O odadaki diğer ses için sezon finali

  • 6.02.2023 08:24

Son dönemde iyice AKP hükümetinin aparatı haline getirilen Hariciye için Sinirlioğlu’nun denklemden çıkıyor olması önemli kayıp. Zira bazı kritik anlarda politikalara etki etmek için hangi titri taşıdığına bakmaksızın Erdoğan nezdindeki özgül ağırlığını kullanarak topa girebilen yegâne Türk diplomatıydı

Ulusal güvenlik politize edildi. Yani Türk tarihinde ben böyle bir şey hatırlamıyorum. İç politika konusu haline geldi. Artık tamamen ülke topraklarını, sınır güvenliğimizi, oradaki egemen toprağımızı falan savunmakla ilgili tamamen ulusal ulusal güvenliğimizle ilgili yaptığımız konuşmalar son derece pespaye, bir ucuz iç politika malzemesi haline geldi.”

Yukardaki cümleleri kuran kişi 3 Şubat 2023’te imzalanan bir cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile görevini tamamlayan yaklaşık yedi senedir BM Nezdinde Türkiye Daimî Temsilciliğini yürüten Büyükelçi Feridun Sinirlioğlu’na ait. Yanlış anlaşılmasın; yukardaki dört cümle Sinirlioğlu’nun görevini tamamlar tamamlamaz kendisine ilk uzatılan mikrofona yaptığı açıklama değil. Sinirlioğlu’nun kamuoyuna bu tür açıklamalar yaparak gündeme gelmeye çalışacak biri olmadığını eşi dostu gibi son dönemde çeşitli vesilelerle gazetecilere hakkında tezviratta bulunmaktan çekinmeyen meslektaşları da bilir.

Sinirlioğlu’nun bu cümleleri çok kritik bir karar aşamasında dönemin diğer üç kilit devlet görevlisiyle birlikte katıldığı kapalı toplantıda sarf ettiğini, toplantıyı Fethullahçıların yasa dışı olarak dinleyip kaydettikten sonra ses kaydını da Youtube üzerinden servis etmeleri üzerine öğrenmiştik. Meğerse toplantı, katılımcılardan dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Yaşar Güler’in evrak çantasına kendisinden habersiz yerleştirilmiş ‘böcek’ ile yapılmıştı. Böcek dinlemesi olduğu iki yıl süren soruşturma ve takibatın ardından kamuoyuna açıklanmıştı.



Feridun Sinirlioğlu (solda) ve MİT Başkanı Hakan Fidan

Dinlenen toplantı 13 Mart 2014 tarihinde dönemin AKP hükümetinin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun makam odasında yapılmıştı. Toplantıya Davutoğlu ve Yaşar Güler dışında dönemin MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve dönemin Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu katılmıştı. Toplantının konusu Türkiye’nin sınırları dışındaki tek toprağı olan ve o dönem IŞİD kuşatması altında kalan Süleyman Şah Türbesi’ne olası bir operasyondu. Operasyonun uluslararası hukuk açısından meşruiyet zemini tartışılırken Hakan Fidan’ın Fethullahçıların servis ettiği ses kaydındaki “gerekçe gerekiyorsa Suriye’ye 4 adam ve boş alana 8 füzeyle bunun yaratabileceği” yönündeki ifadeleri çok tartışıldı, hâlâ da tartışılır, tartışılmalıdır.

Tam bu noktada şu notu düşmek lazım; ses kaydının sızdırılmasının ardından getirilen yayın yasaklarına ve geçen dokuz seneye rağmen bugün hâlâ sosyal mecralarda ses kaydına ulaşılabiliyor.

Detaylarını çoktan unuttuğum o konuşmayı bu yazıyı kaleme almadan önce yeniden dinledim. Size de oluyordur; insan aynı şeyi üzerine başka yaşanmışlıklar da eklendikten yıllar sonra dinlediğinde, izlediğinde ya da okuduğunda bambaşka düşüncelere kapılabiliyor. Bu defa,13 Mart 2014 toplantısının sızdırılan kadarki bölümünde (15 dakika 43 saniye) katılımcıların derin farklar içeren bakış açılarını günlük siyasi kutuplaşmanın dayattığı filtrelere kurban etmiş olduğumuzu düşünmeden edemedim. Aşağıda kendimce özetleyeceğim tartışmayı “toplantıdaki herkes savaş çıkartma derdindeydi” önyargınızı bir kenara koyarak okursanız ne demek istediğimi anlayacaksınız.

