- 9.02.2016 00:00
Daha önce başımıza daha büyük bir felâket gelmezse Kasım ayında TTBS-Türk Tipi Başkanlık Sistemi referandumu yapılacak ve “millî ve yerli faşizm” hukukî zırh kazanacak. Bilvesile, 1 Kasım seçimi sonrasında “istikrar geldi, artık dört yıl seçim yok, para kazanmaya başlayabiliriz” diye sevinen şaşkınları analım…
İktidar için başkanlıkla anayasa arasında herhangi bir öncelik yok. Referandumda sorulacak soru herhalde şu olacak: “Anayasamız Başkanlık Sistemini esas alacak şekilde değiştirilsin mi?”
Kasım referandumunun sonucu bu gidişatı bir nebze olsun yavaşlatabilecek ve memleketin kaderini belirleyecek bir dönemeç olacak. O nedenle referandum sürecinde muhalefet hayatî önemde olacak.
Muhalefetin, babadan kalma meydan mitingleri, TBMM’de Salı ayinleri ve uzmanların dışında okunup anlaşılması mümkün olmayan bilimsel çalışmalardan çok AKP anayasasının ve başkanlık sisteminin birey ve toplum hayatına giydireceği deli gömleğini bütün seçmenlerin anlayacağı bir dille anlatması gerekiyor.
Bunun için çok farklı bir iletişim stratejisi gerekiyor. Stratejinin oluşturulmasına da şimdiden başlamak lâzım. Zira iktidarın çalışmaları tamamen Sarayın kontrolünde Ocak’ta başladı ve artık hızlanarak sürecek.
Çalışmaların merkezinde Memur-Sen, Anadolu Platformu, ASKON, Birlik Vakfı, Cihannüma Derneği, Ensar Vakfı, Hak-İş, HUDER, İHH, İlim Yayma Cemiyeti, İnsan ve Medeniyet Hareketi, MÜSİAD, ÖNDER, TGTV, TÜMSİAD ve TÜRGEV tarafından kurulan “Türkiye Anayasa Platformu” (TAP) var. TAP 16 kurucu stkdan bugün 351 stkya ulaşmış durumda. www.turkiyeanayasaplatformu.com
TAP startı 28 Ocak’ta Ankara’da Erdoğan ile verdi. Cumhurbaşkanı büyükşehirlere, ardından 7 bölgede stklarca düzenlenecek konferans ve toplantılara katılacak. Zaman kalırsa Erdoğan'ın illerde mitingler yapması planlanıyor.
Millî ve yerli faşizm dörtnala geliyor. Davutoğlu’nun AYM’nin Dündar-Gül kararı sonrasında “bir kere AYM’nin yaptığı millet egemenliğini kullanmak değildir, olmamalıdır” diyerek açıkça tarif ettiği yerli ve millî egemenlik anlayışını Taha Akyol, Kürşat Bumin, Ahmet İnsel ayrıntılarıyla yazdı ve yorumladı. Anayasa ve anayasayı uygulayacak olan başkanlık bu anlayışla inşa edilecek.
Anayasa millet egemenliğinin yegâne kullanıcısını, milleti temsil eden seçilmişler olarak tescil edecek. Diğer erkler yasama ve yargı, egemenliğin yegâne meşru kullanıcısı olan yürütmeye hizmet edecek. Temsilcilerini seçen halk da sisteme biat, yerli ve millî hukukun yükümlülüklerine itaat edecek. Biat ve itaat etmeyecek olanların akıbeti belli: vatandaşlıktan kovulmak.
Bu aşamalardan itibaren bugün için ve herhangi bir demokratik ülkede hukuksuzluk sayılacak istisnasız her icraat hukuk dairesinde tecelli edecek.
Kişiyle özdeşleşmiş barış inşa süreci yok
Bilinen altı barış inşa sürecini inceledim. Endonezya/Açe, El Salvador, Birleşik Krallık/Kuzey İrlanda, İspanya/Bask Bölgesi, Kolombiya, Filipinler/Moro barış inşaları.
Hiçbiri bir seferde sonuçlanmıyor tabiatıyla. Birikmiş öfke, kan davaları, suçlamalar, husumet bir dolu. Çalışmalar sık sık aksıyor, çatışma yeniden başlıyor, başlayıp uzun da sürdüğü oluyor. Ama ortak bir yönleri var: Süreçlerin sekteye uğrama nedeni hiçbirinde bir veya birkaç kişinin uhde ve tasarrufu değil.
Endonezya’da Açe bölgesinin bağımsızlığı için savaşan Özgür Açe Ordusu (GAM) arasında 26 yıl süren ve 15.000 kişinin yaşamını yitirdiği savaş ilk defa 2002-2003'te gerçekleştirilen müzakerelerle duruyor. Çatışmalar yavaşlıyor ancak 2003 Nisanı'nda süreç duruyor. Silahsızlanmada GAM'ı isteksiz olmakla suçlayan hükümet, askeri operasyonlara yeniden başlıyor. 2004 Aralığında Açe bölgesini etkileyen Tsunami felaketi sonrasında GAM tek taraflı ateşkes ilan ediyor, ardından görüşmeler yeniden başlıyor. Anlaşma ancak görüşmelerin beşincisinde olgunlaşıyor.
El Salvador'da 12 yıl süren ve on binlerce kişinin hayatını kaybettiği iç savaşsonrasında 1990-1992 arasında hükümet ile FMLN (Farabundo Marti Ulusal Kurtuluş Cephesi) arasında gerçekleştirilen barış görüşmelerinde önce genel af çıkarılıyor sonra barış anlaşması ve silahsızlanma gerçekleştiriliyor.
Kuzey İrlanda’da 25 yıllık çatışma 1998 Paskalyasında Hayırlı Cuma Anlaşması ile sonlandırılmadan önce onlarca defa durup yeniden başlıyor. Londra hükümetleri soruna farklı yaklaşsalar da, IRA ve Sinn Fein yetkilileri aralarında her zaman anlaşmasalar da kesintiler bir kişiden hiçbir zaman kaynaklanmıyor.
İspanya'nın Bask bölgesinin bağımsızlığı hedefiyle 1968'de eylemlerini başlatanETA (Euskadi Ta Askatasuna) örgütü 2011’de kalıcı ateşkes ilân etmeden, 2012’de de kendini lağvetmeden önce defalarca ateşkesmiş her defasında çatışma ve terör saldırılarına yeniden başlamıştı.
Kolombiya'da FARC (Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri) ve ELN (Ulusal Kurtuluş Ordusu) örgütleriyle merkezî devlet arasında 1964’ten bu yana süren çatışmalarısonlandırmak amacıyla 2012'de başlatılan barış süreci şu sıralarda meyve vermeye başladı. Geçtiğimiz 30 Mart’ta ELN hükümetle bir protokol imzaladı, FARC ile hükümet arasında 23 Mart’ta yürürlüğe girmesi beklenen ateşkes ise ertelendi. Yine de gelişmeler olumlu.
Bu süreçte de aksamalar yaşandı, çatışmalar patlak verdi. Ama çatışmalar, barış sürecinin tamamen çökmesine neden olmadı. Merkezi Bogota'da bulunan sivil toplum kuruluşu Barış ve Uzlaşma Vakfı, yalnızca 2013 yılında FARC ve güvenlik güçleri arasında ayda 182 çatışma yaşandığını belirtiyordu. Barış görüşmeleri misalen Kasım 2014'te Tuğgeneral Alzate'nin FARC tarafından kaçırılıp daha sonra serbest bırakıldığı dönemde askıya alındı, sonra yeniden başladı.
Filipinler'de devlet ile MILF (Moro İslami Kurtuluş Cephesi) arasında 40 yıl süren ve 120.000 kişinin ölümüne neden olan çatışmayı sonlandırmak amacıyla yürütülen sürece Türkiye de dâhil olduydu. Çatışma 40 yıl boyunca inişli çıkışlı cereyan etti.
Bu altı barış inşa süreciyle Türkiye’deki çatışmayı karşılaştırmak, zayiat, yıkım, süre ve çatışmaların parlayıp sönmesi bakımından mümkün olsa da sonuç açısından maalesef mümkün değil. Türkiye çatışmayı sona erdiremedi, nasıl erdireceğini de artık bilmiyor.
CENGİZ AKTAR / HABERDAR
Yorum Yap