28 Şubat: İşbirlikçilere dokunma

  • 14.04.2012 00:00

Ne oluyoruz yahu? Operasyon başladığından beri bir “sakin ol” muhabbetidir başladı gidiyor.

Televizyonlardan, köşelerden “aman sakin” çekip duruyorlar.

Sakinim ben kardeşim, durmadan aynı şeyi söylemeyin.

Tabii farkındayım dertleri ben değilim, ama ekranda her ağzını açan, köşesinde yazı attıran herkes“itidal manyaklığı” içinde olunca adamın giderek asabı bozuluyor.

Hadi beni geçelim, soruşturmayı yapan savcı ne yapsın?


“Aman sakin”
cilere göre şöyle yapsın:

 

Aman diyim fazla ileri gitme...

Aman diyim fazla genişletme...

Sonra hedef dağılır...

Davanın özü zedelenir...

Toplumda derin çatlaklar oluşur...

Soruşturma tartışmalı hale gelir...

Yargı içinden çıkamayacağı bir noktaya gelir...

Oldu mirim, başka arzunuz?


Bu işin asker dışında, siyaset, sivil toplum, sermaye ve medya ayağı var ama bunları ahlaki olarak toplum yargılasın, sen hukuki olarak yargılamaya kalkma sakın.

Yahu 28 Şubat darbesinin esas özelliği topyekûn “ahlaksız” olmasıdır zaten. İnsanları inançları yüzünden fişleyip, hayatlarını karartan, andıçlayıp hedef gösteren, işinden okulundan attıran bu ahlaksızlığın şu ayağı, bu ayağı muhabbeti mi olur?

O zaman bütün bu söylenenler aslında ne ayak derseniz, izah etmeye çalışayım.

28 Şubat mevzuunda korkunun dağları sardığı yer, “işbirlikçiler” meselesidir. Çünkü darbenin doğrudan mağduru olan mütedeyyin kesimler ve yapılan zorbalığa karşı dik duran az sayıda demokrat dışında kalan hemen herkes 28 Şubat’ın işbirlikçisidir.

Kimi durumdan vazife çıkaran “gönüllüler”, kimi korkusundan “destek verenler”, kimi yapılan baskılarla “katkı verenler”den oluşmaktadır bu işbirlikçiler.

Elbette bunların hukuk karşısındaki durumuyla, darbe ortamının oluşmasına yarayacak provokatif eylemler için emirleri veren, Batı Çalışma Grubu adıyla ordunun içinde kurulmuş cuntadakilerin durumu aynı değildir.

Fakat 28 Şubat, psikolojik savaşın nadide bir örneği olarak tanımlanıyorsa bugün, o savaş şüpheye mahal yoktur ki işbirlikçiler sayesinde kazanılmıştır.

Neticede o dönemde Hürriyet’in isabetle manşetlediği gibi bu “Topyekûn savaş”tı ve topyekûn olmasının nedeni, kod adı “Silahsız kuvvetler” olan işbirlikçilerin savaşa ön cepheden katılmasıydı.


Darbenin yolunu açan siyasetçilere dokunulmasın, devletin bilmem kaç rakımlı tepesinde oturana dokunulmasın, mahşerin beş atlısı adıyla darbe kazanına odun atan sendikacılara dokunulmasın, Başbakan Erbakan’ın MGK’da alnında biriken tere zoom yapan medyaya dokunulmasın... O zaman bari askere de dokunulmasın!

28 Şubat soruşturması bir zihniyetle hesaplaşmaksa ancak işlenen suçla organik bağı olan herkesle hesaplaşarak olur.

Yoksa düşülen pozisyon, AKP’ye muhalefet etmek adına darbeleri desteklemek olur ki, memleketin siyasi sözlüklerinde bu tanımın karşısında üç harf yazmaktadır: CHP.


CHP’nin darbelere karşı şanlı mücadelesi

Başka bir zaviyeden, ama epey başka bir zaviyeden bakınca CHP rahatlıkla darbecilerle savaşan parti olarak da görülebilir.

Şöyle ki, Kılıçdaroğlu liderliğindeki yeni CHP, AKP’ye muhalefet etmek adına “kolaysa şunu da alın göreyim” diye diye ortada komutan bırakmadı.

Balyoz operasyonu yapılıp üst düzey komutanlar tutuklandıktan sonra CHP, “AKP yapılmamış darbenin hesabını soruyor ama yapılmış darbeye dokunamıyor” diye tutturdu. AKP, 12 Eylül ürünüdür hesap soramaz deyip “hayır” oyu verdiler referandumda.

12 Eylül darbesi yargılanmaya başladı, bu kez Kılıçdaroğlu “28 Şubat bugünkü iktidarı doğurmuştur, AKP kendini doğuran sürece dava açamaz” diye tutturdu.

Şimdi 28 Şubat soruşturması geldi çattı, askerler gözaltına alındı.

Geriye kaldı 27 Nisan e-muhtırası.

Malum, Kılıçdaroğlu’na göre e-muhtırayı veren dönemin komutanı Yaşar Büyükanıt’a da zinhar dokunulamaz. Bu hususta bir de teorisi var, hatırlayalım.

Kılıçdaroğlu’na göre Erdoğan ile Büyükanıt arasında Dolmabahçe görüşmesinde gizli bir anlaşma yapıldı. Erdoğan, “bize muhtıra ver” dedi; Büyükanıt da “okey kanka” deyip muhtırayı çaktı ve böylece AKP mağdurları oynayarak seçimde oy patlaması yaptı. Teori şahaneydi ama minicik bir kusuru vardı. Çünkü e-muhtıra, Dolmabahçe görüşmesinden günler önce zaten verilmişti. Eee o kadar kusur Kılıçdaroğlu’nda bile olur artık...

Her neyse, Balyoz, 12 Eylül, 28 Şubat... “Şunu da alın görelim” diye diye bir sürü komutanı içeri aldırmayı başardı CHP.

Şimdi sırada “kolaysa senin için 27 nisanda muhtıra vereni al” muhabbeti var...

Yani CHP’nin darbelere karşı şanlı mücadelesi sürüyor, Büyükanıt kendini kollasın derim.


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.