Kovid-19 distopyası, Post-Kovid alem

  • 9.02.2020 00:00

 Kovid-19’la sinema ekranlarından taşan bir distopyanın içine düştük. İnsanlığı kurtaracak aşının bulunduğu alametleri bile post-Kovid dünyasında çıkış umuduna yer bırakmıyor.

Geçen hafta BM’nin Kovid-19’la mücadele toplantısı vardı. Video mesajla katılan liderlerden klişe lafların ötesinde bir şey işitilmedi. BM’ye bağlı Dünya Gıda Programı (WFP) Direktörü David Beasley, dünyanın 2021’de son 75 yılın en kötü insani kriziyle karşı karşıya kalabileceğini söyledi. Beasley’in verilerine göre, son dört yılda silahlı çatışmalar yüzünden 80 milyondan 135 milyona yükselen açlık sınırında yaşayan insan sayısı, pandemiyle birlikte katlanıp 270 milyona çıkmış.

Dünya Sağlık Örgütü’nün Etiyopyalı Genel Sekreteri Tedros Adhanom Ghebreyesus aşı iyimserliğini ‘tünelin ucunda görülen ışıkla’ ifade etti ama post-Kovid dünyaya atfen, “Yoksulluk ve açlığın aşısı yok, eşitsizliğin ve iklim değişikliğinin aşısı yok” dedi.

PANDEMİNİN GÖZÜMÜZE SOKTUKLARI

İçinde yaşadığımız düzende yok, pandemi gözümüze soktu. En başta Batılı büyük teknoloji şirketlerinin kurucu ve CEO’ları olmak üzere zenginlerin servetleri katlandı. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) bu yılki Küresel Ücret Raporu’na bakılırsa çalışanların ücretleri ise düştü. Asıl artan eşitsizlik. İşlerini yitirenleri hiç saymıyoruz...

Artık kapitalizmin kendisinin distopik halleri göze giriyor. Dünyayı yeni virüsler ve biyolojik savaşların beklediğini düşünmemek imkansız.

Bu distopyaya, dünyayı sürüklemesi ‘arzu edilen lider ülke’ ABD’de Donald Trump çarpanıyla girildi. Bir mucize olmazsa gelecek yıl yerini ‘küreselleşmeyle barışık ABD liderliğini tesis etmeyi’ vaad eden Joe Biden alacak. Pandemi günlerinde uluslararası işbirliğinin öneminin vurgulandığı ortamda Biden’den beklenti çok. En başta Trump’ın politikalarından kopuş, çok taraflılık ve restorasyon.

Biden kendi ekibini oluştururken, ABD’deki geçiş sürecinde mevcut yönetimin yetkililerinden brifingler alıyor. Bunlardan biri de 2019 yazında Ulusal İstihbarat Direktörü olan John Ratcliffe. Kuvvetle muhtemel görevi Biden’ın kadın adayı Avril Haines’e devredecek olan Redcliff’e birkaç gün önce Wall Street Journal gazetesi sayfalarını açmış.

KÜRESELLEŞME VE ÇİN TAKINTISI

Redcliff, Trump yönetiminin giderayak Çin’le ilgili kararlarını savunuyor. Çin Komünist Partisi (ÇKP) üyelerine -ki 92 milyon, aileleriyle birlikte yüz milyonlarca- 10 yıllık vize vermeyi durdurup bir ay tek girişle sınırlama kararı alınmışken, Redcliff bunu Çin’in ABD’deki istismarların karşılığı görüyor. Çin’e iş dünyasının sırlarını ve savunma teknolojilerini ‘çalmaktan’, nüfuz tesisine uzanan ithamları var. “Çin Halk Cumhuriyeti bugün Amerika’ya, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra demokrasi ve özgürlüğe en büyük tehdittir” diye yazmış.

Çin’in bireysel hakları KP iradesine tabi kılmaya çalıştığını savunurken “Otoriter bir gözetim devleti ile şirketler üzerinde hükümet kontrolü uyguluyorlar ve vatandaşlarının mahremiyeti ve özgürlüğünü bozuyorlar” saptaması yapmış.

Sonra Çin devletini ABD’nin ‘süper asker’ teknolojisini çalarak biyolojik testler yapmakla itham etmiş. Diyor ki, “İstihbarat açık. Pekin ABD’yi ve gezegenin kalanını ekonomik, askeri ve teknolojik olarak belirlemek istiyor. Çin’in önde gelen kamu girişimleri ve şirketleri ÇKP faaliyetlerini kamufle etmenin araçları. Pekin’in güç arayışında etik sınırlar yok.”

Doğrusu insan okurken gülümsemeden edemiyor. Batı Avrupa medeniyeti tarihin akışında hayatta kalmak için yeni toprakları keşfedip sömürgeler kurarken, kendilerini duvarla korumaya yönelmiş bir kültür artık dünyayı ele geçirmeye mi karar vermiştir? ‘Çin cahili’ olup yanıtı bilen çok. Ben bilemiyorum. Ancak şu süper asker meselesi ve işin etik kısmı pek tuhaf. Nitekim Amerikalı muhalifler ABD ordusunun 1960’lardan itibaren Marion Sulzberger’in önerisiyle giriştiği biomedikal programlarını anımsamış hemen. ABD’nin bizzat kendi askerleri üzerinde hardal gazı, LSD vb. denemeleri de akla düşünce Redcliff’in hangi etikten söz ettiğini anlamak güç.

Çin senelerdir kendisine has sosyalist ideolojiyi devlet kapitalizmiyle sıvayarak, ucuz işgücünü Batı’nın büyük şirketlerine açarak kendini üretim ve ticaret üssü kıldı. Bir yandan milyarlarca insan yoksulluktan kurtarıldı, öte yandan devlet kapitalizminin eşitsiz görünümleri ve ağır yolsuzlukların cenderesine düştükleri ortada.

Peki esin kaynağımız Batı dünyası? Sosyalizmi yıkarak kurulan neoliberal hegemonyanın hali ortada. Zengin oligark/teknokratlar, paylarına kanaatkar tüketcilik düşen orta sınıfı ve rıza mekanizmalarını yerinde tutmakta zorlanıyorlar. Fransa’daki Sarı Yelekler örneğinden pandemi isyanlarına bu yolun nereye çıkacağı meçhul.

‘TEKNO FEODALİZM’

Bize fazla, ‘ancak Çin aşısını tartışırız’ demeyin. Türkiye’de büyük talan ve yoksullaşma ortamında ‘demokrasi’ ve ‘reform’ gibi içi tümden boşaltılmış kavramlarla kalakaldık. Yeni dijital çağın kavramları ha bire zenginleşiyor. Kimileri dünyanın aristokrasinin yerini oligarkların aldığı neoliberal bir teknokrasiye gittiğini savlıyor. Kimisi ‘teknofeodalizm’, ‘biofaşizm’ diyor.

Pepe Escobar’ın Asia Times’taki yazısında rastladım. Fransa’da Sorbonne Üniversitesi’nde iktisatçı Cedric Durand’ın üç ay önce ‘Tekno Feodalizm’ diye bir kitabı yayınlanmış. Henüz İngilizcesi yok. Dijital çağın ekonomi politikliği üzerine. Beynimizin ‘pazar yeri’ olduğu hissine kapıldığım yazıyı, fırsat bulursam gelecek hafta özetleyeceğim. Burada post-Kovid dünyasına dair iyimser olmak için sebep bulmanın zorluğunu belirmekle yetineyim.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Resmi İlanlar

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums