- 19.11.2012 00:00
Gri, oldum olası aradalığın rengi gibi gelir bana, renk olamayan siyahla beyazın renkler âlemindeki temsilcisi... Bir tereddüdün rengi olmaya griden daha fazla hangi renk yakışır ki...
Çoğu zaman henüz isimlendirilemeyenin hem adı hem rengi oluyor gri.
Ekim ayında Konya’da katılmış olduğum Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi’ndeTahran’ı “Gri kapaklı yeşil sayfalı bir kitap” başlığıyla anlatmıştım.
Bir şehir gözümüze niye gri görünür? Bazen içimizde kopmaya devam eden fırtınadır bunun nedeni. Bazen de şehir, her gün trafiğine kattığı bini aşkın arabayla egzoz dumanlarına boğularak griyi çağırmaya devam ettiği için...
Ayrıca nasıl bir şehir Tahran ilk bakışta? Yorucu. Kapalı. Uçsuz bucaksız. Tozlu isli...
Gri şehrin sayfaları bazen yeşil, bazen ebruli görünüyor, keşfetmeyi sürdürürken. Bir sokaktan şiir akıyor baharda, erguvan mevsiminde. Bir bakkalın vitrini gişe filminin afişleriyle göz alıyor. Son model arabanın hemen yanında altı kişilik aile bir motosiklet üzerinde kilitlenen trafiğe meydan okuyor. Hafız Caddesi’ne giderken bir apartmanın sağır duvarında Bosnalı bir şehit hüzünle tebessüm ediyor, zamana direnmeye çalışan renkleriyle. Enderzgu semti yolunda set duvarı boyuncaMehmet Siyah Kalem çağrışımlı yumuşatılmış kaotik figürler, turuncu tonların hâkim olduğu eşkıyalı, yüzü maskeli prensesli bir resimli romana dâhil olmaya çağırıyor. Akşama doğru şair Şerare Kamrani’nin davetiyle kendinizi Beyaz Şiir Geceleri’nde bulabilirsiniz, daha önce hiç gitmediğiniz bir pasajda. Vanek Caddesi’nden geçerken bir galeri ilişebilir gözünüze: Nigarhane-i Vali. İsfendiyar Pormogaddem’e ait fotoğraf sergisinin başlığı şaşırtıcı: “İnsan çizi est ki penhan mikoned” (İnsan Gizlediğidir).
İnsan gizlediği şeydir; kolaj suretlere bakarak bunu fark etmemizi talep ediyor sanatçı. Asıl şehirdir gizlediği şeyde gelişen, öyle olmalı. Kentsel dönüşüm apar toparlığıyla gizli saklı gelişeni hesaba katmadığı için de şehirlerin birikimi için bir tehdit değil mi...
Fakat acaba ne kadar doğru ressamın yargısı? Yani, insan gizlediği şeylerden ibaret sayılırken bir taraftan da patavatsızca ortaya saçtıklarıyla bilinmez mi... Tahran gizlediği bir şeyler, gizil yapılar,Asef Bayat’ın irdelediği farklı katmanlar fark edilmeksizin anlaşılacak bir şehir değil. Ancak Tahran aynı zamanda elinde olmaksızın dışavurduğu mizacının göstergeleriyle de anlaşılması gereken “gri” sırlı bir şehir.
Derinlerde neler yaşanıyor? Bir cevap alırsınız, fazla gelir eksik kalır. Gönülsüzce başını örten kadın, koyu tonları yeğliyor dışarıya çıkarken. Bu yeğ tutmada bir umursamazlık olduğu kadar, tesettür devriyelerini hesaba katan bir kendini gizleme niyeti de etkili oluyor sanki. Şehir gri olduğu için mi giysi koyulaşıyor, giysi koyulaştığı için mi gri ton katmerleniyor, belirsiz. Buna karşılık Tahran, kadınları uymaya gönülsüz olduğu kurallar yüzünden kayıplara karışan bir şehir sayılmaz.
Ben Tahran’ı öncelikle gri olarak gördüğümü anlattım ya... Köksal Alver de mavi, yeşil ve erguvanla açıklanabilecek bir şehri, İstanbul’u gri olarak algılayan bir üniversite öğrencisini konu alıyor “Gri”başlığını taşıyan öyküsünde.
Öyküde anlatılan şehir gri, beyaz ve siyah renklerle görünüyor öğrenciye; sadece mevsim sonbahar olduğu için değil. Dudaklarında muzip bir gülümsemeyle, güven duyduğu adımlarına kendini bırakarak geçiyor caddelerden öğrenci. Özel bir derdi tasası olduğunu hissetmiyoruz, ne de sıla özlemiyle dolu bir taşralı olduğunu bildiriyor. Bir tür Sait Faik kalenderliğiyle geziniyor şehirde ve görülmesi gerekene açıyor bakışlarını. Niye “gri” olarak görünüyor şehir öyleyse? Ayaz yüzünden mi, yoksa onca hareketlilik içinde gerçekleşmeyen bir dost söyleşisinin eksikliği mi bunun nedeni? Ortalık griye bulanmış, tamam, ancak yine de işler doğal akışında ilerliyor sanırsınız. Yok, her şey yolunda gidiyor değil öyle ve bunu bize anlatan da nihayet öykünün sonunda beliren ayakkabı boyacısı bir çocuk olacak. (Saklı Yara, Hece; 2004 )
Her şeyin yolunda gidiyor olduğu hissimize rağmen, bu hisle birlikte görülmesi gereken başka bir katman var ve Alver’in öyküsü bunun işaretlerini sunuyor.
Gri, neşe ve rengi gösterirken aslında görülmesi gereken başka katmanları dışavuran sonsuz ihtimallerin ve arayışların rengi.
Metropol olmaya zorlanırken hırpalanan şehir, mukimini de benliğini kıra döke metro-politik olmaya çağırıyor.
Çok fazla eski arabası var Tahran’ın, petrol ucuz, binaların rengi solgun, savaş ve devrimlerden geçmiş, üstelik Irak çöllerinden gelen bir toz bulutu tarafından da tehdit ediliyor, yıl boyu. (Söylentilere bakılırsa toz bulutunun içinde savaş bombardımanlarından kalan zayıflatılmış uranyum parçacıkları var.)
Yaşlı çınar ağaçlarıyla çevrelenen caddeler, kuzeyden güneye uzayıp giderken, lüks olandan zaruri olana, mesafeden samimiyete, sürat ve telaştan yavaşlığa ve sükûnete geçişe de tanıklık ediyorlar.
Gökyüzünde bulunması zorlaşan mavi, duvar resimlerinde çeşitleniyor. Savruk petrol kullanımı yüzünden tabiatın esirgemeye başladığını belediyesi Tahran’da sanat yoluyla var kılmaya çalışıyor.
cihanaktas1@gmail.com
twitter.com/chn_aktas
Yorum Yap