- 19.12.2011 00:00
Son hatırladığım sahne şöyleydi.
Ben, “Hayır! girme içeri... dışarı, dışarı!” diye bağırdım ve evin kapısını hızla kapattım.
O esnada kilide takılı duran anahtarlar kapanmanın şiddetiyle yer çekimine yenik düştü.
Ve yer cücesi kıvamındaki o minik canavar suratıma “neşen bilir arkadaşım” der misali bakıp anahtarları kaptığı gibi topukladı.
Vaka maalesef bizim evde geçiyor kıymetli okur.
“Ben” evin kapısında kalan ve yazı yazmak zorunda olan şahsiyet oluyorum.
Yer cücesi ise bir ay kadar önce evimizin diğer mukimi tarafından ölmek üzere olduğu gerekçesiyle hayatımıza kazandırılan yavru bir sokak köpeği.
Hikâyenin en dramatik yanı ise, bu canavara mama vermek için dışarı çıktığım için kıyafetimin kesinlikle “şık” sayılamayacağı (bununla ilgili ayrıntılar birazdan).
Hollywood filmlerinden kaptığım tüm numaraları denedim önce.
Hiçbiri işe yaramadığı gibi en son kredi kartıyla kilidin dilini şık diye düşürme numarasında kart araya sıkıştı. Çıkartmaya çalışırken de yamuldu, ha kırıldı ha kırılacak halde öylece sıkıştığı yerde bıraktım.
Üstelik asgari ödemesi en düşük kredi kartımdı.
Hızla bir çözüm bulmam gerekiyordu. Aksi takdirde köşemde “Yazarımız, evinin anahtarları yavru bir köpek tarafından çalındığından yazısını yazamamıştır” ibaresi çıkması kaçınılmazdı.
Galiba üç seçeneğim vardı.
Biiir... Yeryüzünün en yaramaz dolayısıyla en hızlı koşan yaratığı olduğunu dosta ve düşmana ispatlayan küçük canavarı yakalayıp, anahtarları almak.
İkiii... Çilingir çağırmak veya kapıyı kırmak.
Üüüç... En yakın arkadaş evine veya internet kafeye gidip orada yazmak.
Daha evvelki tecrübelerimle sabitti ki, canı istemediği zaman kimsenin o küçük canavarı yakalama ihtimali yoktu.
Bunun üzerine şöyle bir iki yokladım ama öyle bir omuz koyup kapı kıracak adam da değildim asla.
Çilingir çağırma teşebbüsünde bulundum. Fakat güç bela bulduğum telefon numarasını çevirince faks düdüğüyle cevap aldım.
İnternet kafeye zaten gidemem. Çünkü bahsettiğim gibi kıyafetim toplum içine çıkmak için pek uygun değildi. Altımda kareli bir pijama, üstümde tişört ve eşofman üstü, ayağımda da spor ayakkabı vardı.
Her türlü maymun oluşu göze alarak bu kıyafetle kendimi sokaklara vursam bile yaş ortalaması 10 olan ve bütün veletlerin köküne kadar açık efektlerle savaş oyunu oynadığı bir mekânda, takdir edersiniz ki geçtim yazıyı adımı bile doğru dürüst yazamazdım.
Son seçenek için kadim dostum Vatoz’u aradım. Yaşadığım travmanın etkisiyle boş bulunup gerçeği söyleme gafletinde bulundum: “Sana gelip yazı yazacağım... Köpek evin anahtarlarını kaçırdı...”
Elbette şöyle bir karşılık geldi: “Fidye olarak ne istiyorsa öde bence...”
“Geliyorum!” deyip telefonu yüzüne çarpmak istedim ama cep telefonunda bunu bile yapamıyorsun. Modern birey olmak ne zor zanaat...
Altımda kareli pijamam, üstümde kapüşonlu eşofmanım, dilimde “Minareden at beni, in aşağı tut beni”şarkısıyla direksiyon başına geçtim. Neyse ki yolum kısa diye kendimi teselli ederek gazlamış gidiyordum.
Hedefe epey yaklaşmıştım ki, trafik zank diye durdu. Bir baktım polis çevirme yapıyor. Bunu sadece bir zaman kaybı olarak düşündüm ve aklıma ilk gelen, “Pazar günü, güpegündüz bu ne çevirmesi!” diye söylenmek oldu.
Hâlbuki şu olmalıydı: “Ehliyetim, kimliğim, cüzdanım nerde benim?”
Çünkü doğal olarak polisin ilk sorusu bu oldu.
Benim için de genç polis için de zor bir muhabbetti:
– “Evraklarınız lütfen...”
– “Ehliyetimi almamışım, ruhsat var sadece...”
– “Ruhsatı alayım, bir de nüfus cüzdanınızı verin!”
– “Cüzdanım evde kaldı, çünkü kapıda kaldım, hatta bakın üstümde pijamamla dışarıda kaldım...”
– “Kapıda kalmanızı anladım ama niye pijamalısınız anlamadım, dışarıdan pijamalı halde gelip mi kapıda kaldınız?”
– “Eee... İşin gerçeği bizim yavru köpeğimiz evin anahtarını alıp kaçtı memur bey...”
– “Arabadan inin lütfen...”
– “Bakın ben gazeteciyim yazımı yetiştirmem lazım, onun için arkadaşıma gidiyordum evi zaten şurada...”
– “Beyefendi arabadan inin hemen!”
Her şey arabadan inmemle başladı ve karakolda bitti. Çünkü kimliksiz, ehliyetsiz, pijamalı bir sürücünün “köpeğimiz anahtarları kaçırdı kapıda kaldım, köşe yazımı yazmak için arkadaşıma gidiyordum” izahatı polisi doğal olarak hafif kıllandırdı.
Karakolda oturup beni almaya gelmelerini bekledim. Bol bol karbonatlı çay içtim. Gözaltım kısa sürdü (cezaya dönüşmedi yani), kimliğimi verip karşılığında beni aldılar.
Eve geldiğimizde küçük canavar kapının önündeydi. Dur bak, ben senden nasıl intikam alıyorum dedim.
Kapıyı açtım, yamulan kredi kartımı cebime attım, bilgisayarın başına geçip tam gaz yazmaya başladım...
Yorum Yap