‘Vasıfsız’ kadınlar

  • 11.03.2013 00:00

 Kültür endüstrisi etkili her imgeyi, her sembolü hızla tüketerek kendine mal ediyor. Reklam sektöründe odalarının duvarını Kandinsky desenleriyle süsleyen sanatçılar ve retorik ustaları, anlamlı günleri, değerli tecrübeleri, tüketim ideolojinin nemalanacağı şekilde genleriyle oynamak suretiyle yeniden üretiyorlar. Böylelikle giderek daha geniş kitleler tarafından öğrenilen gün, bir taraftan da anlamından boşaltılarak durumu oluşturan sorunlara köktenci bir şekilde ilişmeyen boş jestlerle donatılıyor.“Kaçırmayın! Kadınlara özel ekonomik özgürlük ve girişimcilik semineri” gibi ilanları başka nasıl anlamak gerekir?


Memur-Sen
 ve Eğitim Bir-Sen’in davetiyle 9 martta Bursa’da Dünya Kadınlar Günü bağlamında“Vasıfsız Kadınlar” konulu bir konuşma yaptım. 8 Mart önemi yadsınamayacak bir günü hatırlatıyor hepimize. 8 Mart 1857 tarihinde New York’ta 40 bin dokuma işçisinin çalıştıkları tekstil fabrikasında daha iyi işçilik şartları talebiyle sürdürdükleri grev sırasında çıkan yangında çoğu kadın 129 işçi can verdi.

Kimse anlamsız bir tarihe yaslandığını söyleyemez Dünya Kadınlar Günü’nün, ancak hâlihazırda sağlıksız şartlar altında üç kuruşa çalışan sayısız kadının bu günün sunduğu bir coşku ve umudu paylaştığı tartışmaya açık. Aklıma işçi bayramını ya da grev coşkusunu yaşama konusunda işçinin akla gelebilecek son kişi olduğunu yazan Ranciere geliyor. Niye? Yorgun işçinin ne vakti vardır şenliğe, kutlamaya katılmaya, ne de enerjisi.

“Kan sızdıran markalar” başlığını taşıyan bir yazımda, Singapur ve Vietnam gibi ülkelerde boğucu atölyelerde ölümcül şartlar altında marka üretmeye çalışan kadınlardan söz etmiştim.

Onlar izbe mekânlarda ışıltılı markaları üretirken tenlerinin rengi soluyor. Benzeri bir solgunluğu günlerini çamaşır suları ve kir leke ovucu asitli sıvılarla geçiren kadınlar da yaşıyor. Ev içi emeği evin kadını tarafından gerçekleştirildiğinde de çoğu zaman bir kıymeti harbiyesi yok. Ev içi işçisi ise, emeği hiçbir şekilde kayıtlara geçmeyen ve bir kazaya kurban gittiğinde de durumu tanımlanamayan“görünür görünmez”.

Temizlik işçisi aklayıp paklayan ürünleri çoğu zaman tedbirsizce ve alabildiğine bol kullanıyor. Bu tür bir temizlik de her zaman kimi yaralayıcı ve sorumluluk üstlenmeyi talep eden insani gerçekleri görmezden gelme pahasına rahatlatıyor içleri.

Steril toplum anlayışı bir taraftan da genelevlerde kadınların metalaştırılmasına aile kurumunun selameti adına göz yumuyor. Genelev kadınları, temiz toplum söylemlerinin alnındaki leke olmaya devam ediyor.

Kamuda başörtüsü yasağı sürerken, bu ülkede 8 Mart’ın yıllarca başörtüsü ve peçe yakma törenlerine indirgendiğini de hatırlamak gerekiyor elbette. Birkaç yıl önce İzmir’de tanıştığım bir genç kızın başörtülü olarak üniversite sınavlarına alınmaması ihtimali karşısında annesine, “Peki, ben hiçbir şeysiz biri mi olacağım” diye sorduğunu hatırlıyorum. Bir yanda her yerde dolaşımda olan başarı mitleri, diğer yanda liyakatli olsalar da CHP bakışıyla vasıfsız sayılan genç kızlar, kadınlar... Sahi, tersi de yaygın bir şekilde kabul görmüyor mu? Vasıfları olduğu açık, ama liyakatli sayılması için emeğine birileri geçerlilik mührü vurmalı.

Bursa’da “vasıfsız” kadınlar üzerine konuştuğum Dede Efendi Salonu’nda benden önce söz alan Memur-Sen Bursa Başkanı Numan Şeker, kamuda kılık-kıyafet serbestîsi için başlattıkları kampanyada 12 milyon 300 bin imzaya ulaşıldığını açıkladı.

Zayıfa baskı üzerinden süren zulümler karşısında en önemli problem, tahakküme dayalı ilişkileri olağanlaştıran zihnî konformizm. Bu tahakkümü oluşturan sinsi yapılar ise duruma göre uyarlanmakta olağanüstü bir beceriye sahip. 8 Mart mı? Kadınlar Günü’nü salt festival havası içinde kutlamaya hevesli bir tür medyanın aynı zamanda kadın bedenini metalaştırmaya hiç ara vermemesi yeteri kadar açıklayıcı değil mi...

Bu arada Fatma Nur Çelik kimdi, Melek Karaaslan’ı kim, kimler ölüme terk etmişti, kaç kişi hatırlıyor...

Gösteri toplumu olmaya hevesleniyoruz ya... Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın himayesinde bir proje için sekiz ünlü kadın şiddete uğramış sekiz kadını canlandırdı. Teatrellik işte böyle bir alanda acı gerçeğe dönük bakışın hayretini kıran bir etkiye sahip olmayabilir mi? Canlandırma bir tarafta dursun; kadına yönelik şiddeti yansıtan sahici fotoğrafların, yaydığı dehşet ve öfkeye karşılık şiddeti engelleyecek bir bilinçlenmeye katkı sunacağı tartışmaya açık. Emine Uçak ErdoğanZaman’da yayımlanan “O ben olabilirdim: Plastik suretlerin ardındaki gerçek” başlıklı yazısında şiddet sorunu konusunda çarpıcı bir gerçekliği hatırlatıyor: “Mış gibi yapana gösterdiğimiz ilgiyi nice kadının hem iyi hem de kötü gününde yanında olanlara gösterdiğimiz zaman belki şiddeti önlemek yolunda sahici bir adım atmış oluruz.”



cihanaktas1@gmail.com

twitter.com/chn_aktas

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums