Lübnan’ın Ergenekon davası

  • 13.08.2012 00:00

 Geçtiğimiz hafta Lübnan siyasetinin önemli isimlerinden Mişel Samaha terör eylemleri planlamak, mezhepsel çatışmayı kışkırtmak ve bazı siyasi ve dinî liderlere suikast planlamak suçlamalarıyla gözaltına alındı. Lübnan siyasi tarihinde bir bakanın tutuklanması bir ilk. Samaha, Beşşar Esed’in Lübnan’daki kişisel temsilcisi olarak bilinen bir isim. Yani kendisi için “Esad rejimi yanlısı” sıfatı biraz hafif kalıyor. Bizzat Esed’in Lübnan masası sorumlusu demek kendisi için daha yerinde olacaktır. Hafız Esed döneminden beri Samaha, Suriye rejimi için özellikle uluslararası camiada bir halkla ilişkiler stratejisti olarak görev yapıyor.

Samaha’nın kendi aracıyla patlayıcıları taşırken ve bir tetikçiye bir milletvekili öldürmesi için para verirken çekilmiş video görüntülerinin olduğu söyleniyor. Bu görüntülerde Samaha’nın emirleri verirken “bunlar Beşşar’ın talimatları” dediği yine söylentiler arasında. Bazı medya kaynaklarına göre Samaha sorgu sırasında tüm suçlamaları kabul etmiş ve Suriye rejiminin bilgisi dâhilinde patlayıcıların özellikle Kuzey Lübnan’da kullanılması için taşıdığını itiraf etmiş.

Soruşturmanın seyrini hep beraber izleyeceğiz. Bu süreçte başka kişilerin tutuklanması ve soruşturmanın kapsamının genişlemesi Suriye rejiminin Lübnan üzerinden yaratmaya çalıştığı kaos ortamını deşifre etmek için çok önemli. Ancak bu soruşturma tarihsel bir arkaplandan bağımsız düşünülmemeli ve devamı gelmeli.

Esed rejiminin düşmesi ile bölge tarihine dair bilgimiz artacak görünen o ki... Veya zaten bildiğimiz şeyler bir iddia olmaktan çıkıp teyit edilerek tarihî bir gerçek statüsüne erişecek.

Bundan yaklaşık bir ay önce Suriyeli muhalifler Refik Hariri suikastında Suriye’nin rolüne ilişkin önemli bilgileri olan bir tanığı ele geçirdiklerini ve isterse oğul Saad Hariri’ye bu tanığı “hediye” olarak verebileceklerini açıklamışlardı. Lübnan eski başbakanı olan Refik Hariri 2005 yılında Beyrut’ta 1000 kiloluk bir TNT patlaması sonucunda öldürülmüş, suikasttan dolayı milyonlarca Lübnanlı Suriye rejimini sorumlu tutulmuştu.

Suriye’deki Baas rejimi Lübnan’ı her zaman kendi arka bahçesi olarak gördü. Otuz sene süren işgali sırasında ve sonrasında da çok iyi tasarlanmış siyasi araçlar ile bu ülkenin siyaseti ekonomisi ve geleceği üzerinde vesayet kurdu. Soğuk savaş siyasi kültürü ile şekillenen bu taktiklerle Suriye rejimi kâh ordusu ve birebir varlığı ile kâh kendisi adına çalışan Lübnanlı gruplar ve siyasetçiler ile daha dolaylı olarak kendi siyasi çıkarları doğrultusunda çoğu zaman illegal girişimlerde bulundu. Baas rejiminin kendi çıkarına uygun gördüğü siyasi oyunları ne yazık ki Lübnanlılar için trajedi ile sonuçlandı.

Daha eskiye de gitmek mümkün elbette lakin Suriye’nin Lübnan’ı 1976 yılında işgal etmesiyle başlayalım. “Direniş” hattının “şanlı” bir üyesi olan Suriye rejiminin bu işgali Amerika’nın onayı ve teşvikiyle Filistin Kurtuluş Örgütü’nü silahsızlandırmak için gerçekleştirdiğini artık okul çocukları bile biliyor herhâlde. Bu süreçte baba Hafız Esed’in başarısını da teslim edelim. Suriye İsrail’in bile yapamadığını başardı ve daha sonra FKÖ’nün Lübnan’dan “temizlenmesinde” önemli rol oynadı.

Ancak Lübnan’da yaptıkları bununla sınırlı da kalmadı...

Bu işgal sonrasında gerçekleşen birçok suikastın Suriye tarafından düzenlendiği bir sır değil. Dürzü lider Kemal Canbolat’ın 1977’de, Hıristiyan siyasetçi Beşir Jemayel’in 1982’de yine Hıristiyan bir siyasetçi olan ve dönemin Cumhurbaşkanı Rene Muawad’ın 1989’da öldürülmesinde Suriye’nin rolü hep konuşuldu. Liste uzatılabilir ve Sünni dinî liderler eklenebilir: Ahmed Assaf’ın 1982’de, Hasan Halit’in 1989 yılında öldürülmesinin arkasında Suriye’nin olduğu bu kişilerin taraftarlarınca hep dillendirildi. Ki elbette 2004 yılında başlayan özellikle Suriye karşıtı siyasetçi düşünür ve dinî liderleri hedef alan suikast dalgasında hayatını kaybeden onlarca kişinin ölümünden kimin sorumlu olduğu çok zor bir soru olmasa gerek.


İç savaş döneminde Suriye’ye bağlı kuvvetlerin Sünni ve Hıristiyan bölgelerde düzenlediği katliamlardan ötürü ne yazık ki kimse yargılanmadı.
 Yine “kamp savaşları” olarak bilinen ve Filistin mülteci kamplarında belki de Sabra ve Şatilla katliamından bile daha fazla Filistinlinin hayatına mal olan olaylarda Esed rejiminin sorumluluğu yeterince konuşulmadı.

Lübnan ekonomisine ağır bir darbe olan Irak petrol şirketinin Trablusşam’daki rafinesinin tahrip edilmesi, Lübnan’daki uyuşturucu ticaretinin bizzat Suriyeli askerler tarafından kontrol edilip, düzenlenmesi Suriye’nin Lübnan ekonomisine hediyesi oldu. Yine Hariri’nin ekonomik gelişme paketlerinin sabote edilmesinde Suriye’nin katkısı yadsınamaz.

Esed rejiminin Ürdün, Irak ve Filistin siyasetine etkileri ise başka bir yazının konusu.

Yazıda bahsi geçen tarihsel bagaj nedeniyle Lübnanlılar için Esed rejimi demek, kendi iç siyasetleri demek... Esed rejiminin düşmesi sadece Suriye halkı için değil ancak bu rejim tarafından zehirlenmiş komşu ülkelerin geleceği için de çok anlam taşıyor.

Hatta genel kabulün aksine Esed rejiminin çöküşü Filistin sorunu konusunda bile olumlu rol oynayabilir. Bunu tartışmaya devam edeceğiz.


cerenkenar@gmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums