Maç bittikten sonra gelen ‘garip’ gol

  • 5.09.2011 00:00

Televizyonla seviyeli bir ilişkim var yaz başından bu yana.

Çünkü yaşadığım evde televizyon yok.

Üstelik bende bu yönde en ufak bir çaba da yok.

Haberleri ara sıra radyodan ve internetten almak, gazeteleri okumak yetiyor da artıyor.

Şimdi televizyon meğer ne çok vaktimi alıyormuş, hayatımdan çıkınca neler okudum neler muhabbeti yapacak değilim.

Öyle bir şey yok çünkü.

Cam ekranın esaretinden kurtulduğum saatlerde kitap filan okumuyorum.

Ama faydalı bir şey yapıp, gecenin prime-time saatlerini, öylece oturup fonunda Bodrum Kalesi olan denize bakıp, hayal kurmakla geçiriyorum.


Televizyon bağımlılığımı kolay yendim, eksikliğini hiç hissetmedim.


Tam tersine, ortam müsait olup her gün yapmaya vakit bulunca idrak ettim ki, hayatımdaki asıl eksiklik hayal kurmakmış.

Kimi akşamüstleri havanın alacakaranlık olduğu muhteşem dakikalarda oturmuş denize bakarken telefonum çalıyor.

İstanbul’dan bir arkadaşım arıyor.

Telefondan gelen seslerden belli ki, şehrin o pis akşam trafiğinin içinde.

Hatta bir keresinde yanık balata kokusunu bile algıladım yeminle.

Arkadaşım kısa bir hoş beşten sonra soruyor, “Ne zaman döneceksin yahu?”

Cevap veriyorum: “Döneyim mi? Eğer orada dönmemi gerektiren bir şey varsa söyle döneyim.”

Fonda tahammülsüz korna sesleri eşliğinde, “dönme” diyor arkadaşım, “sakın dönme”.

Ben de böyle telefon konuşmalarından hafif sadistçe bir zevk alarak kapatıyorum.

İnsan sürekli yaşadığı yerden uzaklaşıp, oranın doğal baskısından ve büyük şehirdeki günlük yaşamın vahşetinden kurtulunca farkında bile olmadan özgürleşiyor(muş), bunu anladım.

Geçen gece yemeğe gittiğimizde, bayram vesilesiyle İstanbul’dan buraya kaçan birkaç arkadaşıma bu mevzuu açmaktı niyetim.

Fakat o gece Milli Futbol Takımı’nın maçı vardı.

Ve onlar İstanbul yaşamının üzerlerine giydirdiği üniformayı henüz çıkaramadıkları için akılları televizyondaki maçtaydı.

Hesapta yemekteyiz ama birilerine cep cihazlarından naklen maç anlattırıyorlardı.

Üstüne bir de uzatmalar oynanırken Arda’nın golü gelince el mahkûm maç sonrası yayını izlemek için televizyon başına geçtik.

Son dakika golünün coşkusuyla gittiğimiz mekânda yer yerinden oynuyordu.

Herkes ekrana kilitlenmişti.

Arda işte o sırada yaptı memleketin en kanlı sorunu hakkındaki, şahane açıklamasını.

Şöyle dedi: “Biz içerde de bunu konuştuk. Golü Türkiye Cumhuriyeti’ndeki bütün halkların şehit olan evlatlarına armağan ediyorum. Bütün Türk evlatlarına armağan ediyorum. Ülkemde böyle şeylerin olmasını istemiyorum bütün Türkiye vatandaşları gibi.”

Bir an derin bir sessizlik oldu mekânda.

Sonra arka tarafta oturan birkaç kişi alkışlamaya başladı.

Ve Arda’nın ifadesiyle oradaki “Türkiye vatandaşları” adeta “evet, biz de böyle şeylerin olmasını istemiyoruz” der misali hep birlikte alkışlamaya başladılar genç futbolcunun barış çağrısını.

Bir süre devam etti alkışlar, “helal” sesleri arasında.

Tamam, biliyorum bu anlattığım hiçbir şeyin göstergesi değil.

O gece orada ilk tepki verenler alkışlamak yerine küfür etseydi Arda’ya, biz kalanlar en azından olay çıkmasından tırsıp televizyonumuzu izleyip sessizce dağılırdık.

Ama öyle olmadı işte.

İnsanlar sanki hem kendilerinden gördükleri, hem de saygı duydukları birilerinin “barış” çağrısını bekliyormuş gibi hararetle alkışladılar bu genç futbolcuyu.

Ertesi gün gazetelere baktım, kimileri Arda’nın “garip konuştuğu” yorumunu yapmış.

Doğru, “garip” konuştu Arda.

Golümü şehit ailelerine hediye ediyorum demediği için garip konuştu.

Türk gençleri dışında Kürt gençlerinin de öldüğünü hatırlattığı için garip konuştu.

Memleketin en önemli sorunu hakkında bir futbolcu olarak doğru dürüst laflar etmesi zaten garipti.

En garibi de barışın dilini kullanmasıydı.

Kimileri şimdi diyor ki, nasıl olsa kapağı İspanya’ya attı ondan konuşuyor.

Varsayalım öyle, ne çıkar?

Sanki daha önce çocuğa, vay efendim kız arkadaşına nasıl sinema kapatırsın, vay efendim Galatasaray’a nasıl ihanet edersin, vay efendim Aziz Yıldırım’a nasıl ağzının payını vermezsin diye saldırmak dışında söz hakkı mı tanıdınız?

Yaşadığı yerin baskısından, bu topraklarda genç ünlü olanların uğradığı vahşetten kurtulduğu için belki de artık daha özgürce konuşuyor Arda.

Şimdi sırada, ona “garip konuştu” diyenlerin, kötü oynayacağı puslu haftaları bekleyip bu sözlerin bedelini ödetmek için yapacakları var.

İzleyin ve görün, az sonra!


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.