CHP'ye Diyarbakır mesajı: Çözüm Meclis'te, barış İmralı ve Kandil'de!

  • 27.01.2016 00:00

 Diyarbakır'ın yeni açılan havaalanı terminal binasından kentin kalbi tarihi Sur ilçesine doğru giden caddenin üzerine bir pankart asılmıştı:

"Sur muhacirlerine Ensar olalım"

Daha olanı biteni görmeden bile bu yardım çağrısına bakarak Diyarbakır'ın merkez ilçesindeki insanların yaşadıkları kentin içinde "muhacir" durumuna düştükleri anlaşılıyordu.

Kendi kentlerinin, kendi bölgelerinin içinde "muhacir"di artık Kürtler.

(CHP İstanbul İl Örgütü Diyarbakır'da)

Özellikle 7 Haziran seçimlerinden sonra Türkiye'nin batısında HDP binalarına, Kürtlerin evlerine, işyerlerine yapılan saldırılardan sonra artık çoğunlukta oldukları yerlerde kalmayı tercih ediyorlardı.

Başta Diyarbakır olmak üzere Mardin'den Şırnak'a, Muş'tan Hakkari'ye kadar uzanan geniş bir coğrafyadaki kentlerde yaşananlar son beş aydır bugüne dek görülmemiş düzeyde kanlı, ölümlü, çatışmalı bir sürece evrilmişti.

İşte CHP de bölgede yaşanan bu süreç nedeniyle  "yakın tarihinin" en büyük buluşmasını gerçekleştiriyordu Diyarbakır'da Kürtlerle.

'HOCASI ERBAKAN'I DA, KARDEŞİ GÜL'Ü DE SATTI'

CHP'nin 35. Olağan Kurultayı öncesinde seçilen İstanbul İl Başkanı Cemal Canpolat'ın öncülüğünde milletvekilleri Selina Doğan, Mahmut Tanal, Onursal Adıgüzel, Gürsel Erol; PM üyeleri Gülseren Onanç, Yasemin Öney Cankurtaran, Sera Kadıgil, Tuğba Ötebay, Hüsnü Süslü; Adalar Belediye Başkan'ı Atilla Aytaç, Ataşehir Belediye Başkanı Battal İlgezdi'nin, Şişli Belediye Başkanı Hayri İnönü'nün de aralarında bulunduğu 19 il yöneticisi, 22 ilçe başkanı, ilçe yöneticileri ve partililerden oluşan 100 kişiyi aşkın heyet "barışın sesini yükseltmek için"Diyarbakır'daydı.

(CHP İstanbul İl Başkanı Canpolat, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Gültan Kışanak ile...)

CHP'nin bu büyük buluşmasının ilk durağı olan Tahir Elçi'nin mezarına kırmızı karanfiller bırakılırken, Diyarbakır Barosunu, Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Gültan Kışanak'ı ziyaret ederken de "barış" sözcüğünün altını kalınca çiziyordu Özpolat:

"Tahir Elçi'nin yarım bıraktığı Barış türkülerine devam etmek için, Doğu'da, Güneydoğu'da Kürt halkına yapılan zulmü kınamak için buradayız. Barışın dilini kullanmaya geldik. İnsanların birbirini öldürdüğü bir ülke olmaktan çıkma konusunda CHP olarak daha kararlı olacağız."

Ancak "barış" sözcükleri, Sur'dan gelen bomba seslerini kesmeye yetmiyor şimdilik.

CHP heyeti 50 günü aşkındır, kesintisiz 24 saat sokağa çıkma yasağı uygulanan Sur'un girişindeki Dağkapı'ya doğru yaklaşırken iki büyük patlama sesi geliyor. Çevremizdeki Diyarbakırlılar hemen saptıyor durumu:

"Siz daha çok içeri girmeyin, caddenin başından dönün diye patlatıyorlar bombaları."

Doğru ya da yanlış olabilir bu saptama ama kentte yaşayan yurttaşların bölgedeki güvenlik güçlerine bakışının ortaya çıkması için ilginç bir tanıklık.

 

(CHP İstanbul İl Başkanı Cemal Canpolat Sur girişinde yurttaşların sorunlarını dinledi)
 

Sur girişinde gencinin de yaşlısının da çaresiz ama kızgın, mağdur ama öfkeli olduğu bir kalabalık karşılıyor CHP heyetini. Kimi ağlayarak, kimi bağırarak, kimi de usulca anlatıyor yaşadıklarını Canpolat'a.

"Biz öldük ha!" diyor orta yaşlı bir Diyarbakırlı, "Nihayet geldiniz, bu zamana kadar neredeydiniz!"

Bir başkası caddenin başında bekleyen 10-11 yaşındaki bir çocuğu gösteriyor:

"Bakın, karnesini almış ama evine gidemiyor."

Üzerindeki ceketin, yeleğin yakasına yapışıp ağlayarak anlatıyor Diyarbakırlı bir esnaf:

"İki aydır evime gidemiyorum. Üstümü bile değiştiremedim. Kendi memleketimizde rehin kaldık."

Bölgede giderek artan öfkenin hedefi başka bir esnafın söylediklerinden belliydi:

"Hocası Erbakan'ı sattı, kardeşi Gül'ü sattı, ortağı Fettullah'ı sattı, en sonunda da Kürtleri sattı."

'BU ORDU KIBRIS'I BİLE 24 SAATTE ALDI'

Sur'un girişindeki Gazi Caddesi'nin başında yurttaşlarla konuşurken bir Diyarbakırlı'nın 50 gündür süren sokağa çıkma yasağını eleştirirken "Burayı eğitim alanı olarak mı kullanıyorlar? Bu ordu Kıbrıs'ı bile 24 saatte aldı" deyince, tam bir ay önce, 25 Aralık'ta Haberdar'da çıkan yazım geldi aklıma.  Sur'da uygulanan sokağa çıkma yasağı daha 23. günündeyken sorulmuştu bu soru:

"Devlet, Sur'da 13 Eylül'den  bu yana, yanı tam 100 günü aşkın süredir kesintisiz beş, kesintili altı kez, şu ana kadar tam 34 gün uyguladığı ve hala süren sokağa çıkma yasağı ilan etme ihtiyacı duymuştur? Fatih Sultan Mehmet bile 6 Nisan 1453'te dayandığı Konstantinopolis'e 53 günde girmeyi başarmıştı. da, koskoca Türkiye Cumhuriyeti bir türlü Sur'a neden giremiyordu? Sur'da son olarak ilan edilen sokağa çıkma yasağında 'halkın kenti terketmesi için verilen 17 saatlik ara' sayılmazsa 23 gündür tanklarla, toplarla süren çatışmalara karşın, devletin güvenlik güçleri Hendek'ler ve barikatları neden aşamamıştır da çevresindeki evleri yıka yıka mahalle içlerine girme noktasına gelmiştir?"

Meğer bu durumu 23. gününde gündeme getirerek erken davranmışız. "Fatih'in torunları" İstanbul'u 53 günde alan dedelerinin rekorunu kıracaklarmış. Çünkü bugün bu rekoru kırdılar ve doğrusunu söylemek gerekirse bu soruyu gündeme getirirken bizi uyaran Diyarbakırlının verdiği "24 saatte alınan Kıbrıs" örneği aklımıza gelmemişti.

Ancak neden hala 53 gündür Sur'da süren kuşatmaya... Bütün bir kentin Suriye'nin Halep'ine, Dara'sına dönmesine... Tankla, topla, keskin nişancılarla saldırılması karşın hala bu çatışmaların neden sürdüğünü açık yüreklilikle söyleyecek bir babayiğit var mı?

'CHP'NİN RAPOR DÖNEMİ BİTTİ"

CHP heyetinin sivil toplumla buluşma toplantısını en iyi tanımlayan cümleyi belki de Diyarbakır İl Başkanı Mehmet Sayın kurdu:

"CHP olarak çok uzun bir süre reklam arası vermiştik."

Gerçekten de CHP bölgedeki Kürtlerle ilişkisine öylesine uzun bir süre ara vermiş ve konuyla ilgili  derinliğini öylesine yitirmişti ki, kadrolarının büyük bölümü ortak bir dil kurmakta zorlanıyordu.

Bir kısmı CHP-SHP kökenli olan sivil toplum temsilcileri, CHP'nin bu büyük buluşmasında bugüne kadar uygulanan politikaların eksikliğini, yanlışlığını tek tek, ama dostça dile getirdiler.

Diyarbakır'da CHP-sivil toplum toplantısında en çok konuşulan konulardan  biri Tunceli Milletvekili Gürsel Erol'un sözleri oldu. Erol gerek Diyarbakır Büyükşehir Belediye Meclis Salonundaki toplantıda, gerekse de bir otelin toplantı salonunda gerçekleştirilen sivil toplum buluşmasında benzeri bir sözü iki kez yineledi:

"CHP'den istenen ne? Ne istediğinizi bilelim ki ona göre çözüm üretelim."

Diyarbakır Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ODASI Başkan'ı Erkan Azizoğlu konuşmak için kürsüye geldiğinde Erol'un sorusunu yanıtladı:

"Hala bizim ne istediğimizi bilmiyorsanız vay memleketin haline. CHP rapor yazmaktan vazgeçsin.  Suç bizde demek ki, anlayamamışız size ne istediğimizi. Bu ülkede insanca yaşamak istiyoruz. Barış isteyenlerin, çözüm isteyenlerin, çocuklar ölmesin, diyenlerin terörist ilan edildiği bir dönemdeyiz. CHP bu kaotik ortamda elini masaya vurmayacaksa bizden ne istediğimizi niye soruyorsunuz? Biz CHP'ye soruyoruz, Kürt sorununun çözümü için somut olarak ne öneriyorsunuz? Ayrıca PKK ile Kürt sorununu birbirinden ayıramayız."

Diyarbakır Tabip Odası Genel Sekreteri Celal Canpolat da CHP'nin "sadece rapor yazması"ndan yakınıyordu:

"Bu buluşmanız rapor olarak kalmasın CHP arşivlerinde. CHP politikalarına yansısın. Bir de sizin çözüm önerilerinizi duymaktan memnun oluruz."

Sürpriz Giragos Ermeni Vakfı temsilcisi Gaffur Türkay da "Bu, ne istiyorsunuz, lafı gına getirdi. Demokratik Toplu Kongresi toplandı burada üç hafta önce. 14 maddelik taleplerini deklare ettiler" demekten kendini alamıyordu.

Bir dönem bölgede SHP'den aday da olan, kentteki sivil toplumun önemli temsilcilerinden  Selim Ölçer'in de CHP'ye "rapor" eleştirisi vardı:

"CHP'nin rapor dönemi bitti. Bu yangına su dökmek, bu yangını söndürmek gibi bir göreviniz var. Kürtler bir daha bu statüde, bu şartlarda yaşamak istemiyor. Rapor oluşturup gitmeyin, savaşı durdurun."

Yaşanılan bu süreçte bölgede en çok çaba gösterenlerin başında gelen İHD Diyarbakır Şube Başkan'ı Raci Bilici "Bu savaşın hem mağduru, hem tanığı, hem de sanığı olduk" diyordu, "CHP'nin gündeminde hiç Kandil'le, İmralı'yla görüşmek yok. CHP'nin işin muhataplarıyla görüşmesi gerekir. Meclis bir ayak, Kandil bir ayak, İmralı bir ayaktır. Kullanılacak dil ve üslup önemli. Toplumun tamamını inciltmemek gerekir."

CHP PARTİ MECLİSİ TOPLANTISINDAN HDP KURULTAYINA

CHP İstanbul İl Örgütünün Diyarbakır buluşması gerçekten çok verimli oldu. Parti politikalarının eksik kaldığı, bazı milletvekillerinin kişisel çabalarıyla gündeme taşıma uğraşlarına ciddi bir destek verdi.

Ama özellikle sivil toplumla buluşmada ortaya çıkan bir gerçek vardı ki, o da artık CHP'nin rapor yazmaktan öteye geçmeyen faaliyetlerinden bölge insanına gına gelmişti.

16-17 Ocak tarihlerinde CHP'nin 35. Olağan Kurultayı vardı Ankara'da. Yine aynı tarihte HDP'nin konferansı yapılmıştı.

Geçtiğimiz hafta sonu da CHP'nin yeni seçilen Parti Meclisi'nin ilk toplantısı gerçekleştirdi. Ertesi gün de yine Ankara'da HDP 2. Olağan Büyük Kongresi'ni yaptı.

CHP'nin ilk PM toplantısında özellikle İstanbul örgütünün yaptığı Diyarbakır buluşmasına katılan üyeleri izlenimlerini anlattılar. Bölge insanının eşit yurttaşlığa, yerel yönetimlerin özerkliğine, daha özgürlükçü ve eşitlikçi anayasa taleplerine dönük izlenimlerini dile getirdiler. CHP'nin bölgeye dönük politikalarının çerçevesini genişletmeye dönük taleplerini, bölgenin beklentilerini, CHP'nin daha yüksek sesle, daha net politikalar geliştirmesi gerektiğini söylediler.

Görünen o ki, CHP içersinde, bugüne dek izlenen "Kürt sorunu"yla ilgili politikalardan hoşnut olmayan kadroların sesi daha yüksek çıkmaya başlıyor. İşin ilginci de bu kadrolar kongreler ve kurultay sürecinde partinin daha üst kademelerine doğru tırmanıyorlar.

24 Ocak'ta Ankara'da yapılan HDP Kongresinde konuşan Eşbaşkan Selahattin Demirtaş önümüzdeki süreçte yeni bir anayasa yapılması için zorunlu olan "mayın temizliği"ni anlatıyordu:

"Medyayı özgür bırakacağız. Çatışmayı durduracağız, ölümleri durduracağız, müzakere masasını kuracağız. Bunu yapmadan, yolu temizlemeden attığımız her adımda başımıza neler geleceğini bilmeden nasıl anayasa tartışacağız?"

CHP'nin yeni seçilen Parti Meclisi'nin bir gün önce yaptığı ilk toplantısının açılış konuşmasında Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu'nun özgürlükçü demokrasi için yaptığı 10 maddelik çağrının içinde Demirtaş'ın sözünü ettiği taleplerle ciddi bir paralellik vardı.

Kılıçdaroğlu da bu 10 maddelik çağrısında "hukuk devleti", "adalet", "düşünce özgürlüğü", "medya özgürlüğü" istiyordu ve Kürt sorunun çözümü için "İradeniz varsa oturur konuşuruz ve sorunu çözeriz" diyordu.

Artık Türkiye için değil "yakıcı", "yıkıcı" bir hale gelen Kürt sorunun çözümü için CHP'den daha güçlü sesler yükselmeye başladı. İstanbul İl Örgütünün gerçekleştirdiği Diyarbakır buluşması da gösterdi ki, sorunun çözümü için bölgede CHP'den de büyük bir beklenti var. Artık CHP ciddi bir yol ayrımına doğru gitmekte. Ya bu beklentileri karşılayacak, ya da AKP'nin Kürtlere uyguladığı "abluka politikaları"nın sessiz bir aparatı olacak.

Diyarbakır'daki sivil toplum temsilcilerinin söylediği gerçeği CHP'nin de kendi içinde kabullenmesi ve yüksek sesle söylemesi gerekiyor:

Çözüm Meclis'te, barış İmralı ve Kandil'de!

CELAL BAŞLANGIÇ | HABERDAR

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Resmi İlanlar

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums