Birdenbire yaşlanmak

  • 4.01.2014 00:00

 Ocak, Miladi yılın ilk ayı aynı zamanda doğduğum ay; bir yaş daha aldığımı hatırlatıyor, biraz daha yaşlandığımı… Giderek uzayan kişisel tarihim içinde dönemeçler, kavşaklar, virajlar çoğalmaya ve karışmaya başladı.   Hayat muhasebesi için başvurduğumda sıkış tıkış görünüyor zihnimin çekmeceleri. O noktada yanıldım, evet, peki, geriye dönsem her şey daha farklı mı olurdu? Hangi safhada, durumda, olayda daha ziyade kendi asli çizgime yakınlaştım ya da uzak düştüm ve niye? Zorunlu bir soruyu, itirazı, eleştiriyi tam zamanında dile getirmeyi hangi ölçüde başardım…

Geçen yılların ardından geçmişimizde bıraktığımız “ben”ler bir açıdan sayısız, bir açıdan da işte şimdi bulunduğumuz halin yapı taşları. Alınan mesafe ola ki geçmişin fotoğraflarına yabancılaşmaya zorluyor ya da kendimiz, bile isteye o durduğumuz yerde yabancı görünen veya tanıklığıyla huzurumuzu kaçıran simamızı işte o haliyle unutulmaya terk ediyoruz.

Çekmeceler yer yer yaban eli değmiş gibi. O sözü söyleyen ben olamam, nasıl bu kadar değişmiş olabilirim, dedirtiyor. Ya da, umulmadık bir zarfın içinden temel sorularınızı koruduğunuzu anlatan bir not düşüyor. Unutulan veya ihmal edilmiş bir sızı var, onu hatırlatıyor kartpostal üzerindeki hadis-i şerif: “Salih bir Müslüman, dünyanın öbür ucunda bir Müslümanın ayağına diken batsa, onun acısını ta yüreğinde hisseder.”

Bir zulme konjonktürel olarak açık, diğerine kapalı olabilir miyiz? Yakında olana dönük sorumluluğumuz öylesine tabii olmalı ki hadis, uzaktaki mazlumu işaret ediyor.

****

“Her şey birdenbire oldu” diyor şair; gökyüzü, mavi renk, topraktan tüten duman… Birdenbire yakalanıyor insan hakikatin sınavına da ve birdenbire yaşlanmaya zorluyor, umarsızlık.

Çoktan hazır olduğunuzu sanıyorsunuz, oysa yeni sınav, hiç çalışmadığınız bir soruyla ve beklemediğiniz bir anda yakalıyor.

“Sınıra Yakın” isimli romanımın kahramanlarından biri olan Gülenay, 26 yaşındayken birden yaşlandığını duyuyor. Onu yaşlandıran, eşinin kullandığı özel araçla Ağrı’ya doğru giderken mola verdikleri ağaçlık bir alanda karşısına çıkan Şehriban isimli bir kadındır. Şehriban Türkçe bilmiyor ve bir elin parmaklarını geçen sayıda çocuğu var, bu çocuklardan biri de kayıp, uzaklara gitmiş ya da götürülmüş. İşaret diliyle konuşurken kahramanım bunları ve ayrıca Şehriban’n 26 yaşında olduğunu da öğreniyor, oysa çizgilerle kaplı yüzü ve bakışları, en azından elli yaşında olduğu izlenimini uyandırmıştır üzerinde.

Daha önce yurt toprakları içinde Türkçe bilmeyen, biri kayıp beş çocuk anası bir akranı olabileceği konusuna hiç kafa yormamış toplumsal duyarlığının nahifliğiyle sarsılıyor ve gençlik çağından koptuğunu duyuyor Gülenay.

Yaş almak değil, yalnızlık, çaresizlik, en çok da umutsuzluktur ihtiyarlama sebebi. Bir bakıma geleceği hesaba katmaz hale geldiği için olduğu yerde çöküntüye uğramaktır, ihtiyarlamak.

Şehriban kayıplara karışan oğlunun hesabını kime sorsun? Kahrından ölmediğine göre, demek ki sığınabileceği bir açıklaması ve umudu vardı hâlâ.

Bir diğer Anadolu kadını 2 yıldır 1.80 boyundaki oğlunun parçalanmış bedenini küçük bir poşete sığdırmak için çabalamaya devam ediyor. Bir anne başı bedeninde olmadığı için oğlunu ayakkabılarından tanımanın tesellisiyle baş başa kalıyor. Sınırda olmak, görünmez olmayı da gerektirirmiş gibi.

***

Bugünlerde ayyuka çıkan ihtilaf, gündem başlıklarını şaşırtıyor. Bütün sistem ve bir koro, bu işlerin işte böyle yürüdüğüne ve başka türlü olamayacağına inanmanızı bekliyor. “Devlet, paralel veya derin yapılarıyla akıl ermez gizemli bir yapı. Haklılık payını korumak için zayıf görünmekten kaçınmak, dik bir duruş sergilemek gerek.”

İlkeli olmak, fildişi kulede kendini koruma altına almak anlamına gelmiyor. Ancak ilkeleri üzerine düşünmek, zaman zaman zihninin çekmecelerinde sıkılıp kalmış notları karıştırmak, silikleşmiş notlarını okumaya çalışmak bir yolda ilerlemenin de gereğidir. Hangi sebeplerle yola çıkmıştınız, nereye doğru ve şimdi nasıl bir yoldasınız…

Daha sonra olup biten veya bitmeyen –aslında önceden de işaretleri eksik edilmemiş- her şey bir bakıma Uludere’den önce/Uludere’den sonra diye de tarif edilebilir.

“Eleşkirt’ten çıktım yüküm eriktir/Açmayın yaremi delik deşiktir.”  

Birileri sürekli kayboluyorsa, birileri de sürekli hakkı gözeten müşahit olmanın gereğini yerine getirmeli…

“Zulüm kokan 21. asra kim hayır diyecek?” diye soruyor Abdurrrahman Arslan ve “Her şey izafileştiğinde ortada hakikat diye bir şey kalmaz” diye bir tespitte bulunuyor.  

Hiçbir şeyi değiştiremeyeceğine kani olduğu an insan sadece yaşlanmaz, kahrından ölmeye de başlar.  

İnce eleyip sıkı dokumadan devleti dönüştürmenin araçlarına sarılırken yaraları sızıları sınıflayan, birini masum diğerini şaibeli olarak tasnif eden devlet dilinin tuzağına düştük. Sınırlar üzerine düşünmeyi de bıraktık ve “onlar kaçakçı” demeyi yeğledik. Yıllar sonra geriye dönüp baktığımızda başka her türlü ayrıntı silinecek; geriye o sunulamamış teselli ve içtenlikli özrün boşluğu kalmış olacak.

http://www.dunyabulteni.net/yazar/cihan-aktas/19472/birdenbire-yaslanmak

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums