KÜRT SORUNU: ARTIK KÖYLER DEĞİL, İLÇELER BOŞALTILIYOR

  • 7.02.2015 00:00

 Sokağa çıkma yasağı kalkar kalkmaz Derikliler ilçe merkezine doğru yürüyüşe geçiyor.

HDP'li vekiller, DBP'li yöneticilerle birlikte çoluk çocuk, genç yaşlı, kadın erkek "Direne direne kazanacağız" diye bağırıyorlar.

3 Aralık (dün) itibariyle Mardin'in Derik İlçesi'nde sekiz gündür süren sokağa çıkma yasağı kalkarken, 7 Haziran seçimlerinden bu yana Diyarbakır'ın Sur İlçesi'nde beşinci kez ilan edilen sokağa çıkma yasağı ikinci, Mardin'in Nusaybin İlçesi'ndeki dördüncü kez ilan edilen sokağa çıkma yasağı da beşinci günündeydi.

 

Sokağa çıkma yasağı sonrası gazetecilere, televizyon kameralarına kapıları açılan ilçenin görüntüsü içler acısı. Evlerin, işyerlerinin duvarları mermi deliği, top, tank ve bomba atar yıkığı.

Belli ki ilçeye hakim bir konumda olan Namık Kemal İlköğretim okulunu karargah olarak kullanmış Özel Harekatçılar. Duvarlar delinip mazgallar açılmış. Kum torbaları konularak mevzilere dönüştürülmüş okulun pencereleri. Kırılmadık yer, yıkılmadık duvar kalmamış okulda.

Günlerce dumanlar yükselmişti Derik'ten. Tanklar, zırhlı araçlar karadan, helikopterler havadan taramışlardı.

Sokağa çıkma yasağının beşinci gününde Derik'in eski belediye başkanı olan HDP'nin Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel "Merkeze giremedik. Seslerini dinliyoruz. Evlerden dumanlar çıkıyor, evler yanıyor. Bizi arıyorlar, evlerin içinde çocukları mahsur kalmış. İçeride evlere roketler isabet ediyor. Bugün bir yandan yukarıdan helikopterle ateş açılıyor, bir yandan da tanklarla evler bombalanıyor" diye anlatıyordu yaşanan vahim tabloyu.

BEŞTAŞ'TAN SORU ÖNERGESİ: AMAÇ GÖÇE Mİ ZORLAMAK?

Yalnız ilçede yaşayanlar değil, halkın can güvenliği için ilçenin kapısına dayanan milletvekilleri, siyasetçiler, sivil toplum örgütü temsilcileri de Deriklilere uygulanan şiddetten nasibini almışlardı.

Yaşananları çok net biçimde anlatıyordu HDP Milletvekili Meral Danış Beştaş dün İçişleri Bakanı Efgan Ala'nın yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesinde:

"30 Kasım 2015 günü Derik'te yaşanan hak ihlallerini ve ilçedeki durumu tesbit etmek üzere Derik'e giden içlerinde şahsımın da olduğu HDP milletvekilleri ile MYK ve PM üyeleri polisin gaz bombalı saldırısına maruz kaldık. Şehirde çatışma sürerken milletvekillerinin de hiçbir biçimde Derik'e girilmesine izin verilmemiş; kolluk güçlerince bizlere silah doğrultulmuştur. 1 Aralık günü de polisin milletvekillerine yönelik uyguladığı orantısız şiddet devam etmiş ve polis milletvekillerinin Derik'teki ikinci gününde misket gazlarıyla müdahalede bulunmuştur. Bu  müdahale neticesinde ben ve milletvekili arkadaşlarım çağlar Demirel ile Mahmut Toğrul atılan gazın etkisiyle ciddi sağlık sorunlarına maruz kaldık. Uzun süre ambulanslara izin verilmediği için oldukça zor anlar yaşadık, ardından Kızıltepe Devlet Hastanesinde bizlere tıbbi müdahalede bulunuldu."

Beştaş'ın anlattığı bu süreçte bir yandan Derik'in evleri tank, top, tüfek atışına tutulurken diğer yandan güvenlik güçleri "evlerinizi terkedin" çağrısı yapıyordu. Bu sokağa çıkma yasağı ilan edilen Cizre, Silvan, Nusaybin gibi yerleşimlerde de yapılan çağrıların bir benzeriydi.

Beştaş soru önergesinde birçok eve havadan ateş açıldığını, halkın büyük mağduriyet içersinde olduğunu, Derik gibi sokağa çıkma yasağı uygulanan birçok ilçede de benzer durumun yaşandığını, sivil halkın yaşam mücadelesi verdiğini anlattıktan sonra en can alıcı tesbiti yapıyor:

"Evlerinden dışarı çıkmadıkları halde evlere doğru atılan mermiler nedeniyle yaşam hakları gasp edilen halk ölmek yahut göç etmek gibi iki seçenek ile karşı karşıyadır ve bu durum savaş hukuku angajmanlarına dahi aykırıdır."

Bu noktadan hareketle "Neden?" diye soruyor Beştaş, İçişleri Bakanı Ala'ya:

 "Derik'te neden sokağa çıkma yasağı uygulanıyor? Kolluk güçleri ve askerler sivil halka neden saldırı düzenliyor? Kendi konutlarında bulunan halkın yaşam hakkı neden gasp ediliyor?"

Danış'ın son sorusu, belki de bütün soruların bir yanıtı:

"Derik özelinde sokağa çıkma yasağı uygulanan yerlerde amaç halkın yaşam hakkı gaspı yahut göçe zorlanarak bölge nüfusunun azaltılması mıdır?"

Yani, bölgede 1987'den sonra gördüğümüz, 1990'lı yıllarda iyice yoğunlaşan "köy göçertmeleri"nin "ilçe göçertme"ye dönüşen 2015 versiyonu olmasın; "Ya göç ya da öl!"

17 İLÇEDE, 37 KEZ, TOPLAM 120 GÜN YASAK!

Bölgede özellikle 7 Haziran seçimlerinden sonra yaşananlar yeni bir planın ortaya konulduğunu çok açık biçimde gösteriyor. Özellikle yüzde 80'lerin, 85'lerin, hatta yüzde 90'ların üzerinde HDP'ye oy veren yerleşimlere dönük; önce intikam alma, cezalandırma, ardından da boşaltma kararı uygulamaya konulmuş sanki.

Bu süreçte yaşanılan barbarlığı, korkunç tabloyu sayısal veriler de çok net biçimde ortaya koyuyor.

HDP Genel Merkezi'nin yaptığı çalışmaya göre 16 Ağustos'tan bu yana geçen sürede bölgedeki yerleşimler adeta yarı açık bir cezaevine dönüştürülmüş. Yaklaşık dört aylık süre içersinde 17 ilçe ve kent merkezinde, Nusaybin ve Sur'da bugün sürenler de dahil olmak üzere tam 37 kez ilan edilen sokağa çıkma yasağının toplamı 120 günü yani dört ayı bulmuştur.

Sadece bölgedeki kent merkezleri değil, kırsal alanlar da tam bir ilan edilmemiş Olağanüstü Hal uygulamasına sokulup kırsal alanlar da yasaklı bölgelere dönüştürülmüştür.

Zaten sadece bölgede değil, ülke genelinde yaşanan sivil ölümleri de bu tabloyu iyice vahim hale getirmektedir.

7 Haziran'dan bu yana sokağa çıkma yasakları adı altında uygulanan ablukalarda, çatışmalarda, demokratik protesto gösterileri ve katliamlarda yaşamını yitiren sivillerin toplamı 292.

Bunlardan 133'ü Ankara ve Suruç katliamlarında yaşamını yitirmiş.

Bölgedeki abluka ve demokratik protesto gösterilerinde devletin güvenlik güçleri tarafından 143, PKK tarafından sekiz sivil öldürülmüş.

Bu 292 sivil ölümünden 62'si sokağa sokağa çıkma yasakları sürecinde gerçekleştirilmiş. Hatta şu ana kadar sokağa çıkma yasağı ilan edilen 17 yerleşim merkezinden sadece Nusaybin, Silvan, Cizre ve Derik'te toplamda 71 gün süren yasak sürecinde yaşamını yitiren sivillerin sayısı 51.

Sadece kent merkezleri değil, bölgedeki kırsal alanlar da Temmuz ayından bu yana Bakanlar Kurulu kararlarıyla Geçici Askeri Güvenlik Bölgesi ve Özel Askeri Güvenlik Bölgesi ilan edildi.

Bunların toplamı 15 ilde, 45 ilçede 145'i buldu. Bu bölgelerde yapılan operasyonlarda onlarca sivil yurttaş hayatını yitirdi. Canlı kalkan olmak için bölgelere giden yüzlerce insan gözaltına alındı.. 

'EVLER, İŞYERLERİ, ARAÇLAR KURŞUNLANDI VE YAKILDI'

Sokağa çıkma yasakları süresince sivil halkın yaşadıkları acılardan bazıları da HDP tarafından şöyle saptanmış:

"Sokağa çıkma yasakları boyunca ateşi çıkan çocukların buzdolabına konmasından tutalım da tavuklar için kurutulan ekmeklerin ıslatılarak yenilmesine, insanların hastaneye gitmek için beyaz bayrak sallandırmasından, küçük çocukların bilyeler yerine boş mermi kovanlarıyla oynamalarına kadar sayısız insanlık trajedisi yaşanmıştır. Halk günlerce günde birkaç saat dışında elektriksiz, susuz, telefonsuz kalmıştır. Bir kişinin tek adam olma hayalini meşru görenler, bir halkın kendi geleceği ile ilgili söz hakkına sahip olmasını çok görmüş, Kürdistan halkı üzerinde insanlık âlemini utandıracak zulüm ve baskılar yapmışlardır. Kronik hastalar tedavi görememiş, birçoğu hayatını kaybetmiştir. Hamile kadınlar düşük tehlikesi yaşamış, emziren anneler sütten kesilmiştir. Sürekli patlayan bomba ve silah sesleri halkta ciddi psikolojik hasar yaratmıştır. 

Halkın seçtiği vekillere öldürücü müdahaleler yapılmış, siyasetçi, kanaat önderleri ve halka biber gazı, tazyikli su ve ateşli silahlarla müdahale edilmiştir. Birçok vekil ve eş başkanlarımız hastanelik olmuştur."

HDP Genel Merkezi tarafından 3-14 Kasım tarihleri arasında yaşanan 12 günlük sokağa çıkma yasağıyla ilgili inceleme raporunda da çarpıcı bilgiler var. Rapora göre operasyonlar esnasında halka ait ev, işyeri ve araçların güvenlik kuvvetleri tarafından hedef gözetilmeden kurşunlandığı ve yakıldığı belirlenmiş. Kapıları kırılarak girilen evlerde yurttaşların bir kısmı zorla dışarı çıkarılmış ve ev eşyaları kullanılamaz hale getirilmiş.

'ÜÇ MAHALLEDE 25 BİN KİŞİ ZORLA YERİNDEN EDİLDİ'

Raporda yer alan eğitim ve öğretime ilişkin veriler ise yaşanan tahribatın ölçüsünü net biçimde ortaya çıkarıyor:

"Sokağa çıkma yasakları esnasında ilköğretim ve lise düzeyinde eğitim de sekteye uğramış olup okul çağındaki çocuklar ile gençlerin eğitim ve öğretim görme hakkı tamamıyla ihlal edilmiştir. Sokağa çıkma yasağının uygulandığı mahallelerde bulunan beş ilköğretim okulu, dört lise ve Silvan Yatılı İlköğretim Bölge Okulu'nda eğitim tamamen durmuştur. Bu 10 okulda eğitim hakkı gasp edilen toplam öğrenci sayısı beş ile altı bin arasındadır."

Yasağın olmadığı mahallelerde de eğitim büyük ölçüde aksamış HDP'nin Silvan Raporu'na göre.  Velilerin çoğunluğu güvenlik gerekçesiyle çocuklarını okula göndermemiş. Kentte altıncısı yaşanan ablukanın süreceği endişesiyle birçok veli çocuklarının kaydını Diyarbakır il merkezindeki ya da köylerdeki okullara aldırmaya çalışıyor. Şu anda ilçedeki öğrenci sayısında yüzde 15-20 arasında bir düşüş yaşanacağı tahmin ediliyor.

Silvan'ın nüfusu 7 Haziran seçimlerinde 100 bin dolayındaydı. Ancak yaşanan olaylardan sonra Silvan'ın en çok operasyon yapılan Mescit, Tekel ve Konak mahallelerinden toplam 20 bin ile 25 bin dolayında sivilin zorla yerinden edildiği belirtiliyor HDP raporunda.

Bütün buraya kadar sadece iki yerleşimden; Derik'ten ve Silvan'dan hareketle anlatılan yaşanmışlıklar kaçınılmaz olarak bir soruyu akla getiriyor:

1987'de başlayan, 1990'dan sonra giderek yoğunlaşan köy boşaltmalar, 2015'te yeni bir duruma evrilerek artık "ilçe boşaltma" aşamasına mı geliyor?

Bütün veriler bu eğilimi desteklediği için Silvan Raporu'nda HDP "Bir Devlet Politikası Olarak Yerinden Edilme/Etme" başlığını da açarak geçmişte yaşanan "köy boşaltma"larına ilişkin verilere de yer vermiş:

"Kürt halkına yönelik devlet baskısının ve şiddetinin sistematik bir şekle girmesi ile birlikte Kürt halkının devlet tarafından yerinden edilmesi özellikle 1990-1994 yılları arasında yoğunluk kazanmıştır. Dönemin Birleşmiş Milletler Mülteci Yüksek Komiserliği 3 milyon, 1997 yılındaki TBMM komisyonu ise bu sayıyı 401.328 olarak rapor etmiştir. Yine o dönem Birleşik Devletler Mülteci Komitesi 2,5-3 milyon, İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch-HRW)'e göre ise 2 milyon insanın göç ettiği bilgisini rapor etmiştir. Yine Göç Derneği'ne göre bu sayı 4 milyon civarında olmuştur."

Her şey çok açık değil mi! Türkiye'de mevcut iktidarın bugün geldiği devlet olma anlaşıyı 1990'lı yılların bir adım ötesine geçmiş, artık o yıllardaki gibi "köy boşaltmaları"nın yerini, "Yeni Türkiye"nin  "İleri Demokrasi"sinde "ilçe boşaltmaları" alıyor.

AKP devletinde Kürt sorunu kırsaldan, köylerden ilçelere taştı. Artık "köy boşaltmaları"ndan, "ilçe boşaltmaları" aşamasına varmış "AKP usulü çözüm" süreci. Herhalde AKP'nin 2023 hedefi de Kürt sorununun "çözüm süreci"ni kent merkezlerini boşaltma "mertebesine ulaştırmak". Durmak yok, yola devam!

CELAL BAŞLANGIÇ / HABERDAR

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (1)

  • Binghamton 33
    Binghamton 33
    7.05.2013 00:30

    Yaziyi begendim. Ozellikle 8.maddenin cok kritik oldugunu dusunmekteyim.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums