- 18.05.2016 00:00
İktidara karşı savaş açmıştır Willie Stark.
Sahte bir dürüstlük maskesi takmıştır yüzüne.
Politik kariyerinde hızla yükselmeye başlar.
Oturduğu koltuk büyüdükçe, gerçek içyüzü de ortaya çıkar yavaş yavaş.
İktidarın verdiği tüm güçleri acımasızca kullanır, düzenbazdır.
Kendisine bağlı güvenlik güçleriyle potansiyel rakiplerini susturur.
Tek amacı kendisine oy verenlerin desteğini yitirmemektir.
Ancak iktidarı sürecinde yaşanan yozlaşma zirveden son sürat düşmesine neden olur.
Amerika'nın Louisiana Eyaletinde iki yüzlü bir politikacıyı anlatan Robert Penn Waren'in Politzer ödüllü romanından Steven Zaillian'ın çektiği Kralın Tüm Adamları filminin final sahnesinde Stark'ın politika yapma biçimini çok net tanımlayan muhteşem bir söz vardır:
"Her planın bir kurbanı vardır."
"Milli Şef" olma yolunda önündeki son birkaç engeli de kaldırmak için acelesi olan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "plan kurbanları" listesi de her geçen gün daha çok kabarıyor; Cemaat, Ergenekoncular, Liberaller, Abdullah Gül, Kürtler, Bülent Arınç...
Listeye son bir isim ekleniyor; Başbakan Ahmet Davutoğlu...
Görev yaptığı yaklaşık iki yıl, Türkiye Cumhuriyeti tarihine en kanlı süreçlerin üst sıralarında yazılacak.
Türkiye, 20. yüzyılda kendi dağlarını taşlarını bombalayan bir kentti.
21. yüzyılda, Davutoğlu'nun Başbakanlığı sürecinde on binlerce insanın yaşadığı kent merkezlerini bombalayan bir ülkeye dönüştü.
1990'lı yıllarda köyler, mezralar boşaltılıp evler ateşe verilirdi.
Davutoğlu'nun Başbakanlığı döneminde ilçe merkezleri, hatta kent merkezleri ev ev, sokak sokak, mahalle mahalle bombalandı.
Davutoğlu'nun Başbakanlığı döneminde tarihin en uzun süreli sokağa çıkma yasağı yaşandı bu ülkede.
Üç milyonu bulan Suriyeli göçmen sayısıyla Davutoğlu döneminde Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk yıllarındaki "Mübadele"nin bile rekoru kırılmıştır.
Türkiye'nin en çatışmalı süreçlerinden birini yaşadığı Tansu Çiller'in Başbakanlığı döneminden sonra Kürt kentlerinde sivil ölümlerinin en çok yaşandığı; onlarca insanın keskin nişancılar tarafından vurulduğu, yüzlerce sivilin binaların bodrumlarında bombalanarak, yakılarak, kurşunlanarak öldürüldüğü bir "iktidar olma biçimi" oldu Davutoğlu'nun Başbakanlığı.
Verdiği kararların ne kadarı uygulandı ya da uygulanan her karardan Davutoğlu'nun ne kadar haberi vardı, gibi konular tartışmalı ama, en azından Başbakanlığı döneminde yaşanan tüm kan revan içindeki süreci tümüyle üstlendi Davutoğlu.
"Azledilmeden" yaklaşık bir ay önce söylediği bu sözler kendisine ait:
"Üç gece var ki o üç gece sorumluluktan hiç uyuyamadım diyebilirim.
"23 Temmuz: PKK ve DEAŞ noktalarına operasyon kararı verdiğimiz gece. O gece güvenlik toplantısında aldığımız kararlar hakkında Sayın Cumhurbaşkanımıza kriptolu telefonla bilgi verdim. Hayatımın en zor kararı 23 Temmuz’da aldığımız karardır. Geçici hükümet olarak göreve devam ederken, muhalefetle mesafeliyken hukuki sorumluluk omuzlarımdayken terörle mücadele kararı aldık.
28 Ağustos: Hükümeti kurmuşuz. Kırsalda yoğun saldırılar sebebiyle Genelkurmay Başkanımızın ‘Kapsamlı yetkilendirmeye ihtiyaç var’ talebi oldu. 7., 8., 9. kolordulara doğrudan bu mücadelenin içinde yer almaları için talimat yazısı gönderdim.
14 ARALIK: Yeni hükümet kurmuşken Cizre, Silopi ve Sur’da barikatlar, sızmalar artınca operasyon talimatını verdim. Bir de Süleyman Şah operasyonunda sabaha kadar Genelkurmay karargâhındaydım." (Hürriyet, 8 Nisan 2016)
Şimdi şu soruları dile getirmenin zamanı:
Bu kadar önemli kararlar aldığını söyleyen bir Başbakan, Cumhurbaşkanı tarafından neden azledilir; hem de yedi ay önceki seçimlerde partisinin ve hükümetinin başında yüzde 49 oy almışken?
Yoksa uyguladığı "Kürt politikası" başarısız mı oldu?
Yani yalan mıydı "PKK'yı ezdik, hendeklere gömdük" diye şişinen iktidar sözcülerinin, yalaka medyalarının bütün söyledikleri, yazdıkları, çizdikleri...
İnsanın aklına, "Acaba geçen kanlı sürecin tüm sorumluluğu; hatta, 'çözüm süreci'ndeki iki yüzlülüğün, arkasından çıkan 'Kürt savaşı'nda alttan alta dillendirilmeye başlayan başarısızlığın, Şam'daki Emevi Camisinde Cuma namazı kılma hayallerinin boşa çıkmasının faturası da Davutoğlu'na mı kesilecek" sorusu geliyor elbette.
Malum, "Her planın bir kurbanı vardır."
Hepsi bir yana Davutoğlu, Türkiye Cumhuriyeti tarihine "Döneminde ülkücüleri polis TOMA'larıyla ilk kez karşı karşıya getiren Başbakan" olarak geçecek.
Çünkü, parlamentodaki "mini muhalefet" partisinde bir kurultay süreci yaşanırken mahkemelerden icra dairesine, valilikten Adalet Bakanlığı'na, emniyetin TOMA'larına kadar bütün devlet gücü Davutoğlu'nun Başbakanlığı döneminde devreye sokuldu.
Davutoğlu'nun Başbakanlığı ve genel başkanlığı döneminde AKP'ye yaklaşan, dümen suyuna giren, koltuk değneği olan, hatta arka "Bahçeli'kine dönüşen her siyasi hareket tuzla buz oluyor, liderlerinin koltuğu sallanıyor.
Sivil toplum örgütü yöneticileri tartışma konusu oluyor, hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kızının düğününe giden Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar için "istifa" hashtag'ı bile açılabiliyor.
MHP lideri Devlet Bahçeli'nin düştüğü zavallı durum ortada.
AKP'nin dokunulmazlıkların kaldırılması önerisine "Anayasaya aykırı ama 'Evet' diyeceğiz" açıklaması yapan Kılıçdaroğlu'na ilk karşı çıkan kendi milletvekilleri oldu. Yani HDP'lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılması planı uygulamaya başlanınca, dokunulmazlığı ilk kaldırılan CHP lideri oldu.
TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu'nun Erdoğan'a şirin görünme çabaları arttıkça itibarı azalıyor, hatta kendi toplantısında bile ana muhalefet partisi lideri tarafından eleştirilebiliyor.
Çukurca'da askeri helikopterin "teknik arıza" sonucu düştüğünü, iki pilotun yaşamını yitirdiğini açıklıyor Genelkurmay. "Gerilla TV", helikopterin omuzdan atılan bir roketle vurulduğunu kanıtlayan görüntüleri yayınlıyor. Genelkurmay günler süren bir sessizliğe gömülüyor. Ama sonunda gelen eleştirileri yanıtlamak için Cumhurbaşkanı'nın kızının düğününe Genelkurmay Başkanı Akar'ın neden gittiğini açıklamak zorunda kalıyorlar.
Yani AKP'ye, lideri Erdoğan'a yaklaşan yanıyor, en azından itibar kaybediyor.
Ama Erdoğan'ın AKP'sinin Genel Başkanı ve Başbakanı olan da bir ayak oyunuyla öyle tepetaklak gidiyor ki kimse "Davutoğlu neden azledildi?" sorusunun tatmin edici bir yanıtını bulamıyor.
Davutoğlu şimdi veda turlarını sürdürüyor. Hafta sonu hem AKP Genel Başkanlığı, hem de Başbakanlığı sona erecek.
Ama "görevi bırakma süreci" içinde bile Başbakan olarak Davutoğlu'nun günahları artıyor.
Muhalif partinin kongresini devlet gücüyle engelleyen Başbakan olmakla kalmıyor yalnızca.
Aynı zamanda Başbakanlığı döneminde başka bir muhalif partinin, HDP'nin vekillerinin dokunulmazlıklarını hem de anayasaya aykırı bir anayasa değişikliğiyle kaldırmaya teşebbüs eden, belki de kaldıran Başbakan olacak.
Yani Başbakan Tansu Çiller'in "siyasi sabıka kaydı"nın nicelik olarak daha da büyüğüne sahip olacak bir siyasi yükün altına girdi Davutoğlu.
Yönetemediği partisi, Erdoğan'dan gelen talimatla HDP'li vekillere yargılanma yolu açacak Meclis kararının Davutoğlu'nun Başbakanlığı döneminde alınması için bastırıyor.
İki yıla yaklaşan görev süresinde; Sedat Peker'in iktidarda, Haluk Kırcı'nın muhalefette olduğu kanlı bir TOMAkrasi'nin Başbakanı, AKP iktidarının "etkisiz elemanı", hatta "yardımcı erkek oyuncusu" olarak geçecek tarihe Davutoğlu.
Ne diyordu Kralın Tüm Adamları filminin finalinde:
"Her planın bir kurbanı vardır!"
CELAL BAŞLANGIÇ | HABERDAR
Yorum Yap