İran devrimi mezhepçi miydi...

  • 3.09.2012 00:00

 Bağlantısızlar Zirvesi ile gözler Tahran’a çevrildi geçen hafta. İran Bağlantısızlar bağı ile kendini yeniden ifadeye, Suriye politikasındaki hatalarını toparlamaya çalışıyor. Bölge ülkelerinin biraraya gelip çözüm üretmesini engelleyen bütün sebep ve açıklamalar, Suriye’de akan kanların yanında yetersiz.

Türkiye muhaliflere verdiği desteği meşru bir bağlamda sürdürme konusunda yetersiz kaldı. İran muhaliflerin maruz kaldığı zulmü tanımlamayı direniş hattının güvenliğiyle tartarken gecikti. Bağlantısızlar bir şans sundu ve İran’a.

Suriye krizi ile Türkiye ve İran arasındaki ilişkilerde son yıllarda gözlemlenen nispeten uyumlu dil, bir hayli zorlandı geçtiğimiz birkaç ay içinde. Bunun bir neticesi, sosyal medyada daha da sertleşen İran’a dönük suçlamalara eşlik eden, mezhep ayrılıklarını öne çıkartan pusuda beklediği izlenimi veren klişelerle yüklü bölücü bir dil. İran Suriye’de akan kanlara, rejime verdiği mezhebî destek gerekçesiyle mi göz yumuyor? İran devrimi salt mezhebî bağlamla sınırlı bir devrim miydi?

Bu konuyu TRT Türk’te, Işın Eliçin’in yönettiği “Gazeteci Gözüyle” programında irdeledik cuma günü. Mezhepçilik tartışmalarına yoğunlaşmayı denesek de cümleler yarım kaldı.

Suriye olayları sırasında Türkiye ve Dünya medyası İran’ın mezhepçi politika gereği Suriye’yi desteklediğini öne süren, bölgenin adeta bir Sünni-Şii savaşına çekildiği izlenimini uyandıran yorumlarla kaplandı. Bu tür haberlerin içeriği İran’ın iç yapısına ve devrimden sonraki siyasal tutumuna bakıldığında, pek gerçekliğe karşılık gelmiyor.

Somut açıklama, Filistin davası. İran devrimden sonra en büyük değişimi Filistin davası nedeniyle yaşadı. Daha önce bölgede en yakın dost ve müttefiki sayılan İsrail’le ilişkilerini bu nedenle kesti. İsrail karşıtı politika, geçen yıllar içinde İran’ın yalnızlaşmasının başlıca sebeplerinden biri. “Sünni” Filistin için birçok riski göze alan bir ülke, bunu mezhepçilik adına yapmış olabilir mi? İran rejiminin hem siyasi hem de ekonomik anlamda büyük bir fedakârlıkla ayakta tutmaya çalıştığı Filistin bölgesi, hiçbir şekilde “Şii” bir karaktere sahip değil. Devrimden sonraki yılların seyri için farklı açıklamalar yapılsa bile, devrimden çok önce Lübnan’da gelişen “Şii” Mustafa Çamran’ın ve İmam Musa Sadr’ın mücadelesinin de ortaya koyduğu, İran devrimi çizgisinin Filistin’e verdiği desteğin mezhebî bir hedefe dönük olmadığı.


İran’da hâlihazırda resmî din İslam, resmî mezhep ise Şiiliktir, ancak ülkenin dörtte birinin nüfusu Sünni mezheplere bağlı. Batıda Kürtler, güney ve güneybatıda Araplar, güneydoğuda Beluçlar, kuzeydoğuda ise Türkmenler...
 İkide birde “kart” olarak öne sürülenAzeri nüfus bütün ülkede dağınık ve Şia mezhebine en bağlı kesimi oluşturuyor. Sünni ağırlıklı eyaletlerde Cuma imamları Sünni’dir; bu eyaletlerde din dersleri daha fazla nüfus ağırlığı olan mezhebin fıkhına, mesela Hanefi nüfus çoğunluktaysa Hanefi, Şafi nüfus çoğunluktaysa Şafi fıkhına dayalı olarak sürdürülüyor.


İran meclisinde hâlihazırda Ermeniler, Asurîler, Yahudiler ve Zerdüştiler azınlık olarak temsilci bulunduruyor. Ancak Sünni mezhep azınlık sayılmadığı için, meclisteki varlıkları seçime dayalı.
 Bazen Sünni eyaletlerden Şii adaylar seçilirken, Urumiye gibi nüfusu Şii ağırlıklı şehirlerde Sünni mezhebe bağlı milletvekillerinin meclise girdiği de oluyor.

İran’ın Suriye ile ilişkisinin mezhebe dayalı olduğu görüşüne gelecek olursak... Suriye nüfusu içinde Alevilerin oranı yüzde 15’ken, Sünnilerin oranı yüzde 80. Buna rağmen İran öteden beri Suriye’yi direniş hattı bağlamında ön cephe ülkesi olarak görüyor. Lübnan iç savaşı sırasında İran Lübnan yardımlarını Suriye üzerinden gerçekleştirdi. 32. Gün Savaşı sırasında ise yardımların tamamı Suriye üzerinden aktarıldı. Şimdi İran’ın en büyük kaygısı Esad’dan sonra ne olacağı. Suriye düştüğünde ablukaya alınmış Hamas ve Lübnan’a yardım nereden ulaştırılacak...

Geri dönelim İran’ın devrimci dilinde yaşanan kırılmanın inandırıcılığını nasıl etkilediği sorusuna... Bunu “Gazeteci Gözüyle” programında Işın Hanım’la da konuştuk: İran devrim söylemlerine hâkim olan “özgürlük” şiarındaki en büyük kırılmayı devrim içinde bir devrim gerçekleştiren reformistlerin bastırılmasıyla yaşadı. Ahmedinejad’ın şaibeli zaferiyle ortaya çıkan zaaf, “muhafazakâr” cumhurbaşkanının azınlık gücünü marjinal ama etkili mezhepçi bir gruba dayandırması nedeniyle de devrimin sebep ve şiarlarına aykırı mezhepçi bir söylem öne çıktı bu dönemde. Sözünü ettiğim mezhepçi söylem, ne İran devriminin şiarlarının, ne de İran toplumun karakterini yansıtıyor. Rejimin reformistlerden kurtulmaya çalışırken saplandığı(paralelini Bush söyleminde bulabileceğiniz) Ahmedinejad üslubu, Suriye kriziyle birlikte yaşanan daralmanın tetikleyicisi oldu. Devrim içindeki kırılmalar nedeniyle yaşanan donuklaşmanın “direniş hattı” algısını olumsuz yönde etkilediği de açık. Kendi “Şii” ağırlıklı, daha geniş özgürlük ve katılım talebinde bulunan reformistlerini bastıran muhafazakâr siyaset, elbet Arap hareketlerinin ruhunu kavramaya da gecikti, dolayısıyla Suriye’de de izlenen direniş cephesi politikasındaki hantallaşmanın sorunlarıyla yüz yüze geldi.

Bağlantısızlar Zirvesi ile İran Suriye konusundaki gecikmişçiliğini görece olarak ödünleme fırsatını buldu. Gelgelelim muhaliflerini bastırıyor olmasının gerçekliği derinden bastırırken, İran’ın bir inandırıcılık sorununu yaşamaya devam edeceği açık.


cihanaktas1@gmail.com

twitter.com/chn_aktas

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums