Eğitim: Olmasaydı sonumuz böyle

  • 2.04.2012 00:00

 Birinci Masa...

Masa fertlerine göre sıkı, bana göre sıkıcı bir eğitim tartışması dönmekte. Herkes bir yerinden çemkiriyor yeni yasaya.

Herkes her şeyi biliyor.

Ben susuyorum.

Çünkü ilk günden bu yana kopan gürültü arasında mevzu hakkında hiçbir şey duyamadım. Ya da duyduklarım toplu halde bir mana ifade etmediği için hepsini unutmak istedim.

Zaten bu memlekette ne zaman eğitim dense ruhum daralıyor, yüreğim kanıyor. Keşke olmasaydı sonumuz böyle.

Fakat masadakiler kaptırmış gidiyor.

Dinlemek için gayret sarf ettikçe idrak ediyorum ki, onlar da benim duyduklarımı duymuş sadece. Sonra o duyduklarından, meşreplerine uygun olanları kayıtlarına alıp geri kalanı akşamları çıkardıkları çöple beraber kapının önüne koymuşlar.

Ama adeta Meclis komisyonunda sabahlamış vekil kıvamında kendilerinden eminler.

Aramızdaki fark sanırım şu: Onların ideolojileri var, benim yok.

Onların inanmaya hazır oldukları köşe yazarları var, ben haftada iki kere bu köşede bir şeyler karalamak durumunda olmasam haftada iki adet köşe yazısı okumayı zaman israfı olarak görürüm.

Onların kesin doğruları var benim için doğru, her vakada yapanın kim olduğundan bağımsız olarak tesbit edilmesi gereken bir tavır.

Ve bu arada benim suskun kalmam karşısında masada giderek hiddetlenen biri var. Bir arkadaşımın arkadaşı kontenjanından orada bulunduğundan kendisini tanımıyorum. Fakat ondan tırsıyorum. Çünkü ortaokulda “armut” lakabını taktığımız ve kafamızın tepesine pençesinin, pardon avucunun içiyle “çot” diye ökleştiren hocamıza çok benziyor.

Benim suskun kalmamı “sükût ikrardan gelir” misali yeni eğitim yasasını desteklememe yoruyor bay küçük armut.

Neyse ki şaplak atmak yerine kendince ağır konuşmak suretiyle “çot” efekti yaratmayı tercih ediyor. Diyor ki, “sizin çocuğunuz yokmuş tabii...”

Peki, bunu da listemize ekleyelim.

Onların çocuğu var, benim yok.

Onların yeni eğitim yasasını bir güzel temize çekip sadede gelmelerini sabırla bekliyorum.

O aşamaya geldiklerinde adeta bir koro kıvamında toplu halde söylediklerini aklıma not düşüyorum.

Bundan böyle...

a) Böyle eğitim yasasının olduğu memlekete çocuk yapılmaz(mış).

b) Bu memlekette artık çocuk okutulmaz, en iyisi çocukları derhal yurt dışına okumaya göndermek(miş).

İkinci masa...

Masa fertlerinin tahsil ve meslek vaziyetleri şöyle seyretmekte:

Arkeoloji okumuş kadın halkla ilişkiler ajansında çalışıyor.

Basın-yayın mezunu olan kadın ticaret yapıyor. İç mimar olan adam senelerin müzisyeni.

Tarih mezunu adam bir yayınevinde editörlükle iştigal ediyor.

Ben malumunuz hukuk tahsil edip, gazetecilik mikrobunu kapanlardanım.

Ortak özellik, herkesin okuduğu üniversiteyle alakasız meslekler yapması. Ama bu seçilmiş bir durum. Yani masadakilerin hepsi kendisini sistemin sunduğundan “kurtarmış” fertler, hepsi sevdiği meslekleri yapıyor. Bu kolay olmuyor elbette. Ne istediğini çok geç olmadan bulup, büyük çaba sarf etmeyi gerektiriyor. Abuk sabuk puan türleri, sınav sistemleri saçmalığı arasında sırf kapağı bir yere atmak için meslek olarak hiç düşünmediğin bir okulu okuduktan sonra bambaşka bir mesleği yapmayı başarmak kolay değil.

Misal dün üniversite için sınava giren bir milyon 860 bin gençten kaç tanesi hem sınavı kazanacak, hem de ikinci masadakilerin yaptığını başarabilecek?

Çok azı maalesef. Geri kalanı okulu bitirdikten sonra bir iş sahibi olsun ya da olmasın “mesleksiz” ve “mutsuz” olarak yaşayacaklar.

Tabii bir de sınavı kazanamayacaklar var. Onlara teselli mahiyetinde bir anımı naklederek kapatayım.

Bundan 27 sene önce, üniversite sınavına ilk kez girmiştim.

Sınavdan çıktığımda neticenin büyük bir fiyasko olacağı ortadaydı.

O zamanki en iyi dostum da benimle aynı vaziyetteydi. Yazlıktaki eşe dosta ve elbette ailemize karşı bütün bir yazı “kesin kazandık” şeklinde fütursuz yalanlarla idare ettikten sonra sonuçların açıklanması vakti gelip çattı.

Yapacak tek bir hareket kalmıştı ve biz de onu yapıp ortadan kaybolduk.

Bir çadır bulup birkaç saat uzaklıktaki başka bir sahil kasabasında bir yere kurduk.

Böylece hem açıkta kaldığımızı yakınlarımızın yüzüne söylemek yerine ankesörlü telefonda söylemenin konforunu yaşadık, hem de konu komşunun “ah yazııık” bakışlarından yırttık.

Kendimizi yeterince merak ettirdiğimize karar verip, yeterince süründükten sonra da kös kös döndük. İmajımızdan kaybettiklerimizi geçersek eğer, neticede bir sonraki sene ikimiz de üniversiteyi kazandık.

O bir sene kayıp değil, en azından ne okumak istemediğimizi anlamak adına büyük kazanç oldu bizim için.

Yani sınavı kötü gidenler sakin olsun.

Sınav gerçekten istenirse kazanılıyor, mühim olan kendini sevmediğin mesleği yapmaktan kurtarabilmek.

oraldem@gmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums