Pragmatik mihmandarlar

  • 19.10.2015 00:00

 Hayatımda 

en ilginç bulduğum gazeteci sorularından birini, geçtiğimiz sene 
Amerikan Konsolosunun İstanbul'daki rezidansında işitmiştim.

Amerikan 
Dışişleri Bakan Yardımcısı Doug Frantz, Türkiye'den beş gazetecinin 
sorularına cevap vermek için "on the record" bir basın toplantısı 
düzenlemiş ve toplantıyı Türkiye'de medya özgürlüğüne ilişkin 
endişelerini içeren bir girizgâh ile açmıştı. (Toplantının bütün 
konuşmalarını şu linkte bulabilirsiniz http://istanbul.usconsulate.gov/mobile//asstsecfrantz_turjournos.html
Bu anekdotu aktarmakta beis görmememin nedeni de toplantı kaydının 
Amerikan Konsolosluğu tarafından hâlihazırda kamuyla paylaşılmış 
olmasındandır.)

Frantz'in çizdiği tablo ve uyarıları, 
Türkiye-ABD ilişkilerinin zor bir rampadan geçtiği günlerde ABD'nin 
pozisyonunu yansıtan ve kamu diplomasisi kategorisinde değerlendirilmesi 
gereken içerikteydi. Frantz'in sözlerinin bitmesi ile gelen ilk soru, 
epey şaşırtıcı idi. Soru deneyimli bir Türk gazeteciden gelecekti: 
"Türkiye'de yaşananları tamamıyla özetlediniz. Biz, Türk gazetecilere 
tavsiyeniz ne olurdu?"

Bir Türk gazetecinin Amerikan devlet 
yetkilisine bu soruyu sorabilmesi beni sadece şaşırtmamıştı, aynı 
zamanda rahatsız etmişti. Zira bugüne kadar hiçbir basın toplantısında 
Avrupalı veya Amerikalı bir gazetecinin, bir Türk resmî yetkilisine buna 
benzer bir soru sorduğuna rastlamadım. 

Herhangi bir Türk gazetecinin bu 
soruyu bir Türk yetkilisine ve siyasetçiye sorması, Türkiye'de (haklı 
olarak) bir skandal muamelesi görecekken, bu sorunun bir Amerikan 
yetkilisine böylesine rahat sorulabiliyor olması bana ancak bir üçüncü 
dünya ülkesi entelijansiyasına özgü bir tuhaflık olarak gelmişti. 

Türk 
gazetecilerin veya fikir insanlarının bir kısmının kendilerini 
konumlandırdığı yeri anlatmak açısından bu anekdot başka yoruma yer 
bırakmayacak kadar ibretlikti.

Post-kolonyel literatürde 
Spivak'ın irdelediği, "native informant" (yerli kaynak) kavramının 
hakkını veren bir pozisyondu bu. Sadece ve sadece yerli pozisyonu temsil 
ettiği için bir anlamı olan, ancak asla kendi özne olamayacak, hikâye 
yazıcı olamayacak bir edilgen mihmandar. 

ABD dışişleri 
yetkilisine Türk gazetecilere ne yapmaları gerektiğini soran sualin 
zamanlaması da manidardı. IŞİD'e karşı kurulan koalisyona, Türkiye 
ABD'nin Suriye politikasına dair çekinceleri nedeniyle katılmamayı 
seçmişti. Türkiye, Suriye'de kapsamlı bir müdahaleden, yani Esad'ı da 
hedef alan bir operasyondan yana idi. Suriye'de hiçbir radikal örgütün 
taban bulamayacağı istikrar ve barış ortamının ancak bu şekilde 
oluşacağını savunuyordu Türkiye. Diğer türlü, yani sadece IŞİD'i havadan 
vuran bir müdahalenin tabiri caizse bataklığa parfüm sıkmak olduğu 
inancı sadece Türkiye dış politika yapıcıları arasında değil, Orta Doğu 
konusunda çalışan uzmanlar içinde de hakim görüştü. ABD ise IŞİD'e karşı 
kendi planını Türkiye'ye dayatıyor, bunun için de farklı kamu 
diplomasisi aygıtlarını kullanıyordu.

"Türk entelektüellerine 
ne yapmalarını tavsiye edersiniz" sorusu Avrupa'daki zenofobik, ırkçı 
çevrelere veya sağ partilere şu an sorulsa, sanıyorum verecekleri cevap 
100'den fazla akademisyenin imzaladığı ve Merkel'e Türkiye gezisi öncesi 
Erdoğan'ı şikâyet eden bildiriye imza atmaları olurdu.

Türkiye 
solunun dünyanın farklı yerlerindeki sol diktalara duyduğu muhabbet 
yeni değil. Sosyalist rejimlerin günahlarını temize çekmek için 
gösterdikleri çabalar da. Lakin Türkiyeli solcularının, Alman sağından 
ricacı olması sanıyorum ki bugüne nasip olan bir garabet oldu. 
Avrupa'nın utanç verici mülteci politikasını temize çekmek, Suriye 
meselesinde bölge ülkelerine karşı olan sorumluluklarını üzerinden 
atması için "ilerici" argüman sağlamak Türkiye soluna düştü. 

Türkiye'nin 
adaylık sürecine ırkçı sebepler ile konmadık engel bırakmayan, 
Türkiye'nin zaten hâlihazırda sahip olması gereken hakları mülteci 
meselesinde bir iş birliğinin tavizi olarak sunan bir siyasetçiden 
demokrasi dersi vermesini beklemek de...

İki milyondan fazla 
mülteciye kapı açan, bu konuda tüm dünyaya örnek bir politika 
geliştiren, eksikleri olmakla beraber bu mesele için önemli bir kaynak 
ve mobilizasyon oluşturan bir hükümeti, Avrupa'nın yabancı düşmanı 
sağcılarına şikâyet etmek ancak Türkiye solunun aklına geldi.

Spivak'ın 
yerli kaynağı yapısal nedenler ile özne olamıyordu. Türkiye'nin yerli 
kaynakları ise gönüllü olarak özne olmamayı seçiyor. Bir sömürge 
ülkesinde yaşadıkları için değil, başkalarının mağduriyetlerden 
devşirdikleri hikâyeler üzerinden savundukları sınıf kimlikleri dışında 
anlatacak bir şeyleri olmadığı için.

Kendi ülkesinde 
"ilericiliğin" tekeline aldığını, anti-demokratikleşmeye karşı mücadele 
ettiğini savunanlar, küresel ölçekte hakim olan statüko ve anti-demokrat 
ideolojilere bedava back-up hizmeti sunuyor. 

Zira, aslında 
kendi ülkelerinde de ne ilerici, ne demokratlar. Mensubu bulundukları 
kimliğin çıkarı doğrultusunda bu duruma düşebilecek kadar pragmatik 
mihmandarlar.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums