Takıldım kaldım Uludere’de

  • 14.01.2012 00:00

 Haftayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Darağacında olsak bile son sözümüz Silivri” makamında güftesiyle açtık, yeni bir KCK gözaltı dalgasıyla kapatıyor gibiyiz.

Bu ikisi arasında olan biteni sadece sıralamaya kalksam, yazının dörtte üçü biter geriye en fazla afili bir final paragrafı yazmak kalırdı bana.

Yazının dörtte üçünü dolduracak o gündemin dörtte üçü ise çaresi henüz bulunamayan Kürt sorunu adını verdiğimiz “hastalığa” ait vakalardan oluşmakta.

Daha önceki iktidarları da esir alıp, çökerten bu hastalığın şimdi AKP’yi de esir alışını, aynı filmi daha önce defalarca görmenin etkisiyle isyan ederek izliyorum.

Sabahları televizyon- gazete- bilgisayar şeytan üçgeni karşısına geçtikten bir müddet sonra bazen“durdurun!” diye bağırmak geliyor içimden.

Freni patlamış kamyon misali yokuş aşağı giden şu gündem denen arkadaşı müsait bir yerde durdurun Allah rızası için...

 Ama tıpkı arkasına “Babam sağolsun” yazdırmış kamyoncu gibi bizim kamyon da arkasına “Vatan sağolsun” yazdırıp topuklamış gidiyor.

Aslında freni patlamış vaziyette ama o gazladığı için hızlandığını sanıyor.

Neticede frene basmak isteyince kafadan girecek yokuşun sonundaki duvara.

Tabii onunla birlikte kamyonun kasasında olan biz de...

AKP’yi Kürt sorununun esir almasıyla ilgili bir ton şey oldu bugüne kadar, olmaya da devam ediyor ama bir noktada takıldım kaldım ben, Uludere’de.

Benim takılmam çok mühim değil elbette ama gördüğüm o ki bu memleketin yurttaşı olan Kürtler de aynı noktada takılmış vaziyetteler.

Bazı kelimeleri olur olmaz kullanmaktan hiç hazzetmem ama eğer “milat” diye bir kavram kullanılacaksa Uludere onu kullanmanın tam da yeridir.

Aradan geçen bilmem kaç günden sonra vaziyetin özeti şu: Savaş uçakları 34 Kürt’ü öldürdü.


Hükümet ise şu âna kadar takındığı tavırla milyonlarca Kürt’ü ağır yaraladı.

Yaşanan o acıdan sonra, doğruyu söylemek ya da söylememek konusunda bir karar vermesi gerekiyordu hükümetin.

Ve onlar doğruyu söylememeyi seçti.

Oysa bir tek hakikati duymak o insanlara acılarının paylaşıldığını hissettirecekti.

Çünkü hakikat demek aynı zamanda özür dilemek demekti.

Ancak hakikat yerine “askere teşekkür”, özür yerine “tazminat” demeyi tercih etti hükümet.

İşte bu nedenle Uludere bir milat, duygusal bir kırılma noktası oldu.

Üç ayrı soruşturma yapılıyormuş, hataymış, ihmalmiş, yanlış istihbaratmış artık kimin umurunda?

Kürtler tıpkı daha önceki iktidarlarda olduğu gibi AKP iktidarında da bu memleketin birinci sınıf yurttaşı olmadıklarını gördüler o gün.

Ne kadar yalnız olduklarını, yalnızlıklarının değiştirilmesinin teklif dahi edilemeyeceğini bir kez daha anladılar.


Rötuş devleti

İnsan meslek olarak yapmasa bile bir konuda eğitim alınca onunla ilgili gerçekleşen saçmalıklara hâlâ şaşırmaya devam edebiliyor.

Oysa memleket şartlarında çoktan şerbetlenip, şaşırma duygumu kaybetmem gerektiğini biliyorum.

Benim şahsımda bu durum “hukuk” söz konusu olunca devreye giriyor.

Ve kimi zaman o şahane klişedeki gibi “Yahu bunu bilmeyen hukuk fakültesinde birinci sınıftan ikinci sınıfa geçemez” misali söyleniyorum.

Böyle dedirten bir haber vardı bu hafta, yani basının “Haberal yasası” adını verdiği düzenleme.

Malum, Ergenekon tutuklusu Mehmet Haberal’ın ağır hasta olan annesini görebilmesi için bir yasal düzenleme yapılıyordu. Ancak tam bu esnada birden “Ya bu yasadan bir gün Öcalan da yararlanırsa”diye bir evham devreye girdi. Bunun üzerine hemen iktidarıyla, muhalefetiyle partiler el ele verdi ve yasaya “Ağır müebbet hapis cezası alanlar bu haktan yararlanamaz” diye ek yapıldı.

Basınımız da bu hareketi “Haberal yasasına Öcalan rötuşu” diye paketledi ve oldu da bitti!

Bakın arkadaşlar, nasıl “kişiye özel” yasa yapılamazsa, “kişiyi özel olarak dışlayan” yasa da yapılamaz.

Yani üç beş senede bir herhangi bir yasal değişiklik yaparken “bundan Öcalan nasıl yararlanamaz” diye özel olarak hüküm hazırlamak gerçekten adamı fakültede birinci sınıftaki Hukuk Başlangıcı dersinden çaktıracak bir harekettir.

Sonra şunu acayip merak ediyorum, mesela hasta yakınını ziyaret etme hakkından müebbet hapse mahkûm olanlar yararlanırken, ağır müebbet hapse mahkûm olanlar hangi gerekçeyle yararlanamayacak?

Nasıl bir gerekçe koyacaksınız o yasaya? Ağır müebbet hapis alanlar çok aşağılıktırlar dolayısıyla annelerini ölmeden önce göremezler mi diyeceksiniz?

Bir de şuna bir karar verin artık.

Öcalan ne? Bu devletin yasalarına göre bir hükümlü mü, bir esir mi, ya da ne?

Hükümlüyse diğer hükümlülerle eşit haklara sahip olsun, yok esirse onu söyleyin herkes bilsin ve sussun.

Ya da her neyse onu açıklayın öğrenelim?


oraldem@gmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums