- 8.11.2013 00:00
Basındaki kayıtsız şartsız iktidar muhipleri CHP’nin Meclis’te başörtüsü serbestîsi konusundaki duruşunu sevmedi. AKP’den kralcı yazarlar CHP’nin bu kayda değer değişimi karşısında karalar bağlamış vaziyette eski günleri yâd ediyor. Yıllardır donup kalmış bir CHP’nin iktidar için yarattığı muhalefet boşluğu hiç değişmesin der gibiler. Oysa devlet partisi CHP’nin 14 yıl önceki tavrı (Ecevit de bu gelenekten gelirdi) ile bugünkü tavrı arasında kayda değer bir evrim var. Darısı diğer kırmızıçizgilerinin başına!
Öte yanda, kalemşorların itirazlarının zamanlamasının iktidarın yatak odaları takıntısına tesadüf etmesi bir başka talihsizlik. 2008’deki üniversitede başörtüsü serbestîsi girişimi karşısında “herkese daha fazla özgürlük” diyenlerin ne kadar isabetli bir yerde durmuş olduklarının karinesi iktidarın o günkü veya bu günkü sınırlı özgürlük anlayışıdır.
MUT’A NİKÂHI
Bekir Bozdağ şöyle buyurmuş “Devletin gençlerini korumak için tedbir alması onların yaşam tarzlarına müdahale olarak asla nitelendirilemez”. Bırakın yetişkin üniversitelilerin böyle bir korumaya ihtiyaçları olmamasını, çocukların dahi haklarını arayan bir dünyadayız. Ama AKP Mars’ta!
Cima zannı altındaki aziz Türk gençliği İran’daki uygulamaya yönelir mi dersiniz? Şu kısa süreli ve ücret karşılığı kıyılan mut’a nikâhına. Websitelerinde pek eğlenceli “caiz midir, değil midir” tartışmaları mevcut. T.C. Diyanet’in fetvasını dört gözle bekliyoruz.
IN GATT WE TRUST
1993’te Cenevre’deki Japonya Daimî Temsilciliği o zaman adı GATT olan Dünya Ticaret Örgütü’nün bahçesine fidan diktirmişti. Altına da iptidaî bir eşseslilik oyunuyla tüccar kimliğine kıvançla gönderme yapmıştı. Geçenlerde Başbakan Abe’nin Marmaray açılışında ellerini açarak T.C. Diyanet’in hayır dualarına eşlik etmesi hatırlattı. Âmini herhalde arkadan gelen nükleer santral imzası için demiştir.
VAHŞİ DOĞAYA MODERN TÜRKİYE’DE YER YOK
Son Kafkasya leoparlarından birinin başına geleni duydunuz. 3. Köprü inşaatı için İstanbul’un Kuzey Ormanlarında tıraşlanan bölgede yaşayan yaban domuzlarının nasıl Boğaz’ı geçerek Anadolu yakasına kaçtıklarını okudunuz. Yabanî habitatları altüst eden beton-asfalt uygulamalarının doğal hayatı koruma diye bir endişesi hiç olmadı ve muhtemelen de hiç olmayacak.
Türkiye’de yaşayan insanlar yaşam alanlarını devamlı diğer canlıların yaşam alanlarından çalarak genişletiyor. Meclis’te bekleyen Tabiatı ve Biyoçeşitliliği Koruma Kanunu, kullanmayı korumaya tercih ederek süregelen taarruzu hukuklaştıracak.
ÇED KONGRESİ
Bugün Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Yıldız Teknik Üniversitesi ve Türkiye Çevre Koruma Vakfı tarafından düzenlenen ve üç gün sürecek uluslararası ÇED kongresi başlıyor. Program epeyi yüklü (http://www.ced2013istanbul.org/Program.pdf) Tebliğlere bakınca kongre, hükümet politikasının kurumsal iletişim çalışması gibi duruyor. ÇED sorununa başka gözle bakan akademik ve sivil herhangi bir tebliğ başlığı göremedim. İnşallah yanılıyorumdur. Her hâl ve kârda AB’li ve diğer yabancı uzmanlar memleketteki çevre düşmanı gidişata yönelik bir iki kelâm edeceklerdir.
Hatırlatma babında, bakanlığın kendi istatistikleri ÇED maskaralığını mükemmel anlatıyor: Yönetmelik yürürlüğe girdiği 1993’ten 2012’ye dek verilen 42.994 ÇED kararının 39.649’u “ÇED lâzım değildir” diyor! (www.csb.gov.tr/db/ced/webicerik/webicerik557.pdf) Ayrıca nasıl göstermelik bir iş olduğunu görmek için istatistiğe gerek yok, etrafınıza bakın kâfi.
cengizaktar@gmail.com
Yorum Yap