Süleymaniye bakışı

  • 16.08.2012 00:00

 Süleymaniye’nin yalnızlığına değinmiştim Ramazan yazılarımdan birinde. “Şehir asla unutmaz”diyor ya Mustafa Armağan... Süleymaniye İstanbul’un gözleriymiş gibi geliyor bana, kendinden verme pahasına izliyor ve kaydediyor.

Bazı kentlerin sadece tarihi yeter. İstanbul gerçekten yeni markalarla anlamlandırılmaya ihtiyacı olmayan, dirençli ve hayat dolu, çok katmanlı bir şehir.

Issızlaşmaya, işitme yeteneğini yitirmeye zorlanıyor Süleymaniye, ama bu yüzden de sanki daha iyi görmeye çalışıyor; bulunduğu tepede, Dubaileştirilen şehrin karakteristik dokusunu böylelikle alıkoyabilirmiş gibi. Aklımda bir iftarda Süleymaniye taraflarına geçmek vardı. Ayşe Böhürler’in Ramazan boyunca twitter’da ve köşe yazılarında anlattığı “Ramazan teyzeleri” cami seferberliğinin ilk kılavuzu, gönüllü sanat tarihçisi dostum Ayşe Sula Süleymaniye’de bir sahur programına davet ettiğinde hemen kabul ettim.

Süleymaniye’nin ıssızlığı ve aynı zamanda mesela Sultanbeyli’nin yıllarca otobana çıkışı olmayan nâmeşru bir semt olarak yaşamasını olağan karşılatan her saik, kişilikli bir toplum olmanın sebeplerini unutmanın göstergesi gibi geliyor bana. Kendimizi hiç değiştirmeden, yeniden düşünüp üretmenin yollarını aramadan, atalarımızın mirasıyla bir süre daha idare edebileceğimizi sanıyoruz, Çorak Ülkemirasyedileri misali.

Aykırı ve ancak dosta yakışacak şekilde, bütün gerçekliğiyle “acı” cümleler kuranın kaleminin elinden alındığı bir Türkiye, düşünce beyanı suçlusu olmak nedir iyi bilen AK Parti kurucularının gönlünden geçen ülke olmamalı.

Cumartesi günü iftardan sonra Beyazıt’taydım, kitap fuarında. İz Yayıncılık Yayın KoordinatörüHamdi Akyol’un davetiyle yıllardır ilk kez böyle bir imza- söyleşi programına katıldım. Sevgili roman okurları... Ali Bulaç’ın (Platon’un da) tersine, şiirin, romanın ve elbet öykünün insanlığın ortak duyarlıklarını ve düşüncelerini iletmede, dolayısıyla ötekini anlama ve onun açısından sorumluluk yüklenmede, böylelikle de insanın hemcinsine bakış açısını geliştirmede büyük katkısı olduğunu düşünüyorum. Kaldı ki roman, kadınlar da yazmaya başlayalı özellikle, kadının kendini ve hayatı ifadesinde olsun, kadınları “alt insan” olarak telakki eden zihniyete karşı olsun “gerekli açıklama”yı yapmayı sürdüren geniş imkânlara haiz bir tür.

Öykü yazarı çift, İrem ve Aykut Ertuğrul küçük çocuklarıyla geldiler fuara. Kısaca da olsa öykü konuştuk. Aykut’un geçen yıl Keyfekeder Kahvesi isimli kitabı yayımlandı, İrem de bir öykü kitabı hazırlığı içinde. Sadece şiirlerini değil, insan yanını da önemsediğim Ahmet Murat’la sohbet ettik ve Ahmet İlahiler ve Neşideler kitabının müjdesini verdi. Gülcan Tezcan’la, Suat Koçer’le ise elbet sinema konuştuk ve Film Arası dergisini. Suat’ın Bu Ne Biçim Cumartesi ismini taşıyan öykü kitabını sevmiştim. Yeni kitabını imzalayıp getirmiş bana: Dokuz Canlı Hikâye.

Yan stanttan Ahmet ŞahinAile İlmihali isimli kitabını getirdi, imzalı.

HerTaraf’tan ismine aşina olduğum yazar Ayşe Sözen, annesi Nuran Hanım’la gelmişti. Nuran Hanım yazdığı kitap için isim bulmamı rica etti. Son zamanlarda tanıdığım en sevimli anne-yazar.

Malezya’da öğrenciliği sırasında tanıdığım Elif Zeynep, twitter’dan aşina olduğum gurbetçi okurlar...Kitap Rengi’nden Çağlayan ve Fatma Ömer Ustaoğulları kardeşler... Herşey iyi güzel de bu fuarda niye Nubihar Yayınevi yok...

Alttan alta beni, hepimizi rahatsız eden öteki konu, Mazlumder’in Fatih Camii avlusunda düzenlediği“Adalet İçin İftar”ına yapılan döner bıçaklı, satırlı, beyzbol sopalı, Hüda Kaya’nın onca örselendiği saldırı. “Sizi burada yaşatmayız, defolun gidin!” Süleymaniye kadar göz önünde olmasa da avlusu her zaman kalabalık Fatih Camii’ni kim sadece kendisine ait sayabilir... Müminlerin Roboski mazlumlarını cami avlusunda, iftar sofrası başında hatırlamasından daha doğal ne olabilir hem...

Sahurda, çoğunluğu ayrı ayrı arkadaş, aile fertlerinden oluşan 80 kişi, Mimar Sinan Kafe’nin terasında işte bu konularda konuştuk; Süleymaniye şahidimiz.


“Kişi olmak”
, diğer her şeyin yanı sıra bir başkasını mümkün olan en iyi şekilde anlayabilmek, yani kendisini bir başkasının yerine koyabilmek, bir an için başkasının kalıbında yaşayabilmek anlamına gelir, Aliya’ya göre. Süleymaniye bu nedenle şehre nazır olmanın hakkını vermeye çalışıyor, duyarsızlaştırmaya dönük ihmallere rağmen ve aynı nedenle roman, gelişen bir tür olmaya devam edecek.

Ve fakat Nubihar’ın fuardaki yokluğunun açtığı boşlukta duyulmaz olan kelimelerin eksikliği kadar hiç bir şey, kişiliğimizi hatırlama ya da yeniden kazanmanın kaynaklarını, sebeplerini tahrip edemez.

Sabah namazına doğru 23. Cüz okunurken cami giderek kalabalıklaştı, cemaatin çoğunun kadın olduğunu gördüm, yanımda oturan kadın kafilesi ta Pendik’ten gelmiş. Fuar Beyazıt’a taşınırken Süleymaniye’ye de biraz daha yakınlaştı. Keşke kültürel çölleşmeye karşı yeteri kadar isabetli bir adım sayabilsek bunu... Ramazan geçtiğinde, iftar ve sahur toplanmaları sona erdiğinde Süleymaniye yine ıssızlaşmaya terk edilmese...


cihanaktas1@gmail.com


twitter.com/chn_aktas

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums