Bir zamanlar Anadolu'da...

  • 22.12.2014 00:00

 “Bu gördüğünüz Anadolu'nun sessiz devrimi” diyor, Uşak Üniversitesi Rektörü Sait Çelik, gördüklerimizde duyduğumuz şaşkınlığı açıklamak için.


Barışa Bak girişimi olarak geçtiğimiz Cuma günü Uşak Üniversitesinde bir panel düzenledik. Hıncahınç dolu bir salonda, Uşak Üniversitesi öğrencileri ve şehirden gelen Uşaklılar vardı. Barış sürecini ısrarla desteklediklerini söyleyen AK Partililer, devlete duydukları güvensizliği aktaran HDP'liler, paneli protesto ederek ayrılan ve kendilerini Birgün okuru olarak tanımlayan solcu gençler... Gezi'yi hatırlatan ve hükümeti eleştiren gençler, onlara karşı çıkan ve Gezi'yi eleştirenler... PKK'yı, geri çekilmeyi yavaşlattığı için eleştirenler, barış süreci neden şeffaf ilerlemiyor diye soranlar... Merkez medyanın barış sürecine direnç gösterdiğini hatırlatan ve medyayı eleştirenler...

“Oğlumu dün askere yolladım, ama içim barış süreci nedeniyle rahat” diyen anneler. Kürt meselesinde kamuoyunun nasıl değiştiğini kendi hayatından örneklerle anlatan 70'lerinde bir emekli öğretmen: “Şimdi herkesin bildiği, anaakım medyada konuşulan köy boşaltmaları ben ilk defa, Tuncelili bir meslektaşımın fısıldayarak bana anlatması ile öğrendim. O gün çok canı sıkkındı, ne olduğunu sordum. Korkarak bana ailesinin köylerinden gitmeye zorlandığını ve o geceyi nerede geçireceklerini bilmediğini söyledi.”

Uşak Üniversitesi tam da olması gerektiği gibi, farklı görüşlerin açık şekilde ve özgürce dillendirildiği bir ortam. Üniversitenin demokrat rektörü Sait Çelik, görevi boyunca öğrencilere ve üniversite çalışanlarına soruşturma açmamak gibi bir prensibi olduğunu söylüyor, “elbette suçu örtmüyoruz, ama diyalog yolu ile anlaşıyoruz. Kimseye görüşleri nedeniyle ayrımcılık yapılamaz, ekibimde farklı görüşlerden insanlar var. Öğrencilerle iç içe olmak prensibimiz, twitter üzerinden bile bana ulaşıyorlar” diyor. Rektörün gururla kayda geçtiği bir başka husus ise, üniversitedeki yabancı (değişim) öğrencilerin sayısı. 2006 yılında kurulan bir üniversite olmasına rağmen, imkânları ve demokrasi kültürü açısından örnek bir üniversite görüntüsü veriyor. Kocaman ve pırıl pırıl kütüphanesi dikkatimi çekiyor.

Uşaklı iş adamı Hüsamettin Akkaya ve kızı Özlem Akkaya organizasyona destek veren ve sıra dışı bir Türk “burjuva” portresi çizen iki kişi. Hüsamettin Bey eski solculardan, şimdi ise koyu bir demokrat. Özlem Hanım, Uşak'taki entelektüel faaliyetleri arttırmak istediklerini söylüyor ve şehirde buna yönelik bir talebin yüksek olduğunu not düşüyor. Avrupa tarihinde burjuvazinin demokratikleşme yolunda oynadığı rolü hatırlatan mikro bir örnek Akkaya ailesi.
AK Parti kadın kollarının üyeleri bize eşlik ediyor. Barış sürecini desteklediklerini, sahada yoğun şekilde çalıştıklarını aktarıyorlar. AK Parti'nin başarısında kadınların rolünü düşündükçe, neden gerektiği kadar Mecliste temsil edilmediklerini de sormadan edemiyorum...
Tüm bunlar bize ne söylüyor? Türkiye'nin ekonomik, siyasi ve kültürel anlamda çehresinin değiştiğini muhakkak ki. Peki nasıl? Bunun cevabını Dünya Bankası'nın geçtiğimiz hafta yayınlanan Türkiye’nin Deneyimleri: Entegrasyon, Kapsama ve Kurumlar başlıklı raporunda arayalım. Bu rapora göre: “Geçtiğimiz on yıllarda kaydedilen istikrarlı büyüme Türkiye’yi yüksek gelirli bir ülke olmanın eşiğine getirdi, refahın toplumdaki gelir grupları arasında geniş bir şekilde paylaşılmasını sağladı ve orta sınıfın büyüklüğü iki kat arttı.” Türkiye’nin alt-orta gelirden üst-orta gelir statüsüne geçişteki deneyimleri ile birçok gelişen ülke için bir model ülke oldu. Dünya Bankası Avrupa ve Orta Asya’dan Sorumlu Başkan Yardımcısı Laura Tuck şunları söylüyor: “Kişi başına geliri yaklaşık 10.500 ABD$ olan Türkiye eğer geçmişteki büyüme oranlarını devam ettirebilirse, sadece birkaç yıl sonra yüksek gelirli bir ülke hâline gelebilir. OECD’ye göre, Türkiye 2060 yılına kadar dünyadaki 12. büyük ekonomi haline gelecek... Birçok gelişmekte olan ülke için, kalkınma ile ilgili en anlamlı dersler Batı Avrupa ve Kuzey Amerika’nın sanayileşmiş ülkelerinden değil, yüksek gelir statüsüne erişme yolunda büyük mesafe kateden yükselen piyasa ekonomilerinden geliyor.” Dünya Bankası Türkiye Ülke Direktörü ve raporun başyazarı Martin Raiser benzer bir not düşüyor: “Türkiye’nin deneyimlerinin yüksek gelir statüsüne ulaşmayı amaçlayan diğer yükselen piyasalardaki politika yapıcılara ilham vermesini umuyoruz.”

Rapora göre, Türkiye'nin son otuz yıllık dönemdeki ekonomik kalkınmasında iki anahtar kavram var: Entegrasyon ve kapsama. Türkiye’nin ekonomik entegrasyonu (ülkenin küresel piyasalar ile entegrasyonu hem de Türkiye ekonomisi içerisinde daha ileri ve daha geri kalmış bölgelerin entegrasyonu) ekonomik ilerlemenin sürükleyici etkenlerinden birisi olmuştur. Bununla beraber, Türkiye'de ekonomik ilerleme sosyal açıdan kapsayıcı olmuş, yoksulluk yarıdan daha fazla azalmış ve kaliteli sağlık, eğitim ve belediye hizmetlerine erişim artmıştır.
Rapora göre Türkiye'nin ekonomik entegrasyonu Özal döneminde başlıyor ve istikrarlı olarak devam ediyor: “Bunu [entegrasyonu] mümkün kılan temel politikalar, 1980’lerdeki ticaret serbestleşmesi, 1995 yılında imzalanan Gümrük Birliği Anlaşması ve 2000’li yıllarda Türkiye’nin yeni pazarlardaki mevcudiyetini arttırmaya yönelik olarak takip edilen bilinçli ticari diplomasi olmuştur.”

Rapor, Türkiye'nin başarılarını şu başlıklar üzerinde analiz ediyor: “Yükselen bir küresel varlık, Sağlam bir finansal sektör, Dinamik bir özel sektör, Özel yatırımlar sayesinde geliştirilmiş bağlantı imkânları, Rekabetçi bir şehirler sistemi, Kriz sonrası istihdam patlaması, İyileşen sağlık ve eğitim sonuçları ve Sağlam kamu maliyesi.”

Rakamlarla bu sonuçların aslında ne demek olduğunu açalım:
1993 ile 2010 yılları arasında Türkiye’de orta sınıfın payı yüzde 18’den yüzde 41’e yükselmiştir.
Türkiye nüfusunun en alt yüzde 40’lık kesiminin geliri neredeyse toplam nüfus gelir artış hızı ile aynı oranda artmıştır; bu refahın toplumdaki gelir grupları arasında geniş bir şekilde paylaşıldığını göstermektedir.

Rapora göre, “Genç nüfusu, iyileşen eğitim düzeyi ve önemli yatırım fırsatları sebebiyle, Türkiye’nin önümüzdeki on yıllık dönemde yüksek gelirli ülke statüsüne yükselmesi olasıdır.” Peki Türkiye bunu başarmak için ne yapmalıdır? “(i) üretkenlik artışının sürdürülmesi, ancak kaynağının yapısal değişimden yenilikçiliğe kaydırılması; (ii) demografik avantajın tüm kazanımlarından yararlanılabilmesi için katılımın arttırılması; ve (iii) yatırımları teşvik etmek ve sosyal kapsamanın kazanımlarını konsolide etmek için kurumsal reformun derinleştirilmesi.” Buna ek olarak, rapora göre, Türkiye'nin kurumlarında reform yapması, hukuk sistemini düzeltmesi, şeffaflık ve hesap verilebilirliğin artması bu süreci hızlandıracaktır.

Türkiye gelişmekte olan ülkeler içinde örnek bir başarı hikâyesi sunmaktadır. Bu hikâye gelecekteki başarılar için ilham vermeli, rehavete düşmeden, ekonomideki atılımı mümkün kılacak adımlar atılmalıdır. Hukuk sisteminde reform, şeffaflığın artması ve eğitimde kalite ve AR-GE faaliyetlerinde artış, Türkiye'nin ekonomik gelişiminde önemli rol oynayacak hamleler olacaktır.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums