zulüm kapıları zorlanıyordu. Gel gör ki dünün mazlumları aynı metodu kullanarak insanlara zulmetmeye meylediyor. Ve bu arada bir gerçek unutuluyor: Küfr ile belki amma zulm ile âbâd olmaz devlet...

 

BİR ÂLİM PORTRESİ

Büyük mütefekkirler ve dava adamlarının kıymeti hemen anlaşılamaz. Tarih boyunca böyledir bu. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin fikir derinliğini ve ilim ufkunu idrak edemeyen birileri, bazen ezbere konuşuyor bazen de önyargının esiri oluyor. Hal böyle olunca iş, düşüncenin haysiyetine, fikrin namusuna inanan ilim adamlarına düşüyor. 10 kıymetli ilahiyat âlimi, Hocaefendi’nin bir yönünü anlatan makale yazmış. Hocaefendi’ye ait ilmî birikimi anlatan yazıların her biri akademik bir çerçeveye oturtulmuş. Kitapta değişik öğretim görevlilerinin kaleme aldığı şu konu başlıkları irdeleniyor: “Hocaefendi’nin eserlerinde fıkıh usulünün önemi ve fonksiyonelliği”, “Oryantalistlerin hadis hakkındaki iddialarının kritiği: Fethullah Gülen Hocaefendi örneği”, “Fethullah Gülen penceresinden itikadî mezheplere bakış”, “Hocaefendi’nin fıkıh (hukuk) anlayışı”, “Hocaefendi’ye göre cihad”, “İsmet sıfatı kapsamında Fethullah Gülen’de Peygamber algısı”, “Hocaefendi’ye göre günah kavramının insan psikolojisine etkisi”, “M. Fethullah Gülen’in ‘çocuğun dinî gelişimi ve eğitimi’ne yaklaşımı”, “Hocaefendi’nin Kur’an’ın i’cazına bakışı”, “Hocaefendi’nin selefe ve selefîliğe bakışı”. Anlama gayreti içinde olanlar için kılavuz bir eser...

DİN VE SİYASET

İslamî dinamiklerin ve değer ölçülerinin altüst olduğu, doğru ile yanlışın birbirine girdiği zor dönemlerden geçiyoruz. Özellikle siyaset karşısında nerede duracağına karar veremiyor Müslüman. Bir yandan İslamî olan hükümler ve o ahkâmın yüzyıllar boyunca tefsiri; diğer yandan modern siyasetin jargon ve işleyiş tarzı. Oysa hedefin meşru olması yetmiyor; araçların da meşru olması gerekiyor ki insanlar savrulup yaban illerde perişan olmasın. Ali Bulaç onlarca yıldır kafa yorduğu, üzerinde çalıştığı, tefekkür hafakanlarını çektiği din-siyaset ilişkisi üzerine detaylı bir analiz yapıyor. Bulaç modern zamanlarda siyasetle din ilişkisini mercek altına alırken demokratik paydaşları ve o paydaşları kollayan kavramları (sivil toplum, devlet yapısı, milliyetçilik, liberalizm) mercek altına alıyor. Her manasıyla bir başucu eseri.

TEHLİKELİ TEMAYÜLLER

Uzun bir zamandan beri köşe yazısı yazmayan ve eksikliği hissedilen Perihan Mağden, Tehlikeli Temayüller adlı kitaba imza attı. Özlemişiz yazılarını. Hayatın içinden, insana dokunan, kimi zaman acıtan, kimi zaman derinden derine düşündüren yazılar var karşımızda. Aslında içimize bir ayna tutuyor Mağden; bireyi kuşatan ilişkilerin çocuğa, aileye, topluma, medyaya bakan aykırı ve dürüst yansımalarına şahit oluyorsunuz. Kıvrak üslubuyla en acı gerçeklerle yüz yüze gelmeye davet ediyor okuru. Bir çırpıda okuyup bitirdiğinizde kitaptan geriye insanı ve toplumu daha yakından tanımaya yarayacak hayıflanmalar, endişeler, çıkarımlar kalıyor. Her an karşı karşıya olduğumuz ama bir hayli kanıksadığımız kimi acı gerçekler karşısında irkilmek, hayatın anlamına dair ayrıntılar üzerine bir daha kafa yormak isterseniz kaçırılmayacak bir kitap...

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums