- 24.03.2012 00:00
Basına uçurulan haberlerden anladığım şudur: Kürt sorununu PKK’sız ve BDP’siz çözmenin adına devletin yeni Kürt politikası diyoruz.
Diyeceksiniz ki zaten senelerdir önümüze konan yemek bu değil miydi?
Demeyin arkadaşlar, demeyin...
Ânında kürsüden fırçayı yerseniz ona göre.
Ama illa ki dediğim dedik diye ısrar eden inatçı tiplerdenseniz, cevap veriyorum: Evet aynen öyleydi.
Meselenin “kart- kurt” dönemlerinde, Kürt sorununu Kürtsüz çözme şeklinde başlamıştı devlet politikası.
Ancak daha sonra her iki taraftan da oluk gibi akan kan nedeniyle (ve maalesef sayesinde) büyük bir merhale kat edildi.
Böylece Kürt sorununu PKK’sız ve HEP’siz, DEP’siz, HADEP’siz, DEHAP’sız, DTP’siz, BDP’siz (unuttuğum kapatılmış Kürt partilerinden anlayış bekliyorum) çözme dönemine geçildi.
Ancak bu dönem Çanakkale misali bir türlü geçilemedi.
AKP hükümetinin son zamanlara kadar tek farkı da zaten buydu.
Kendinden önceki hükümetlerin aksine, Kürtlerin Meclis’teki siyasi temsilcilerini hatta gerektiğinde PKK’yı çözüme dâhil etme cesaretini göstermesi.
Ancak ne olduysa oldu (elbette PKK’nın bu husustaki üstün gayretlerini de unutmuyoruz) ve o AKP gitti yerine “ya benden yanasın ya karşı taraftan” kıvamında gözünün üstünde kaşın var diyene fırça kayan, Kürt sorununu bile kendisiyle çözmeye iman edecek kadar megalomanlaşmış bir AKP geldi.
Ne mi demek Kürt sorununu kendisiyle çözmeye iman etmek?
Her sene kutusu değiştirilip “yeni-üstün etkili” şeklinde piyasaya sunulan şampuanlar misali yeniliği kendinden menkul şu yeni Kürt politikasından alıntılayarak izah edeyim:
“Çözüm yeri olarak parlamento dışında hiçbir zemin kabul edilmeyecek, ipleri İmralı ve Kandil’in elinde olmayan demokratik yollarla seçilerek Meclis’e gelmiş, siyasi inisiyatif kullanabilecek parti veya partilerle muhatap olunacak.”
Şimdi biraz didikleyelim.
Meclis zemininde bulunan bu mevzula ilgili parti şu anda hangisi?
Elbette BDP. Peki BDP, Başbakan Erdoğan tarafından “Kandil’den talimat almadan tavuk bile kesemezsiniz” kıvamında son salı vaazı da dâhil sürekli suçlanmıyor mu?
Bu vaziyete göre hükümetin gözünde siyasi inisiyatif kullanabilecek durumda olmadığı için BDP de muhatap olamayacak demektir. Yani eğer Kürt siyaseti aniden yeni ve kitlesel bir parti yumurtlamazsa geriye AKP’nin muhatap alması için bir tek AKP kalıyor.
Artık kendi partilerinin bölge vekilleriyle masaya oturup, kraldan çok kralcı basının da omuz atmasıyla Kürt sorununu bayır aşağı salıp aküsü biten araba gibi “vurdura vurdura” çözerler.
O arada dağlarda Türk ve Kürt gençleri ölürmüş, Ahmet Türk gibi ılımlı isimler her sene düzenli olarak bir kroşe yermiş, duygusal kopuş diye bir şey varmış, onu bilemem.
Kimse kusura bakmasın... Durmak yok, sonuna kadar bu böyle gidecek, herkes de bunu böyle bilsin!
Aslında aklı başında olan herkes sonuna kadar böyle gitmeyeceğini görüyor. Kürt sorunu nasıl 1980’lerdeki mantıkla Kürtsüz çözülemezse, bugün de PKK-BDP çizgisinin temsili olmadan çözülemez.
Tamam, PKK gibi bir örgüte laf anlatmak, ondan demokratik tavır beklemek bir hayal olabilir. Ama onunla hemen hemen aynı tabana hitap eden BDP’yi en başından dışlayarak çözüme ulaşmak daha mı gerçekçi?
Varsayalım ki PKK “yeni” politikayla bitirildi, BDP’nin de gözüne gözüne çalışılmaya devam edildi ve onlar da pes etti. Sonra ne olacak? Bütün bunlar Kürtlerin sorunlarını çözecek mi?
Eğer mantık “PKK çizgisini topyekûn bitirmeden Kürt vatandaşların sorunlarını çözemem” ise bin beş yüzüncü kez hatırlatmak lazım.
PKK dediğimiz örgütü oluşturanlar büyük oranda sorunlarını çözeceğiniz o Kürt vatandaşların çocukları, akrabaları. Zaten meselenin 40 senedir kilitlenmesinin ana sebebi de bu.
AKP’den önceki bilmem kaç hükümet de aynen bu güvenlik politikasını uyguladı. İstisnasız hepsi de bu politikayı acayip yeniymiş misali duyurdu memlekete.
Biz birkaç arkadaş da bu yöntemin adını seneler önce “Mintaksla canım mintaksla politikası” koyduk.
Ne yazık ki devletin mintakslamasından geriye, bugün 40 bin olarak telaffuz ettiğimiz insan ölüsünden başka bir şey kalmadı.
Öyle görünüyor ki, “yeni” Kürt politikasıyla bu kez de AKP sıkı bir çitileme yapmaya kararlı.
Sanıyorlar ki AKP daha beyaz yıkar.
Oysa bu deterjanın kan lekelerini çıkarmadığı sadece İstanbul’un ünlü Noter Başkâtibi Nihat Beyan’ın değil, memleketin bütün noterlerinin huzurunda senelerdir test edilip onaylanıyor.
Yorum Yap