- 22.10.2012 00:00
Okuma alışkanlıklarını sarsan teknolojik keşiflerin sağanağında, bir geçiş döneminin göstergelerinin sebep olduğu panikle, bildiğimiz kitap okurunun akıbetine ağıt yakıyoruz.
Giorgio Agamben’in zamane dispozitiflerinden dem vururken öne sürdüğü başdöndürücü bağlam ve etkenler arasında özneleşme çabasını kim nasıl isterse öyle yorumlasın... Her zaman farklı bir açıklamaya açılan başka türlü bir aralık olacak. Tarif edilmiş, Foucault adıyla da muhkemleştirilmiş karmaşık şemalar arasında boğunak bir cümle bazen taze bir soluk ve umut duyuran bir dalgaya, bir “dostluk” ifadesine kapı aralayabilir. Mesela emekliler, ev kadınları, gençler ve çocukların, Ümraniye Belediyesi uygulamasında tanımaya değer bir okuma faaliyeti sergilemesi...
Bir de Üsküdar Balaban Tekkesi’nde sürdürülen P53 toplantıları var.
P53, kansere karşı koruyucu olduğu tesbit edilen genin adı. Sernur Yassıkaya’nın davetiyle, dört yıldır her hafta pazartesi akşamları yapılan “Dünya ve Türkiye eksenli okumalar”a dönük P53 toplantısına önceki hafta 72. konuk olarak katıldım. Bu tür programlarda giderek sabit bir kadroyla sınırlanma eğilimi P53 için de gerekçelere sahip: Tartışma başlıklarında, izleklerde derinleşmek... Balaban Tekkesi’nin kültür-sanat koordinatörü, Anlayış dergisi yıllarından metinlerine aşina olduğumRamazan Kızılkaya’nın mastır tezi, Türk modernleşmesinin taşraya etkisi. Kübra Gündoğdu kendi çalışma alanını arayan bir tasarımcı. Toplantıların Sosyal Medya ve İletişim Sorumlusu Sernur Yassıkaya aynı zamanda Yeni Şafak ve TVNET Sosyal Medya Koordinatörü. Halil İbrahim İzgi, yazdığı nice kurumsal “anlamsız” diye nitelendirdiği metnin ardından kendi anlamlı metinlerinin peşinde. Derya Baş, Doğu Dilleri alanında çalışıyor. Murat Toprak, tanıdığım sinema yazarı...
Uzun uzun söz etmek istiyorum katılımcılardan ama yazımı sığdırmam gereken vuruş sayısı izin vermiyor; zaten yeteri kadar anlayış gösteren editörümüz Tamer Kayaş’ı zor duruma düşürmek istemem. Katılımcılar genellikle bir uzmanlığın derinliklerinde yol alırken birden durup “Nereye gidiyorum” diye soran kişilikler gibi geldiler bana. Aralarında işsizler var, iş arayanlar, piyasayla uzlaşmakta zorlananlar...
Dispozitifi Agamben şöyle tanımlıyor: “... yaşayan varlıkları yakalama, yönlendirme, belirleme, önleme, modelleme, denetleme; bu varlıkların vücut diline, davranışlarına, fikir ve söylemlerine dayanak teşkil etme yetisi olan her şey.” (Dispozitif Nedir? Dost, Monokl; 2012) Bu gençlerin yeni teknolojilerle ortaya çıkan bilgi anaforunda, sürekli gelişme kaygıları yanı sıra “...insanca, fazla insanca bir mutluluk arayışı”yla Agamben’in dostluk arayışına ilişkin tesbitlerine yakınlaştıkları bir bağlam da yok değil.
Bir masa etrafında toplanarak okunan üzerinde tartışmak, bir bağlam (ve yeniden öznelleştirme) sıçramasına açılmak anlamına da geliyor.
Okuma yoluyla dönemini kavramaya dönük bir hareketlilik, İstanbul’daki Anadolu’nun şehirleşmesinde önemli bir örnek teşkil eden Ümraniye’ye de yansıyor. 1990’larda şair siyaset adamıRecep Garip’in Ümraniye Kütüphaneler Müdürlüğü’ne bağlı Cahit Zarifoğlu Kütüphanesi’ni açmasıyla başlıyor her şey. Giderek “Bilgi Evi” olarak adlandırılan mahalle kitaplıklarıyla örülüyor Ümraniye. Birkaç aydır “Edebiyat Buluşmaları” adıyla yeni bir program başlatmış Cahit Zarifoğlu Kütüphanesi. Daha önce Ali Haydar Haksal, Zeki Bulduk gibi konuklar çağrılmış bu buluşmalara.
Cahit Zarifoğlu Kütüphanesi etkinliğine beni davet eden Edebiyat Buluşmaları KoordinatörüHediyetullah Aydeniz, doktora tezini “Kamusal entelektüel ve medya” üzerine yapan bir bilim adamı.
Ümraniye Belediyesi Kütüphaneler Müdürü Türkan Öztürk ve Cahit Zarifoğlu Kütüphanesi sorumlusu Firdevs Gül Köseoğlu ile kütüphane müdavimleri etrafında sohbet ettik toplantıdan önce. Öğrenciler, ev hanımları, emekliler, kitaba bütçe ayırmakta zorlanan dar gelirliler, hatta KPSS çalışanlar ve ayrıca kitap okurluğu konusunda bir yol haritası talep edenler... Elbet okumak isteyen okuyor; ancak kültürel yapılar herhalde okumaya açık olan tereddütlü kesimlere de hizmet vermeye borçlu...
Ümraniye Belediyesi’ne bağlı kitap merkezli 26 bilgi evi var. Bu bilgi evlerine gelen ev hanımları (bu unvan giderek daha garip geliyor; hangi kadın evinin hanımı değil ki...) öncelikle kişisel gelişim ve çocuk yetiştirmeyi konu alan kitaplara ilgi gösteriyor. Yaşlı başlı beyefendiler tarih okumayı yeğliyor. Ev ödevi için gelen öğrenci, ödevini internet yardımıyla yapmadığını kanıtlamak üzere aldığı kitapla fotoğraf çektirmek zorunda; öğretmenler böyle bir çözüm bulmuş.
Dipnot deyip geçmeyin. Bilmediğimiz kitap okuru, dipnotlardan ilgisini esirgemiyor. Kütüphane müdaviminin bir sonra istediği sıklıkla, dipnotlardan dikkatini çeken kitap oluyor.
Yeryüzü Doktorları Kurban Bayramı’nda nerede
Onları gıptayla izliyorum. İnsanın kan kaybettiği, aslında insanlığın da can çekiştiği her yere koşuyorlar. Hâlihazırda Suriye ve Yemen’de sağlık hizmetleri veriyorlar. Yeryüzü DoktorlarıKurumsal İletişim Bölümü’nden Hilâl Turan’ın bana yazdığına göre, Kenya, Kongo, Nijer veSomali, aslında 50’den fazla bölgede kurban dağıtacaklar. Afrika’nın açlık sorunu açık ki ciddi bir sağlık sorunu anlamına geliyor, hele ki çocuklar ve yaşlılar için.
cihanaktas1@gmail.com
twitter.com/chn_aktas
Yorum Yap