Bu ülkeye barış, özgürlük ve adalet gelene kadar!...

  • 6.02.2016 00:00

Hayatını tiyatroya vermişti sevgili dostum Mustafa Yalçın.

 

İzmir Devlet Tiyatrosu sanatçısıydı, ama yaşamı boyunca bu ülkenin bütün coğrafyasına taşımıştı en büyük aşkı tiyatroyu.

 

Fırsat buldukça buluşurduk akşamları.

 

Soframız; tiyatroyla, sanatla, şiirle, siyasetle dolu büyük bir şölene dönüşürdü.

 

12 Eylül'ün en karanlık günlerinde  bile hiç yitirmemişti umudunu.

 

"Oğlum" derdi, "Merak etme, biz yaşama ustasıyız, bunları da alt ederiz."

 

Bu ülkenin, 12 Eylül'den beter bir tünelin karanlığına girdiğini göremeden okyanusların sonsuzluğuna uğurladık O'nu.

 

Ama eminim, bu koyu karanlıkta bile, yılların deneyiminden damıtılmış bir bilgelikle okuduğu iki şiirin arasına sıkıştırırdı geleceğe ilişkin umudunu:

 

"Biz yaşama ustasıyız, bunları da alt ederiz..."

 

Yaşadığımız süreçte, tam da Mustafa Yalçın'ın hep altını çizdiği "yaşama ustası olma" sınavından geçiyoruz.

 

İnsan hakları savunucuları, akademisyenler, hukukçular, aydınlar, sanatçılar, gazeteciler, yazarlar, sendikacılar, sosyalistler, solcular, demokratlar, iktidara yamanmamış liberaller; hırsızlığa, yolsuzluğa, adaletsizliğe karşı çıkan dindarlar da, muhafazakar demokratlar da, bütün muhalifler de aynı karanlık tünelden, aynı yüzleşme sınavından geçiyor.

 

"Umut Nöbeti", "Haber Nöbeti" başladığından beri ısrarla altını çiziyorum ki, Türkiyeli gazeteciler 21. yüzyılın ilk büyük direnişini yapıyor; basın özgürlüğü için, halkın haber alma, bilgi edinme hakkı için...

 

Çünkü gazetecilerin en yakın geçmişteki ortak mücadelesi en son 1990'lı yılların ikinci yarısında Metin Göktepe davası ve sonrasında gerçekleşmişti.

 

Yıllardır AKP iktidarının medyayı ele geçirme, iktidara uşak olmayan gazetecileri işsiz bırakma, gözaltına almı, tutuklama, hapis cezası verme gibi adım adım tırmanan anti demokratik tavrına karşı büyük bir sessizlik vardı.

 

Zaten birkaçı dışında gerçekleri yazan gazete kalmamıştı. Olanlar da çeşitli yöntemlerle yok ediliyordu.

 

Yandaş olmayan televizyonlar iktidarın verdiği güçle ele geçiriliyor, bu yöntem sökmezse de medya mülkiyetiyle oynayarak iktidarın uydusu haline getiriliyordu atanan kayyumlar yoluyla.

 

Birer birer kapatılıyordu gerçekleri yazan internet siteleri.

 

Tüm bu olumsuzluklara karşın gazeteciler "yaşama ustası" olmaya başlamışlardı halkın haber alma hakkını savunmak için.

 

Çağın getirdiği çeşitli iletişim olanaklarından da yararlanarak, çeşitli medya mecraları kullanılarak herkes basın özgürlüğünü, söz söyleme hakkını, gerçekleri halka ulaştırma uğraşını hayata geçirmek için büyük bir çaba harcıyordu.

 

İşte böyle bir sürecin ortasında, bu ülkenin üzerine çöken karanlığı aydınlığa dönüştürmek için bir zerre de olsa katkı sunmak için harekete geçmişti Said Sefa'nın Genel Yayın Yönetmenliği'nde Haberdar.

 

Farklı görüşlerden, siyasetin, hayatın farklı alanlarından gelen bir yazar yelpazesi oluşturmuştu. Ama hepsinin tek bir ortak paydası vardı; demokrasiye inanmak.

 

Bir yandan demokratik bir Türkiye, özgür bir gelecek konusunda farklı önermeleri olan yazarlar yazmaya, Ahmet Memiş "komutası"ndaki ekip de haber üretmeye başlamıştı.

 

Benzerleri arasından çok kısa bir sürede sıyrılıp bağımsız yoruma, iktidarın sansürüne karşın doğru habere gereksinim duyanların vazgeçilmez birkaç adresinin başında gelmeye başladı Haberdar.

 

Bugün de bu alandaki çabasını eksiksiz sürdürme uğraşında.

