28 Şubat’ı sulandırmak

  • 16.04.2012 00:00

Taksiye kurulmuş gazeteleri okuyordum.

Bir müddet sonra baktım “Darbelerden elbet hesap sorulmalıdır ama...” diye başlayan bir tek köşe yazısına daha bünyemin tahammülü kalmamış vaziyette, derhal “müsait bir yerde” çektim taksiciye.


“Abi daha Reşit Paşa’ya gelmedik ki”
 dedi doğal olarak.


“Haklısın ama yürümeye karar verdim”
 karşılığını verdim hafif mahcup bir tonla.


“Yok be abi, neşen bilir... Daha iyi, hafta sonu İstinye Park trafiğine girmem”
 dedi.


“Eyvallah”
 deyip indim, “neşen bilir” güzelliğini akıl defterime kaydettim.

Bizim eski mahalleye kadar yürüdüm, villaları geçip mahallenin varoş tarafındaki Esmer’in berber dükkânına ulaştım.

İçerisi misler gibi ucuz kolonya, şampuan karışımı kokuyordu. Çırak bitişikteki kahveden kaptığı karbonatlı çayı önüme koyduğu gibi post-modern kesilmiş saçlarıyla oynamaya devam etmek üzere yeniden aynanın karşısına geçti.

Gökyüzü güneşe bağlamıştı, bardağı tıngırdatma tedirginliği hissetmeden çayımı karıştırıyordum, ilk fırtı da höpürdeterek çektim mi... Ohh be!

Tam neşem bilir vaziyeti işte...

Ama neşem bilmiyormuş maalesef, berber koltuğundan yükselen mekanik ses başındaki havluyu aralayıp Esmer’e dedi ki, “Biliyorsun ben emekli askerim. Diyorum ki darbelerden elbette hesap sorulsun ama...”

Ohhh yoooo!!!

Devamını biliyorsunuz zaten, “rövanş” ve “intikam” adlı iki çocuğu var bu cümlenin ve mutlu mesut yaşıyorlar şu sıralarda. Aynı zamanda “ben de 28 Şubat mağduruyum” adlı bir de küçük kardeş mevcut ve neredeyse memlekette herkes mağdurmuş da haberimiz yokmuş.

Şahsen, son olarak Kemal Kılıçdaroğlu’nun 28 Şubat mağduru olduğunu öğrendim. SSK Genel Müdürü’yken Batı Çalışma Grubu (BÇG), bir buçuk kilo karışık diyeceğimiz bir raporla fişlemiş onu da.“Paris’te Kürt Enstitüsü’nü ziyaret etti, bölücü- Kürtçü- mezhepçi, ihaleye fesat karıştırdı” diye üflemişler.

En şahanesi ise şu: “Hakkındaki davaları etkilemek için yargı mensuplarıyla briç oynamak.”

Doğru tabii, neticede eğer ilkokul düzeyinde tanımlarsak “briç eşli oynanan ve bu nedenle arkadaşlıkları güçlendiren bir oyundur”. Artık hangi hâkimle kanka olmak için kaç saat briç oynadı Kılıçdaroğlu, sanzatuları çekip ortağı hâkimin gönlünü fethederek davaları nasıl etkiledi onu bilemiyorum.

Fakat şahane bir psikolojik savaş örneği olarak taçlandırılan 28 Şubat’ı yapanların basiretinden giderek kuşkuya düşüyorum.


“Bin yıl sürecek”
 deyip 985 senelik minik bir sapmaya imza atan bir kurmay zekâsı mevzubahis neticede.

Darbecilerin yüzlerce dramatik icraatının arasında bu tip trajikomik misal epeyce var.

Yargının emir-komuta zinciri içinde davalar, soruşturmalar açtığı o günlerde bir kadın hâkimin fişlenme gerekçesi enteresan mesela.

Kadın hâkime “eşi başörtülü” olduğu gerekçesiyle soruşturma açılmış (bkz. AKP eski milletvekili Hüsnü Tuna’nın Yargı Emir ve Görüşlerinize Hazırdır isimli kitabı).

Bu örnekleri gördükçe, acaba 28 Şubat gerçekten şahane bir psikolojik savaş timsali miydi yoksa yargısıyla, medyasıyla, işadamıyla, siyasetçisiyle, hatta sıradan vatandaşıyla bizler mi işbirlikçi olmaya, durumdan vazife çıkarmaya, kandırılmaya çok teşneydik diye sormadan edemiyorum. Cevabın ise ağırlıklı olarak ikincisi olduğunu dönemle ilgili ayrıntıları okudukça idrak ediyorum.

Hani şu yargı mensuplarının sekiz dakika ayakta alkışladıkları meşhur irtica brifingleri var ya...

Bakın bir ayrıntı vereyim o alkışlama vakasından. Yüksek yargı üyelerinin tıka basa doldurduğu salondan brifingin sonunda “Yaşasın Türk ordusu” diye bir ses yükseliyor.

Bunun üzerine bütün yüksek yargı üyeleri ayağa kalkıp alkışlamaya başlıyor, brifingi veren komutanlar da onları alkışlıyor.

Daha hüzün verici ayrıntılar da mevcut: Genelkurmay’dan Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yargıtay ve Sayıştay başkanlıklarına aynen şu talimat gidiyor brifing için: “10 Mayıs’ta karargâhta olun.”

400’e yakın yüksek yargı üyesi bunun üzerine birliğine teslim olmaya giden erler gibi karargâha koşuyor.

Ancak yüksek yargı brifinge doyamıyor ve ilk brifinge katılamayan kimi Yargıtay üyeleri dönemin Yargıtay başkanından ricada bulunuyor.

Yargıtay başkanı da Genelkurmay Başkanı Karadayı ile görüşüp özel brifing talep ediyor. Hazirandaki iki irtica brifingi işte böyle gerçekleşiyor...

Buradaki yargı, “darbelerden elbette hesap sorulsun ama...”daki “ama”yı temsil ediyor. Tıpkı o dönem benzer hikâyelere imza atan medyasivil toplumiş dünyası gibi.

Onun için “ama” diye tutturanlar birkaç kez daha düşünsün derim.

Eğer yok, biz böyle iyiyiz, ilişme diyorsanız da ben bilmem... Neşeniz bilir...


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.