- 1.09.2012 00:00
Bugün 1 Eylül Dünya Barış Günü.
Kutlanmasında da sıkıntı yok, kutlanmamasında da.
Barış gününü kutlayan bir devletimiz yok, dolayısıyla rapor alıp barış günü resepsiyonunu iptal edecek Cumhurbaşkanımız da...
Barış gününü kutlayan bir halk yok, hani kitlesel manada diyorum.
Zaten bildiğiniz üzere, barışa kesinlikle ihtiyacımız da yok.
Tüm bu vesilelerle, Dünya Barış Günü hususunda herhangi bir sıkıntı yok.
Tek sıkıntımız, ulusal basınımızın pek isabetle tanımladığı gibi “bütün bayramların anası” olan 30 Ağustos Zafer Bayramı için Çankaya Köşkü’nde resepsiyon verilememesi.
Yok valla, kafa bulmaya filan yeltenmiyorum.
Girdiğim ortamlar hasebiyle sıkıntıya bizzat şahit olmaktayım birkaç gündür.
O ortamlardan benim hafızama kazınan laf ise şu: “Ne yaparsan yap... Anıtkabir taş gibi duruyor işte orda!”
İki de bir araya işte böyle giriyordu, yaşını başını almış bir amca.
Sağdan soldan paslar geliyordu elbette önce.
“Bahane arıyordu efendim zaten bunlar...”, “Atatürk alerjisi var da ondan bunların...”, “Geçen sene terör dediler bu sene de kulak çıkardılar...”, “MGK’ya doktor izin verdi de bir tek resepsiyona mı vermedi?”
Replik sırasının artık geldiğine karar verip giriyordu amca: “Ne yaparsan yap... Anıtkabir taş gibi duruyor işte orda!”
Arada tam mevzu değişiyor, muhabbet “Kurban Bayramı tatili 10 gün olacak mı acaba”ya bağlanıyor, fakat yeni gelen birileri vesilesiyle resepsiyon hassasiyetine geri dönülüyordu. Ve artık ben iyice bellemiştim ki, “bunlar” yani AKP’liler, ne yaparsa yapsınlar Anıtkabir taş gibi duruyordu işte orda...
Durur elbet, neticede zaten taştan yapılma da...
Sahi ne yapıyordu bu AKP’liler acaba?
Ulusal basınımızın ifadeleriyle, 30 Ağustos’u “sulandırıyorlar”, “sıradanlaştırıyorlar”,“önemsizleştiriyorlar”, “heyecanını söndürüyorlar”dı.
İnsanın doğal olarak, nasıl yani diye sorası geliyor. Yani bir halk, bağımsızlığını kutlamak isteyecek ama Cumhurbaşkanı kulak ağrısı “bahanesiyle” resepsiyonu iptal etti diye heyecanı sönecek, coşkusu azalacak, en büyük bayram birden gözünde sıradanlaşacak...
Valla benim bildiğim, eğer halk gerçekten bir coşku hissediyor, bağımsızlığını kutlamak istiyorsa ne yaparsan yap kutlar.
Zaten bayram da ona denir.
Cumhurbaşkanı, Çankaya Köşkü’nde birtakım rütbeli komutanların ve bürokratik elitin elini sıkmadı diye, o halkın heyecanı “fıs” diye sönmez.
Sonra da heyecanlanmak için Anıtkabir’in taşlarına muhtaç olmaz.
Diyelim ki Gül de dâhil tüm AKP’liler kötü niyetli, kulak mulak hepsi bahane...
Peki, sokaktaki bayram, sokaktaki bağımsızlık kutlaması nerede?
Bayramın ertesi günü gazeteleri görmüşsünüzdür. Tören alanlarındaki izleyici yerleri bir hayli ıssızdı. Anlaşılan, başkomutan rapor aldı, Köşk’te resepsiyon yapılamadı diye herkes coşkusunu kaybediverdi.
Tam tersine, eğer böyle bir durum varsa, alanların daha çok insan tarafından daha büyük heyecanla doldurulması gerekmez miydi?
Artık hikâyeyi bırakalım.
Gerçek şu ki bu memlekette en Kemalist olanlar da dâhil hiç kimse Kurtuluş Savaşı’nı, onu getiren zaferleri, yani kendi tarihini hakkıyla öğrenemedi.
Eğrisiyle, doğrusuyla ama hakkıyla değil, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi dersi kıvamında öğretildi tüm tarih.
Coşkusuz, heyecansız, gerçek olmayan bir tarihle büyütüldük.
Resmî yalanlardan ibaret olan bu tarih aynı zamanda öyle çapsızdı ki, hiç unutmuyorum 12 Eylül darbesinden sonra üniversitelerde okutulmaya başlanan Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi dersinin kitabı, ortaokulda okuduğumuzun aynısıydı.
Çankaya Köşkü’ndeki resepsiyona gereksiz manalar yüklemenin de, o iptal edilince arkasında “şeriat zihniyeti” aramanın da, resepsiyon diye tutturup bayrama gitmemenin de, zaten olmayan bir heyecanın azalmasına mazeret üretmenin de sebebi budur.
Birkaç gündür inkılâp tarihi dersi tadında yazılar okuyoruz basında da.
Neyse ki bu yazıların üzerine, YÖK’ün üniversitelerden Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi dersini kaldırmayı düşündüğü haberi geldi.
YÖK şimdi düşünüyor...
Acaba bu dersi kaldırsak mı diye?
YÖK’ün de işi zor tabii.
Neticede yasalara göre görevi “Atatürk milliyetçiliği”ne bağlı nesiller yetiştirmek.
Aman iyi düşün YÖK...
O dersi kaldırırsan sonra hangi milliyetçiliğe göre insan yetiştirecek üniversiteler? “Ali milliyetçiliği”,“Veli milliyetçiliği”, “Ayşe milliyetçiliği” filan olur mu bilmem. Neticede hepsi “milliyetçilik” değil mi, fark etmez.
Bu arada milliyetçilik demişken, bugün Dünya Barış Günü.
Neyse ki onunla ilgili bir sıkıntı yok.
Çünkü barıştan söz eden yok.
Yine de umurunda olan varsa...
Kutlu olsun.
Yorum Yap