- 24.11.2012 00:00
Kamera emekli darbeci iki generale döndü ve yaşlı adamlardan biri konuştu:
“Bugün olsa yine yapardık.”
Mahkeme salonunda büyük uğultu yükseldi. Müdahiller, avukatlar, mağdurlar, izleyiciler homurdandı uzun müddet.
“Yaz kızım” katibe fırsattan istifade sevgilisine cep telefonundan mesaj attı.
Her kafadan bir ses çıktı.
Müdahil avukatlar 30 küsur sene sonra bile generalde yaşamaya devam eden darbecilik virüsünün hangi bünyelerde yaşam formunu koruduğunun belirlenmesi için uzman bilirkişi tayin edilmesini istediler.
Sanık generalin avukatı, generalin kızının büyük boy vesikalık bir resmini çıkardı ve “bu kişiyi tanıdınız mı” diye ona sordu.
Bu esnada çoktan rüyalar âlemine dalan müvekkilli uyurken ağzını şapırdattı. Avukat bu şapırdatma sesini “hayır”a tahvil edip “Gördüğünüz gibi müvekkilim sadece asılan veya işkence gördüğü söylenen şahısları değil kendi kızını bile tanıyamıyor, dolayısıyla cezai ehliyeti yoktur ve davanın düşürülmesi gerekir” dedi.
İkinci sanık yaşlı general, uyuyan silah arkadaşının kulağına kürdan soktu. Bunun üzerine birinci general, “Beni ancak tarih yargılar” deyip uyumaya devam etti.
Bu lafa hiddetlenen darbe mağduru bir emekli öğretmen, “Tarih yargılayacak, hatta coğrafya, matematik, hayat bilgisi, beden eğitimi bile yargılayacak” diye bağırdı.
Duruşma salonunda olaylar asap bozucu derecede vıcık vıcık seyrederken birden hâkimin gür sesi duyuldu.
Herkes sustu. Uyuklayan darbeci general uyandı.
Hâkim iki sanığa da tek bir şey sordu: “Bugün olsa yine darbe yapardık dediniz, doğru mu duydum?”
İki sanık da onayladı.
Hâkim bunun üzerine konuştu: “Dava bitmiştir. Sanıklar suçunu itiraf etmiş, üstelik hiçbir pişmanlık duymadıklarını göstermişlerdir. İkisi de hükümeti silah zoruyla devirmekten suçlu bulunmuştur!”
Peki, hâkim hangi cezayı mı verdi?
Orasını da filmin sonunu seyirciye bırakan yönetmen hesabı size bırakıyorum. Çünkü 12 Eylül davasıyla ilgili benim fantezim burada sona eriyor.
Davada yaşananlarla ilgili haberleri okurken, Evren’in “Bugün olsa yine yapardık” dediğini görünce içimden işte böyle geçirdim.
Bu laftan sonra mahkemenin hâkimleri “gereği düşünüldü” dese ve davayı orada bitirse.
Sonra da bu topraklardaki darbeci geni ve yol açtığı zulümleri mahkûm eden öyle bir gerekçeli karar yazdırsa ki, kimse ağzını açıp tek kelime edemese.
Hayali bile güzel geliyor adama.
Peki, ya gerçekler?
Gerçekler maalesef öyle değil.
12 Eylül darbesi olduğunda bu toplumun darbecileri nasıl alkışladığını çok iyi hatırlıyorum.
Öyle sadece korkuyla filan açıklanabilir bir şey de değildi bu.
Bir avuç aydın ve darbeden doğrudan etkilenenler hariç herkes gayet memnundu vaziyetten.
Peki, ya bugün?
O günlerde yüzde 92 oy alan 12 Eylül Anayasası bugün referanduma gitse yüzde kaç alır?
TESEV’in son anayasa anketinde, anayasada Atatürk ilkeleri ve Atatürk milliyetçiliğine yer verilmesi gerektiğini düşünenlerin oranı yüzde 82,3 çıkmış.
Atatürk ilkeleri ve milliyetçiliği 82 Anayasası’nın ruhudur.
Başlangıç bölümünde bilmem kaç kere geçer bu ifadeler ve nihayetinde denir ki “Hiçbir faaliyet Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılâpları ve medeniyetçiliğinin karşısında koruma göremez.”
Yani ona uygun olmayan bir düşünceniz varsa, yok hükmündesiniz.
Ve 12 Eylül Anayasası’nın ruhuna 2012’de yüzde 83,2 onay veren bir toplum.
Yani, 30 senede memleketin yüzde 9’u demokratlaşmış.
Fena değil aslında, bu hesapla 100 küsur sene sonra 82 Anayasası’nı referanduma götürürsek kıl payı yüzde 51 hayır oyuna ulaşırız!
Galiba adam haklı, bu gidişle bu mevzu tarihe havale olacak...
Yorum Yap