- 30.12.2015 00:00
İnsanlık tarihi savaş tarihidir. Varolduğundan bu yana savaşan bu mahlûk zaman içerisinde savaşın hukukunu da yazmış. Zira sanayileşmeyle silahların gücü artınca zayiat muazzam boyutlara ulaşmış.
Modern savaş hukukunun kurucularından İsviçreli Henri Dunant 1857’de Avusturya-Macaristan ile Fransa imparatorlukları arasında bugünkü İtalya’nın Lombardiya bölgesinde Solferino köyü yakınlarında 200.000’den fazla askerin çarpışmasını izler ve diğer gönüllülerle birlikte hazin durumdaki yaralılara yardım eder. Savaşta gördükleri Cenevre Sözleşmeleri ile Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Hareketi’nin kurulmasına giden süreci başlatmasına vesile olur. Arkadaşlarıyla, tarafsız bir şekilde savaşta insanlara yardım sunabilecek eğitimli gönüllü grupların oluşturulması önerisini getirir. İşte böylece 1864’te Uluslararası Kızılhaç Komitesi kurulur.
Kızılay’ın atası olan “Mecruhin ve Mardayı Askeriyeye İmdat ve Muavenet Cemiyeti” yani “Hasta ve Yaralı Askerlere Yardım Derneği” de dört yıl sonra kurulur. Dünyada ilk Kızılay bayrağı 1878’deki 93 Harbi’nde kullanılır.
Kızılhaç uhdesindeki l864, l906, l929 ve l949 tarihli Cenevre Sözleşmeleri savaş hukukunun birincil kaynaklarıdır. Bunlar arasında bugün bizi ilgilendiren, Savaş Zamanında Sivil Kişilerin Korunması kurallarını belirleyen 4. Sözleşme. Sözleşmeler Türkiye’de 10 Şubat 1954’te yürürlüğe girmiş.
Savaşta sivillerin korunması
Kürdistan’da cereyan eden çatışmalar ve sonuçları savaş hukukundan ne denli bihaber olduğumuzu faş ediyor. Her önümüze gelene terörist demekten savaşın ve savaş hukukunun anlamını unuttuk. Diyeceksiniz ki nerede hukuk kaldı ki savaşın hukuku olsun, yine de Cenevre Sözleşmeleri altına imzasını atan ülkeyi bağlar, uygulamayı zarurî kılar, ülkeyi uluslararası platformlarda kırılgan hâle getirir.
Savaş Zamanında Sivil Kişilerin Korunması Sözleşmesi’nin 3.maddesi açık: “Sözleşme taraflarından birinin (bu durumda Türkiye’nin) toprağında çıkacak fakat uluslararası mahiyette olmayan silâhlı bir ihtilâf durumunda ihtilâf halinde bulunan taraf aşağıdaki hükümleri asgarî olarak uygulamakla yükümlüdür:
1) Çatışmaya doğrudan katılmayan kişiler, silâh bırakmış olan askerler, hastalık, yaralanma, tutuklanma veya herhangi başka bir nedenle savaş dışı kalmış kişiler ırk, renk, din, iman, cinsiyet, doğum, servet veya herhangi başka bir kıstasa dayanan fark gözetilmeden insanî muamele göreceklerdir. Zikredilen kişilere karşı ne zaman ve nerede olursa olsun, şu uygulamalarda bulunmak yasaktır: Hayata ve beden bütünlüğüne kasıt, katl, sakat bırakma, zalimane muamele, işkence, eziyet; rehin almak; kişilerin haysiyetine tecavüz, yüzkızartıcı ve alçaltıcı muamele; yasal bir mahkeme tarafından ve medenî milletlerce gerekli addedilen adlî teminat altında verilmiş hükümlere dayanmayan mahkûmiyet ve infaz.
2) Yaralı ve hastalar toplanıp tedavi edileceklerdir. Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) gibi tarafsız bir insanî kuruluş anlaşmazlığın taraflarına hizmetlerini sunabilir. Diğer taraftan anlaşmazlığın tarafları özel anlaşmalar yoluyla bu sözleşme hükümlerinin tamamı veya bir kısmını yürürlüğe koyabilirler. Bu hükümlerin uygulanmasının, anlaşmazlığın taraflarının hukukî statüsü üzerinde etkisi olmayacaktır.”
İslam savaş hukuku
“Bunlar gavûr icadı” diyecek olanlara iktidarın esinlendiğini belirttiği İslâm dininin savaşta yasakladığı fiilleri hatırlatalım:
a) İşkence. Öldürülecek olan kimseye dahî işkence edilemez; zulüm ve işkence bütün çeşitleriyle yasaktır.
b) Savaşçı olmayanların öldürülmesi. Savaşçı, fiziken savaşabilecek kimsedir. Bunların dışında kalanlar kasten ve doğrudan öldürülemez. Bu cümleden olarak kadınlar, çocuklar, savaşçı sahiplerine hizmet için gelmiş köleler, körler, dünyadan el etek çekmiş din adamları, akıl hastaları, yaşlılar, hastalar, kötürümler vb. öldürülmez.
c) İnsan ve hayvanların uzuvlarının kesilmesi.
ç) Verilmiş söze ve yapılmış antlaşmaya aykırı hareket.
d) Savaş zarureti bulunmadıkça ziraî mahsullerin, orman ve ağaçların yakılması.
e) Namus ve şerefe tecavüz, zina ve gayrimeşru münasebetler. Düşman kadınlarının ırzına geçen sivil ve askerler zina suçu işlemiş olur ve bunun cezasını çekerler.
f) Düşmandan alınan rehineleri öldürmek; bunlar misilleme yoluyla dahî öldürülemez.
g) Ölülerin başını veya uzuvlarını kesip teşhir etmek.
ğ) Katliam. Hz. Peygamber ve raşid halifeler zamanlarında savaştan sonra esirler veya zaptolunan yerlerin ahalisi için katliam emri verildiğine dair bir tek örnek dahi yoktur. Mekke fethini müteakip Rasulullah (s.a.s.) bazı harb suçluları ve hainler dışında kalan düşmanlarını affetmiştir.
h) Kesin bir meşru müdafaa söz konusu olmadıkça akrabayı öldürmek; akraba düşman saflarında olsa dahi öldürülmez.
ı) Çiftçi, tacir, esnaf, işadamı gibi fiilen harbe iştirak etmemiş, savaş ile ilgili olmayan kimseleri öldürmek.
i) Harb esirlerini rehine almak, kalkan yapmak, onların arkasında düşmana doğru ilerlemek.
j) Zehirli ok kullanmak. (www.islamustundur.com)
İsyan hukuku
Gaddarlığa getirilen sınırlar böyle, bir de burada telaffuzu dahî zor olan isyan hukuku var. Kızılhaç Örgütü websitesinde (www.icrc.org) isyan durumuyla ilgili 29 uluslararası metin var. Ulu orta konuşanların dünyada bu işler nasıl ele alınıyor bir göz atmalarında fayda var. İslamî bir katkı için İslamabad Uluslararası İslamî Üniversitesi’nden Sadia Tabassum’un İslam’da isyan hukukunu irdeleyen “Combatants, not bandits: the status of rebels in Islamic law” (Eşkıya değil muharip: Asilerin İslâm Hukuku’ndaki yeri) başlıklı kapsamlı makalesini özellikle tavsiye ederim.
https://www.icrc.org/spa/assets/files/review/2011/irrc-881-tabassum.pdf
CENGİZ AKTAR / HABERDAR
Yorum Yap