Bu dava böyle bitecek

  • 16.01.2012 00:00

Ne acı değil mi, bu toprakların çocukları olarak hepimiz aslında Hrant Dink’in neden öldürüldüğünü, neden gerçek katillerinin bulunamadığını, neden asla bulunamayacağını en başından beri biliyoruz.

Siyasetçisi, hukukçusu, gazetecisi, polisi, askeri, doktoru, mühendisi, çiftçisi, işçisi, öğretmeni, öğrencisi, entelektüeli, simitçisi hepimiz her şeyi biliyoruz.

Kimimiz konuyla ilgili tüm ayrıntılara hâkimiz, kimimiz belki sadece olayı biliyoruz ama fark etmiyor.

Kimimiz AKP’li, kimimiz CHP’li, MHP’li veya BDP’li, kimimiz sosyalist, kimimiz İslamcıyız ama hepimiz siyasi kimliğimizden bağımsız biçimde bu memleketin insanı olarak “aslında” ne olduğunu biliyoruz.

Bu “bilme” durumu verili bir şey bizim için, burada yaşamaktan kaynaklanan doğal bir “hissetme”hali adeta.

Hepimizin bildiği şu: Bu memleketin bir yurttaşı Ermeni olduğu için öldürüldü. Bu cinayet devletin Ermeni düşmanlığı geleneği nedeniyle işlendi ve gerçek failleri belirsiz diğer siyasi cinayetler arasındaki yerini alacak. Nokta.

Bazılarımız haklı olarak isyan edip, “bu dava böyle bitmez” misali haykırıyoruz ama aslında gayet iyi biliyoruz ki “bu dava böyle bitecek”.

Cinayetten sonra mecburen başlayan hukuk sürecinin en başında da biliyorduk neler olacağını, beş sene sonra bugün de aynı noktadayız.

Davanın, adına devlet dediğimiz o sistemin sonsuz “direnciyle” karşılaşacağını adımız gibi biliyorduk.

Öyle de oldu...


O direnç, bu devletin İttihat-Terakki ruhundan kurtulmasına karşı gösterilen dirençtir.


O direnç, Türkiye’nin demokratik bir devlete dönüşme “tehdidine” karşı olan dirençtir.

Son duruşmada, “17 ocakta artık karar vermek istiyoruz” demiş hâkimler...

Buyurun verin bakalım.

Biz hepimiz kararımızı çoktan vermiştik zaten.

Bir siz kalmıştınız...

Siz de verin ki kararınızı, adına Hrant Dink Cinayeti Davası denen bu müsamere de kimseyi şaşırtmadan bitsin böylece.

 

***

 

Marifetli şövalye Kemal Kılıçdaroğlu

Bir müddettir tutmaya çalışıyordum kendimi.

Bilhassa AKP’nin süratle devletleşip, yan bakana yan çakarım edasıyla hareket etmesinden beri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Çetelesini Tutma Servisi’nin faaliyetlerini askıya almıştım.

Fakat bu kez mevzu, yürüyen merdivene tersten binme olayını fersah fersah aşıp, yakın politik tarihi ilgilendirdiği için Kemal Bey’in maceralarını mecburen askıdan indiriyorum.

Geçen gün Başbakan Erdoğan “Ondaki hayal gücü Don Kişot’ta bile yoktur” demişti Kemal Bey için.

Ben de onun son vukuatını öğrenince, tıpkı Don Kişot gibi ona da “Marifetli şövalye” lakabının cuk oturacağını düşündüm.

Müsaadenizle izah edeyim...

Memleketin marifetli şövalyesi geçenlerde Habertürk ekranında gazetecilerin sorularını cevaplıyor.

Mevzu 27 Nisan e-muhtırasına gelince de, Erdoğan’ın gizemli Dolmabahçe görüşmesinde dönemin Genelkurmay Başkanı Büyükanıt’a şöyle bir teklif yaptığını söylüyor: “Sen hükümete muhtıra ver, biz de sana üstün hizmet madalyası verelim.”

Bunun üzerine stüdyodaki bir gazeteci müdahale edip, “Efendim ama önce muhtıra verildi sonra Dolmabahçe görüşmesi yapıldı” diyor.

Peki bu uyarıdan sonra Kemal Bey ne diyor sizce?

Aynen şöyle diyor: “Olsun, benim görüşüm böyle.”

Vaziyeti anladık değil mi arkadaşlar?

Muhtıra tarihi 27 nisan, Dolmabahçe görüşmesinin yapıldığı tarih 4 mayıs.

Ama Kemal Bey bir gazeteci kendisini uyarmasına rağmen “görüşünde” ısrarlı.

İyi de mayıs ayının nisandan sonra gelmesini ne yapacağız?

Olabilir efendim, Kemal Bey’in görüşü öyle bir kere.

Belki de olaylar şöyle gelişiyor yakın tarihimizdeki.

Muhtıra verildikten bir hafta sonra ikili Dolmabahçe’de buluşuyorlar. Ve aralarında şöyle bir diyalog geçiyor:


Erdoğan
Muhtıra ver bize!


Büyükanıt
: Zaten verdim ya...


Erdoğan
Doğru ya... Ben de tam sen muhtıra ver biz de sana madalya verelim diyecektim.


Büyükanıt
: Hay Allah acele etmişim demek. Olmadı bir daha vereyim?


Erdoğan
Yok artık, bununla idare edicez. Merak etme ben ayarlıycam senin madalyayı emekli olduğunda...


Büyükanıt
: Tamamdır kanka, görüşürüz.

İşte bu erken muhtıra verme skandalı ortaya çıkmasın diye de Büyükanıt, Dolmabahçe görüşmesi için sürekli, “Konuşulanlar benimle mezara gidecek” demiştir.

Tamam mı? Var mı itirazı olan?

Uysa da böyle, uymasa da böyle...

Çünkü bizim marifetli şövalyenin görüşü böyle!


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.