- 5.11.2011 00:00
Hayatımız birtakım kısaltmalardan ibaret.
KCK, PKK, BDP, AKP, CHP, TSK, TC, N.Ç, vs, vs...
Sırasıyla bir o çıkıyor sahneye bir öteki.
Bazen birkaçının sahne alıp bu oyunun eli mahkûm seyircisi olan bizleri el ele selamladığı da oluyor elbet.
Memleketin her bir kısaltması ayrı buhran sebebi aynı zamanda.
Gazete köşelerinden, genç kız günlüğü kıvamında bunalım dökülmekte bu sebeple.
Son günlerin revaçta kısaltması KCK ve Profesör Büşra Ersanlı’nın tutuklanması hususunda peş peşe iki alıntıyla başlayalım.
Birincisi yaptığı açıklamalarla koltuğa oturduktan birkaç ay sonra “efsane” olmayı başaran İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’den, ikincisi PKK’lı Murat Karayılan’dan.
Önce Bakan Bey’den bir kuple gelsin: “Sayın profesörümüzün anladığım kadarıyla bu yapıyla bir bağlantısı olduğu. Sanki dersimiz siyaset konumuz da Türkiye Cumhuriyeti’nde halk nasıl ayaklandırılır sebepsiz yere, kandırılarak, Türkiye Cumhuriyeti nasıl bölünür derslerinin hocalığını yapmak durumundaymış diye duyuyoruz.”
Sonra Karayılan konuşsun: “Varsa bu insanların KCK’ya üye olduklarına dair belge, göstersinler. Ama gösteremezler. Niye? Çünkü ben biliyorum ki bu bir senaryodur, böyle bir şey yoktur.”
Şimdi birileri bana izah etsin mümkünse.
İçişleri Bakanı, memlekette savcıların yerine fiilen delil toplayan örgüt olan polisin başındaki isim.
Ve daha hakkında dava bile açılmamış şüpheliyi KCK bir yana önce resmen PKK’lı ilan edip sonra da“duyuyoruz” demez mi?
Sanki sabah kahvesi için gittiği komşusundan almış haberi...
Misal ben Ersanlı’nın avukatı olsam, Bakan Bey’in bu iddiasına şöyle “seviyeli” bir savunmayla karşılık verirdim: “Her duyduğuna inanma arkadaşım...”
“Duyduğu” da Bakan Bey’in, hiçbir akademisyenin kariyerinde kolay kolay ulaşamayacağı bir mertebe:
“Halk sebepsiz yere kandırılarak Türkiye Cumhuriyeti nasıl bölünür derslerinin hocalığını yapmak.”
Ama hakkını teslim etmek lazım. Karayılan da en az Bakan Bey kadar “yaratıcı” konuşmuş.
Sanki KCK’dan değil de apartman yönetiminden söz ediyormuşuz gibi,
“Varsa belgesi çıkarın” diyor.
Oldu, yönetim kurulu defterlerini hemen apartman yöneticisi emekli albayla yolluyoruz Kandil’e! (Bir de hazır mevzu açılmışken son iki ayın aidatı yatmamış Murat Bey...)
KCK üyeliğinin belgesi mi olur yahu?
Bir yanıyla çok tuhaf görünse de bir yanıyla aslında her şey olağanüstü olağan seyrediyor.
Eğer siz BDP Siyaset Akademisi’nin müfredatıyla Kandil’deki eğitim müfredatının aynı olduğunu iddia ederseniz alacağınız cevap da böyle olur işte.
Ya da benim gibi biri çıkıp madem İstanbul’un göbeğinde el bombası nasıl atılır, en hızlı kaleş söküp takma, mayın döşemenin incelikleri, Önderliğin dediği olur dersleri veriliyordu da şimdiye kadar neden kimseden “tık” bile çıkmadı diye sorar.
Yoksa başlayacak yeni savaş için “şartların olgunlaşmasını” mı beklediniz?
Size F.E. diyebilir miyiz amca?
Ne demiştik?
Hayatımız birtakım kısaltmalardan ibaret.
Kimi zaman insanlar da payını alıyor o kısaltmalardan ve isimleri bir rumuza indirgenmek zorunda kalıyor.
10 küsur yaşından itibaren senelerce tecavüze uğrayan N.Ç. örneğinde olduğu gibi...
Kimi eşraf ve devlet memurlarından oluşan tecavüzcülere alt sınırdan ceza veren Yargıtay dairesinin başkanı Fevzi Elmas, “İtiraz yolu açık, kararı beğenmeyen itiraz etsin” demiş.
Hay Allah! Biz bunu niye düşünemedik günlerdir.
Sağ olsun, gerçekten vicdanlarımız acayip rahatladı böylece!
Şaka gibi diyeceğim, yetmeyecek.
Bari susun iki dakka diyeceğim, olmayacak.
Bütün bunlar yerine, gerçek ismi bir rumuza dönüştürülen N.Ç. adına kendisine sormak istiyorum:“Size F.E. diyebilir miyiz amca?”
Bundan böyle, misal gazeteye verdiğiniz demeci yazarken “Yargıtay 14. Ceza Dairesi Başkanı F.E.”diye başlasak?
Hayatımızdaki buhran vesilesi kısaltmalara sizin adınızı da dâhil etsek...
İtiraz yolu açık canım, beğenmezseniz itiraz edersiniz neticede...
Son olarak tecavüzcülere ceza indirimine gerekçe olan “N.Ç. her şeyin farkındaydı” tesbitinize gelmek istiyorum müsaadenizle.
Kaç gündür kendi kendime diyorum ki...
İşin kötüsü, yani artık daha kötüsü ne olabilirse onu kast ediyorum, Yargıtay’ın bu kararı verirken ne yaptığının gayet farkında olması.
Çünkü öyle kestirmeden patlatılan analizlerdeki gibi bu karar sadece bir “erkek” bakış açısı filan değil.
Bu karar asıl olarak bir “Türk yargısı bakış açısı”.
Tıpkı Hrant’ı katillere hedef yapan kararda olduğu gibi.
Yargıtay her şeyin farkındaydı.
Hem de fena halde...
oraldem@gmail.com
Yorum Yap