Mahremiyet tartışmaları bize neyi öğretmişti?

  • 10.02.2014 00:00

 Bir göz neleri göreceğine, kulak da neleri duyacağına nasıl karar verir? Bir yerden sonra başlayan algıdaki seçicilik, kendi beğenimiz, irademiz ve eğilimimizi yansıtır. Görmeye ve dinlemeye yakalandığımız da olur. Fakat bizden gizlenmek istenen görüntüleri ve sesleri alımlama arzumuz duvarlar kadar vicdanın (ve iffetin) uyarılarıyla engellenir. Hangi haklı gerekçe adına aşacağız o yüksek duvarları? Kimin “ayrıcalıklı” gözleri haram edilmiş olanı görmeye, kayıt altına almaya ve bir de kamuya sunmaya yetkili olabilir?

Enver İbrahim’in yüreğe dokunan, hafızayı harekete geçiren ezgisi “Rita’nın Şaşırtıcı Gözleri”ni dinlerken de bunu düşünüyorum, ara sıra klipten akan siyah-beyaz fotoğraflara göz atarken. Sevdiğimiz veya seçtiğimiz resimler ruhumuzun aynası. Sergiledikleri, kastettikleri iyilik ya da kötülük bakışlarımızla yeniden oluşur.

Gündelik hayatımızın hangi ölçülerde kimlere açık olacağı, kimlere de nasıl ve nereye kadar kapalı olarak yaşanacağı şeklindeki hayat tarzı sorularını tanımlayan bir kavram, mahremiyet.

Nasıl da “mahrem” kelimesinin öne sürdüğü duyarlıkların özellikle bize ait olduğunu ve bu duyarlıklarla insanlığa lâyık olduğu nizam ve kavrayışı verebileceğimizi düşünürdük! Bizim sınırlarımız vardı, özellikle bizlerin korunması gereken değerleri, mahrem dünyası, cümleleri, içtenlikli ilişkileri… Utancı sanki sadece biz bilirdik, mahremiyete dönük ihlaller sanki sadece bizim varlığımızı tırmalardı. “Harem” kurumunu kendimize göre yorumlayarak olumluyor veya reddediyor, ama “harim”imiz konusunda bütün kesimlere göre daha titiz, dikkatli olduğumuzdan kuşku duymuyorduk. Başörtüsü elbette ki bir metrekarelik kumaştan öte geçen bir anlamın, hayatın her alanına yansıyan bir ilkeselliğin ifadesiydi.

Sansür üzerine, kendi sınırları ve başkalarının hayatının girilebilir alanları üzerine düşünen her insan, mahremiyeti koruma endişesinin merhametle ilgisini keşfeder. Yasemin Çongar’ın bir yazısında okumuştum: Phyllis Dorothy James, "bir otobiyografi fragmanı" alt başlığıyla yayımlanan "samimi olma zamanı"nda merhametli mesafeden söz ediyor. Çıplak, acıtıcı gerçekliğin tasvirine zorunlu kaldığında sadece kendini değil, ötekini korumak için de örter, kapatır, değiştirir ve eğer mümkünse o sahneyi unutmaya çalışırsın. Utandıran sahneyi örtmek sünnettir, öyle öğrendim ben.

Biz bu konularda çok yaralı bir kuşağız. İslamî hayat tarzını kendi gayretlerimizle öğrenmeye ve yaşamaya çalışırken mahrem olan üzerine de çok sarsıcı tecrübeler edindik. Kendi mesafelerimizi bildirdiğimizde akrabalarımızla aramızda uçurumlar açıldı, toplumsal ilişkilerimiz kısıtlandı, ilkelerimizi bildirirken ister istemez kalpler kırdık. Geleneksel hayat tarzı muaşereti gibi “resmi” muaşereti de yetersiz buluyor ve kaynaklara dayalı, tevazuu esas alan yeni bir muaşeret arıyorduk.

Kendine, karşı cinse ve hemcinsine karşı bir tevazu arayışının ifadesidir de tesettür. Kuşkusuz takvayla ilişkili olmadığında da mantıki sonucuna ulaşamıyor. “Asıl hicap insanın nefsindedir” diyor ya Musa Carullah…

Abdullah Cevdet ise Osmanlı’nın terakkisi (daha özelde “Batılılaşması”) bağlamında kendi çözümlemelerini öne sürerken , “Kur’an’ı kapa, kadınları aç” demişti. Kadınların örtüsünün mahremiyetle bu denli bütünleşmesinin önemli bir sebebini yansıtır bu cümle. Mahremiyet ölçüleri bir savunma tutumu içinde erkek-kadın ilişkilerinin kadının tesettürü üzerinden bir savunu bağlamına indirgenirken, bakışları sakınma gereği aynı ölçüde konuşulmamaya başlanmıştır.

“Bakışları sakınma” kuşkusuz nâmahremin alanına ne ölçüde dahil olunacağını konuşmayı gerektiren bir uyarı olmaktan öte bir anlam içeriyor. Size kapalı olan perde ve duvarların arkasındaki ses ve görüntülere ulaşma yöntemleriniz hangi “kutsal” gerekçe adına mübah sayılabilir?

1990’larda tesettürlü kadınların denizle buluşma çabasına özgü acemiliklerin gizli kamerayla çekilen fotoğraf ve filmlerle medyada yer alması hem tabii karşılanıyor hem de eğlenceli bulunuyordu. Plaj fotoğrafları ve tasvirleri, “görgüsüz, adap usul bilmez” halkın bırakıldığı o yerde kalmasına dönük siyasetleri doğrulayabilirdi sanki. Kendini dayatan bir ihtiyaca özgü türlü problemi tartışmak yerine mahrem alana sızılarak elde edilen haber ve fotoğraflarla, oturmuş mekânları varlıklarıyla karıştıran haşemalı taşralıları gözardı etme açıklaması olacağı var sayılan ayrıntılara yoğunlaşılıyordu.

Şimdi ise başka bir anomali hali (dönemsel anormallik) yaşanıyor: Mütedeyyin kesim içinde değerlendirilen kimi grupların (ya da başvurdukları/teslim oldukları savaş stratejilerinin)mahremiyetin ihlali/teşhiri konusunda bir ayarı kalmamış görünüyor. “Rita’nın Gözleri” daha fazla nasıl şaşırtıcı olabilir? Enver İbrahim bunu demek istememiş, merhameti duyurmaya çalışmıştı uduyla; amansızca veya bir aymazlıkla maziye terk edilene dönük bir muhasebe dikkatini de…

Bir gün bir işe yarar mantığıyla bir havuzda biriktirilen lekeli görüntüler güya Allah’ın bakışına sahiplik iddiasıyla algılanan bir devlet telakkisini öne sürüyor. Eriştiği iktidar alanını korumak, savunmak için her şey mübahsa, kendi küçük krallığı içindeki güvenliğini koruma derdine düşen tipik tarafgir aynı yolu yordamı izlemekte niye bir sakınca görsün… Allah’ı daima hatırlıyor gibiyiz, ama “Settarêl-Uyûb” (Ayıpları Örten, Gizleyen) sıfatıyla değil.

http://www.dunyabulteni.net/yazar/cihan-aktas/19526/mahremiyet-tartismalari-bize-neyi-ogretmisti

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums