UMUT NÖBETİ'NİN ORTAK PAYDASI ÖZGÜRLÜK

  • 19.12.2015 00:00

 UMUDUMUZU DA TUTSAK ALAMAZSIN YA NAPOLYON!

Günümüze dönmüş Napolyon.

Çok merak etmiş neler olup bittiğini kendisi bu dünyada yokken.

Önce Obama'ya gitmiş. Beyaz Saray'da oturmuşlar karşılıklı. Milli içkileri viskiyi açmış Obama. O anlatmış, Napolyon dinlemiş, dinlemiş... Sonunda demiş ki:

"Sendeki şu savaş teknolojisi bende olsaydı Waterloo Savaşı'nı asla kaybetmezdim."

Sonra Putin'e gitmiş. Kremlin Sarayı'nda oturmuşlar. Milli içkileri votkayı açmış, Putin anlatmış, Napolyon dinlemiş, dinlemiş... Demiş ki:

"Sendeki şu istihbarat örgütü bende olsaydı Waterloo Savaşı'nı asla kaybetmezdim."

Sonra Erdoğan'a gitmiş. Ak Saray'da oturmuşlar. Milli içkileri ayranı açmış, Erdoğan anlatmış, Napolyon dinlemiş, dinlemiş... Demiş ki:

"Sendeki şu medya bende olsaydı Waterloo Savaşı'nı kaybettiğimi dünyada hiç kimse bilmezdi."

İşte dün bizim Silivri Cezaevi'nin önünde tuttuğumuz "Umut Nöbeti"nin nedeni, aynen bu fıkrada olduğu gibi Napolyon'un Waterloo Savaşı'nı kaybettiğini dünyadaki tüm insanların öğrenmesi içindir.

Napolyon'un Waterloo Savaşı'nı kaybettiğini yazanların bir kısmı içerdeydi, diğer yazanlar içeri girmek için sırasını bekliyordu, yazacak olanlar da içeri girecekti.

Can Dündar'la Erdem Gül tutuklanınca ilk nöbeti bu ayın başında onlarca yıllık kıdemiyle Mete Akyol tutmuştu.

Arkası koptu geldi. O günden bu yana Basın Konseyi organizasyonuyla her görüşten gazeteci "Umut Nöbeti"ne durmaya başladı. Daha da sırada bekleyenler var.

Fatih Portakal'dan, Murat Keskin'den devraldık nöbeti; Said Sefa ve Bülent Keneş ile birlikte.

İstiyorduk ki Napolyon'un Waterloo Savaşı'nı kaybettiğini yazan gazeteciler cezaevine düşmesin...

İstiyorduk ki, bütün dünya insanlarının Napolyon'un Waterloo Savaşı'nı kaybettiğini bilmeye hakkı var, bu gerçeği yazan, yazacak olan gazeteciler tutsak olmasınlar...

Can Dündar'dan Erdem Gül'e, Hidayet Karaca'dan Mehmet Baransu'ya, İdris Yılmaz'dan Vildan Atmaca'ya; Türk'üyle, Kürd'üyle, sağcısıyla solcusuyla, Alevi'siyle Sünni'siyle dün itibariyle tamı tamına 32 gerçek gazeteci vardı içerde.

Hepsi de Napolyon'un Waterloo Savaşı'nı kaybettiğini yazmışlardı.

Yalanı, rüşveti, hırsızlığı, yolsuzluğu yazmışlardı.

Reza'ların önüne yatan bakanları, "gemiciklerini kurtaran kaptan Bilal"i yazmışlardı.

Kuşatılan Kürt kentlerini; tanklarla, toplarla girilen Kürt mahallelerini, evleri başlarına yıkılan Kürtleri, bir halka karşı açılan savaşı yazmışlardı.

Hendeklerin, barikatların arkasında sadece eli silahlı gençlerin değil de, kendi güvenliği için çoluğuyla çocuğuyla, kadınıyla erkeğiyle, genciyle yaşlısıyla bir halkın durduğunu yazmışlardı.

Daha dün köyleri yakıp yıkıp boşaltanların bugün kentleri yaktığını, yıktığını, boşalttığını yazmışlardı.

Eskiden kendi dağını taşını bombalayanların artık kendi kentlerini, mahallelerini, sokaklarını bombaladığını yazmışlardı.

Baskıyı, zulmü, işkenceyi, cinayeti, katliamı yazmışlardı.

Komşu bir ülkede binlerce insanın ölmesine, milyonlarcasının sığınmasına neden olan çetelere devlet eliyle taşınan silahları yazmışlardı.

Aslında en önemlisi Napolyon'un yaptığı darbeyi, Waterloo Savaşı'nı kaybettiğini yazmışlardı.

Bu yüzden çok kızmışlardı. İnsanlar gerçeği öğrenecek diye çok korkmuşlardı.

Oysa biz biliyorduk ki, halkın gerçekleri öğrenme hakkı olduğu sürece, bizim de Napolyon'un Waterloo Savaşı'nı kaybettiğini yazma özgürlüğümüz vardır.

Napolyon kaybettikçe zulmü de artıyordu.

Devletin "bilimsel" bir kurumu "yerli" bulmadığı için on binlerce kitabı imhaya kararı alıyordu.

Yayınlandıktan aylar hatta yıllar sonra...

Hasan Cemal'in, Delila Bir Genç Kadın Gerillanın Dağ Günlükleri ve Kürdistan Günlükleri kitapları...

Tuğçe Tatari'nin; Anneanne, Ben Aslında Diyarbakır'da Değildim kitabı...

Müslüm Yücel'in, Amara'dan İmralı'ya kitabı yasaklanıyordu hem de faşist askeri darbe süreçlerinde bile yaşanmayan yöntemlerle...

Çünkü Napolyon'un Waterloo Savaşı'nı kaybettiğini yazmışlardı.

Kaybettiğini ne kadar gizlemeye kalkarsa kalksın Napolyon, Waterloo Savaşı'nı...

Biz Silivri Cezaevi'nin önünde farklı siyasi geçmişlerden, günahlarıyla sevaplarıyla gelen gazeteciler Napolyon'un Waterloo Savaşı'nı kaybettiğini söyleme özgürlüğü için bir araya gelebiliyorsak...

Artık "demokrasi ortak paydası" daha dün bir araya gelemeyecekleri buluşturabiliyorsa...

Çorlu'da yaşayan bir Vanlı tekstilci ya da Silivri'ye yerleşen mübadil bir ailenin iyi eğitim görmüş çocuğu; bir "Merhaba" demek için, ev sahibi olarak bir çay, bir kahve ikram etmeye kilometrelerce yol katedip geliyorsa...

Bu demektir ki biz Silivri Cezaevi'nin önünde ancak soğuktan titreyebiliriz, ama asla korkudan değil...

Gerisini sıcak saraylarında oturup korkudan titreyen muktedir Napolyon'lar düşünsün.

Çünkü "Umut Nöbeti"ne başladık bir kere; "Napolyon, Waterloo Savaşı'nı kaybetti" demek özgürlüğü için, halkın bu gerçeği bilme hakkı için...

Umudumuzu da tutsak alamazsın ya Napolyon!

NOT: Bu yazıda Napolyon bir fıkra kahramanıdır ve Waterloo kaybedilmiş bütün iktidar savaşlarını simgelemektedir.

CELAL BAŞLANGIÇ / HABERDAR

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums