- 24.12.2011 00:00
Cumartesi Anneleri’yle, Bandista’yla, 30 senedir kayıp üniversite öğrencisinin katillerinin peşine düşmesiyle sevenlerine “budur işte benim Behzat’ım” dedirten Behzat Ç’nin son bölümü, nedense bana Susurluk’lu seneleri hatırlattı.
Nedense dedim ama aslında sebep Behzat Ç’nin sözleriydi.
Kayıp öğrenciyi işkencede öldürüp kaybeden eski polis “biz olmasaydık siz bugün koltuklarınızda oturamazdınız, devlet elden gidiyordu” tadında laga luga etti.
Ve Behzat Ç. konuştu: “Sen ne anlatıyon la? Roman mı yazıyon? Anladık hepiniz kahramansınız, güzel güzel şeyler yaptınız. Madem o kadar güzel şeyler yaptınız, anlat la o zaman, niye saklıyorsun?”
Bu lafları duyunca, hah işte dedim, tam da Meclis Susurluk Komisyonu’nda konuşanların halini tarif ediyor.
Susurluk skandalından sonra kurulan o komisyona da her gelen bir sürü şey söylüyor, devleti kurtarmak için ne güzel şeyler yaptıklarını anlatıyordu.
Her gelen (devlet görevlisi), kendi içinde olduğu çetenin devlet için çalıştığını, diğer tarafın (çetenin) yetkisini kendi menfaati için kullandığını anlatmak için resmen döktürüyordu.
Bilgiler, belgeler, sırlar, duyumlar, anılar... havada uçuşuyordu.
Mübarek, Meclis komisyonu değil mahalle kahvesine dönmüştü.
Aslında anlatılanların hepsi Türkiye’nin hikâyesiydi, hepsi gerçekti ama gerçeğin bir kısmıydı.
Ortalık bilgi bolluğu, dolayısıyla kirliliğinden geçilmiyordu.
Tabii bir de, biraz sıkışan tüm devlet görevlilerinin hafif tertip salladığı “konuşursam en tepeye kadar uzanır” yollu tehditlerinden.
Susurluk skandalı senelerinde muhabirdim. Bir ton civarında haber yaptım, bir o kadar da yapamadım.
O zaman kullandığım not defterlerimi bulup karıştırdım biraz.
Kimi haberleşmiş öyle notlar buldum ki, ben bile bazılarını zor hatırladım.
Hafızaları tazelemekte fayda var deyip, bir muhabirin notlarından 1,5 kilo karışık bir derin devlet nostaljisi hazırladım, buyurun Susurluk sofrasına...
Tarih Aralık 1996. Yani Susurluk kazasından çok kısa süre sonra. O sıralar memleketin “kült”televizyon kanallarından olan HBB’de Özel Tim Polisi Ayhan Çarkın canlı yayına çıkıyor. Çarkın programda “Yalnız Ö. Lütfi Topal’ı değil, 91 kişiyi daha öldürdük” diyor ve şöyle devam ediyor:“Öldürmesine öldürdük ama bütün bunlardan tüm devlet yetkililerinin haberi vardır. Zaten emri de onlar bize verdi diye söyledim sorgumda.” Bir de şöyle dediğini not almışım: “Öldürülenlere bir bakın, bir tane devlet için hayırlı adam var mı?” Sunucu Behiç Kılıç’ın basında çıkan iddiaları sormamak için büyük çaba sarf ettiği program sırasında Nazlı Ilıcak telefonla bağlanıp şöyle diyor: “Biz Akşamgazetesi ve yazarları olarak, Özel Tim’i destekliyoruz.”
Tarih düşmemişim. Ama Mehmet Ağar’ın azıcık üstüne gelindiği bir dönem olsa gerek. Şöyle diyor Ağar: “Her şey zirvede tartışılıp, kararlaştırıldı.” (Zirve ne mi? Üç harfli bir kısaltma işte...)
Sırada bir arama tutanağı var. Uyuşturucu kaçakçılığıyla suçlanan Yaşar Öz’ün evinde yapılan arama tutanağının Susurluk Komisyonu raporuna yansıyan bölümünü not almışım. İki silah dışında evde bulunanların en ilgi çekici olanları şunlar: İçişleri Bakanlığı’ndan verilmiş bir özel pasaport, üstünde Mehmet Ağar tarafından imzalanmış “Bu şahsa yardımcı olunmasını rica ederim” yazılı bir not bulunan özel silah taşıma belgesi veee öldürülen Tarık Ümit’e ait bir pasaport.
Bağlantılı bir başka not düşmüşüm defterime: Evinde yakalanan Öz aynı gün serbest kalıyor. Yakalayan polisler “Ağar’ın talimatı var” diyorlar. Emniyet Genel Müdürü Ağar, Öz’ün yurtdışında bir operasyonda görevli olduğunu, ele geçen silah ve belgelerin kendisine getirilmesini istiyor. Teslim ediliyor ve hepsi kayıplara karışıyor.
Ve Susurluk’un yıldızını parlattığı isim, dönemin Emniyet İstihbarat Başkanı Hanefi Avcı’dan komisyona bir yorum: “Tarık Ümit’in öldürülmesi, Mehmet Ağar’ın ekipleriyle Mehmet Eymür’ün ekiplerinin arasındaki anlaşmazlığın sonucudur.”
Avcı, Susurluk’la ortaya çıkan devletin yasadışı örgütlenmesinin şemasını da çizmiş komisyona. Tabii kendi açısından: “PKK’ya karşı yasal mücadele yetersiz kalınca bazı devlet görevlileri hukuk dışı yeni örgütlenmelere gitti. Sonrasında Kürt işadamları teker teker öldürüldü. Öldürecek kimse kalmayınca da kendi menfaatlerine iş yapmaya başladılar. Emniyet’teki örgütlenme Ağar’a bağlı olan İbrahim Şahin’in başkanlığında Özel Harekâtçılardan ve Korkut Eken’e bağlı sivillerden, MİT içindekiler Mehmet Eymür’e bağlı Özel Harpçi subaylar ile ülkücü ve mafyacılardan oluşuyordu.”
Daha neler neler var not defterimde.
Dinleyen kimsenin “Sen ne anlatıyon la?” diyemediği ne muhabbetler.
Devam ederiz beğendiyseniz...
Yorum Yap