 

Haberdar'da yazı yazmam konusundaki önerisini konuşurken, "Benim yazılarım biraz serttir, acaba koyabilir misin?" diye sormuştum şaka yollu Said Sefa'ya.

 

Çok ciddi yanıtlamıştı:

 

"İstersen sitenin şifresini vereyim, kendin direkt gir yazını."

 

Bu yanıt beni içtenliğine inandırmıştı. Bugüne dek de bir kez olsun yanılmadım bu inancımda. Tek bir yazımın, tek bir satırına, tek bir cümlesine "Böyle yazmışsın ama..." gibisinden en küçük bir itiraza tanık olmadım.

 

Baskının giderek yoğunlaştığı; gazetecilerin, yazarların, yayın yönetmenlerinin gözaltı, tutuklama, hapis cezası tehdidinin arttığı bir süreçte Said Sefa'nın bu tavrından ödün verdiğine hiç tanık olmadım.

 

Belki aynı mahalleden, aynı siyasal geçmişten gelmiyorduk ama ülkenin gidişatına ilişkin aynı kaygıları duyuyorduk, aynı barış, demokrasi, özgürlük ve adaletin peşindeydik. Gerisi teferruattı.

 

AKP'nin ağır saldırısı altındaydı Said Sefa ve onun yönettiği Haberdar. Sadece AKP'nin olsa iyi. Kendini "solcu" sanan "ulusolcular" da, kendilerine "sosyalist" diyen "nasyonal sosyalistler" de bu yolda AKP'nin kokuşmuş ekmeğine yağ sürüyor, zalim değirmenine su taşıyorlardı.

 

Üzüldüğüne, canının sıkıldığına çok tanık oldum ama en ufak bir yılgınlık, çıktığı zorlu yolculuktan cayma gibi en ufak bir pişmanlık çizgisi görmedim yüzünde, tavırlarında.

 

Cemaat çizgisinde yayın yapan Bugün ve Kanaltürk televizyonları ile gazeteleri "kayyum zoru"yla gasp edilirken de omuz omuza basın özgürlüğünü, halkın haber alma hakkını savunuyorduk Said Sefa ile.

 

Silivri Cezaevi önünde de birlikte duruyorduk "Umut Nöbeti"ne; hem Can Dündar ve Erdem Gül için, hem Mehmet Baransu ve Hidayet Karaca için, hem de içerideki Kürt gazeteciler için...

 

Diyarbakır'da "Haber Nöbeti"ni de birlikte tutuyorduk yanmış yıkılmış Sur'da.

 

Özgür Gündem Gazetesi'nin boğulmasına karşı birlikte girmiştik "Nöbetçi Genel Yayın Yönetmenliği" sırasına...

 

İçinden geçtiğimiz bu karanlık dönemde, basın özgürlüğünü; halka doğru haber ulaştırma, gerçekleri tüm çıplaklığıyla yorumlayan, analiz eden yazılarla halkın bilgi edinme hakkı için yayın yapan Said Sefa yönetimindeki Haberdar'dan okurlara ulaştığım için çok mutlu oldum.

 

Ancak bazen yeni süreçler, yeni arayışlar, aynı yolda ama farklı mecralarda hayatı sürdürme, mücadeleyi farklı alanlara taşıma ihtiyacını getirir önünüze koyar.

 

Bu nedenle Haberdar'daki yazarlığımı "şimdilik" sonlandırma, başka alanlarda, başka mecralarda ama aynı doğrultudaki mücadelede yeniden buluşmak üzere "bana müsaade" deme noktasındayım.

 

Elbette bunu bir ayrılık olarak görmüyorum. Haberdar'la da, Said Sefa'yla da, onun "gerçekler, ama sadece gerçekler" için "haber canavarı" olan ekibiyle aynı doğrultuda daha çok birlikte yürüyeceğiz.

 

Çünkü inançlarımız, ilkelerimiz, özlemlerimiz doğrultusunda daha çok yapacağımız işler, yazacağımız çok haberler, röportajlar, yazılar bizi bekliyor.

 

Gözümüzü almasın bu karanlık.

 

Paranın padişahlığı da, iktidarın acımasızlığı da, diktatörün zulmü de bu dünyada hükümdar olmaz. Bunu da aşarız. Aynen yoldaşım Mustafa Yalçın'ın, 12 Eylül'ün en karanlık günlerinde söylediği gibi:

 

"Biz yaşama ustasıyız, bunları da alt ederiz..."

 

Çıktığımız uzun ve zorlu yolculukta hep bir arada olacağız; bu ülkeye barış, özgürlük ve adalet gelene kadar!...

 

CELAL BAŞLANGIÇ | HABERDAR

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums