- 13.12.2012 00:00
Soru: Sevgili Sivilay Abla, spor yapmam lazım. Yaş kırka dayandı. Her yıl erteledim. Her yıl bir beden büyüdüm. Zor bela bir spor salonuna yazıldım ama koşu bandına çıkınca midem bulanıyor. Mahallede tartan pist var. Bir tur atıyorum bir adım daha atasım gelmiyor. Ablacığım yardım et. Hareketsizlikten genç yaşta kolesterol denizinde boğulacağım. Saygılarımla. (Furkan Dinç)
Cevap: Sevgili Furkan, koşu bandında midenin bulanması ya da koşu pistinde bir turdan daha fazla atamamak senin hasta değil tam tersine oldukça sağlıklı olduğunun işareti.
Bizim bir doğamız var. Yürümek, hele de koşmak, insan için mesafe almak, ilerlemek, uzak olana yakınlaşmak manasına gelir. Yürümeye başladığımızda beynimiz tüm vücuda “haydi gidiyoruz çocuklar” talimatı verir. Koşu bandına çıktığında senin beynin de aynı talimatı veriyor ancak “Aaa!! o da ne?!” vücut hiçbir yere gitmiyor. Göz bakıyor bakıyor hiçbir şeyin yaklaştığını göremiyor. Öndeki kiriş ile olan mesafe hiç değişmiyor. Göz bu gerçeği beyine gönderiyor. Beyin de şaşkına dönüyor ve bacaklara “Oğlum siz hareket etmiyor musunuz. Kalp size kan yetiştirmek için kıçını yırtıyor. Dalga mı geçiyorsunuz?!” diye çıkışıyor. Bacaklar haksızlığa uğramışlığın verdiği şaşkınlık ifadesiyle “Yok vallahi müdürüm. Biz habire yürüyoruz ama yer ayağımızın altından kayıyor sanki. İlerleme kaydedemiyoruz” diyor. En hassas, hisli uzvumuz olan mide bu karmaşaya kayıtsız kalamıyor ve haklı olarak bulanmaya başlıyor.
Midesi bulanmayanların organları muhtemelen “Aman boş ver. Ben mi kurtaracam dünyayı” diyen cinsten olmalı.
İnternet, Web 01’den Facebook’a geldi. Tüplü televizyonlar kâğıt kadar inceldi. Plates topunu saymazsak maalesef fitness âlemi yerinde saydı. İnsana uyumlu aletler yapılamadı. Spor salonunda mide bulantını kesecek kesin bir çözümüm yok. Hiç değilse koşu bandına bir dinamo bağlansın ve koştukça elektrik üretilsin. Üretilen elektrik ana cereyana aktarılsın. Üretilen kadarı ihtiyaç sahibi insanların faturalarından düşülsün. İşin ucunda bir amaç olsun.
Dışarıda, koşu parkurunda da benzer yabancılaşma durumu var. Gidiyorsun gidiyorsun başladığın yere dönüyorsun. Kapana kısılmışlık hâli de doğana aykırı. Bunun için önerim yol boyu gidebildiğin yere kadar koşmak ama asla geri koşmamak. Eve taksiyle dönmek.
Vajina yerine bir kutu incir
Soru: Sevgili ablacım, Bülent Arınç, “vajina bekçisi” denmesinden utandığı için sosyal medyada bir belden aşağı muhabbettir gidiyor. Cümle içinde ne kadar çok cinsel sözcük kullanırsa o kadar modern olduğunu düşünenlerin, başka zamanlar minibüsçü muhabbetlerini aşağılayıp ötekileştirmesi hakkında ne düşünüyorsun? (Rumuz: Muhafazakâr agnostik)
Cevap: Bülent Arınç, twitter’da dalga geçenlerin babası yaşındadır. Acaba bu dalgacıların yüzde kaçı babalarıyla (jinekolog ve ürolog olanlar hariç) vajina, klitoris, penis muhabbeti edebilirler merak ediyorum.
Bizim kuşak şifreli dekoderdir. Mesela “kutu”. Zamanında Cenk Koray’ın bir pazar programı vardı. Orada da kutulu bir yarışma yapılıyordu. Yarışmacı bir kutu seçer üzerinde pazarlık yapılırdı. Cenk Koray ona “Kutunu açıyorum” diyince biz kıs kıs gülerdik. Çocuklar da “komik olan ne?” diye yüzümüze bakardı. Bir diğer şifreli kelime de “incir”di. Manavda çocuklar “Anneeee! İncirr” diye zırlayınca anneler gözlerini devire devire bakıp manav efendi duymayacak şekilde “Evladım ayıp, yemiş o yemiş” derdi.
Aslında “Başbakan incir bekçiliği yapmasın” ya da “Başbakan kimsenin kutusunun kâhyası değil” denseydi Arınç da hicap duymazdı.
***
Toplumsal Onarım ve Siyasal Rehabilitasyon
Anabilim Dalı Başkanı, Ruh ve Sivil
Hastalıkları Mütehassısı
Yorum Yap