Fidan o meşhur sözlerini söyledikten hemen sonra Feridun Sinirlioğlu böyle bir şeye ihtiyaç olmadığını, zira 10 dönümlük bir yurt toprağının (Süleyman Şah Türbesi) uluslararası hukukta çok sağlam bir gerekçe olduğunu vurguluyor. Fidan’ın askeri operasyon için neden Süleyman Şah gibi bir gerekçeye ihtiyaç duyulduğunu anlamakta güçlük çektiğini söylemesi üzerine ise Davutoğlu, Türkiye’nin diplomatik olarak yapılabilecek her şeyi yaptığını kaydediyor. Yani bundan sonrası “Erdoğan’ın siyasi kararı” demeye getiriyor. Sinirlioğlu ise tekrar bir operasyon için sağlam gerekçe olmaması durumunda Türkiye’nin uluslararası hukuk açısından sıkıntılı bir noktada kalabileceğine dikkat çekiyor.

Konuşmanın akışının dikkatli analizi bize şunu gösteriyor; Sinirlioğlu temsil ettiği kurumun ilke ve prensiplerine halel getirmeyecek şekilde fikir tartışmasını makul bir uluslararası meşruiyet zeminine çekmeye çalışırken dönemin Bakanı Davutoğlu da aslında müsteşarını destekleyen bir pozisyon alıyor. Bu kısa konuşma kesiti Tayyip Erdoğan’ın almış olduğu kritik dış politika kararları öncesinde kurumlar arası eşgüdüm toplantılarında neler yaşanabildiğine ayna tutan bir örnek diyebiliriz. Aynı isimlerin Erdoğan’ın önünde aynı tonda konuşup konuşmadıkları kısmı elbette sorgulanabilir. Ancak sadece yukardaki argümanlar üzerinden en azından Sinirlioğlu’nun görüşlerini Erdoğan’a tam olarak aynı akışta ve aynı ifadeleri kullanarak aktarmış olduğundan kuşkum yok. 41 yıllık kariyeri boyunca belki yüz defa masanın karşı tarafına Sinirlioğlu ile müzakereye oturmuş yabancı diplomatlarla yaptığım onlarca sohbet de bu kanaatimi doğrular nitelikte.

Tayyip Erdoğan’ın ideoloji ve yaşam tarzı açısından hiçbir ortak nokta paylaşamadığı Feridun Sinirlioğlu’nu 15 senedir Dışişleri’nin en kritik pozisyonlarında tutmasının kalbinde Sinirlioğlu’nun özgüveninin ve açık sözlülüğünün bulunduğunu sanıyorum. Erdoğan muhtemeldir ki Sinirlioğlu’nun ne olursa olsun “devlet ve ülkeye sadakat” hissiyle çalıştığını bildiği için kendisine birkaç defa “AKP içinde siyaset” teklifi götürdü.

Erdoğan’ın Sinirlioğlu’na en ısrarcı olduğu dönem ise 2015 seçimleri öncesiydi. Siniroğlu’nun teşekkür edip affını istemesinin ardından siyasi kulislerde Erdoğan’ın “Bizim istediklerimiz siyasete girmem diyor, istemediklerimiz girmek istiyor” diye üstü örtülü espriler yaptığı konuşulmuştu. Zira tam da o dönemde Hakan Fidan, Erdoğan’ın rızası olmadığı için 25. Dönem Milletvekili adaylığı için AKP'ye yaptığı başvuruyu geri çekmişti.

Bazı detaylarını hatırlattığım “dinlenen oda” toplantısına dönersek, Sinirlioğlu’nun 2014 Mart’ındaki o toplantıda yaptığı – ve muhtemelen pek çok benzer toplantıda yinelediği- güvenlik riski uyarısının siyasi karar alıcılar nezdinde “vız gelip tırıs gitmiş” olduğu ortada:

“Küresel ve bölgesel jeopolitikte ciddi kaymalar var. Şimdi daha başka yerlere de yayılabilir. Şimdi farklı bir oyuna doğru gidiyoruz. Bunları da görmemiz lazım. Bu IŞİD’ler MIŞİD’ler gibi ne idüğü belirsiz yapılar manipülasyona kullanılmasına son derece açık yapılar. Bunlardan oluşan bir alana komşu olmak bizim için fevkalade hayati bir güvenlik riski yaratır.” 

Bugün o güvenlik risklerine sadece komşu değil Türkiye, o riskler Türkiye’nin tam orta yerinde yaşıyor.

Erdoğan iktidarının son 10 senesinde hükümeti yukarda Sinirlioğlu’ndan alıntıladığım türde risklere karşı uyaran iyiniyetli ve çalışkan devlet görevlilerinin çoğu ya sistem dışına itildi ya da hak ettikleri pozisyonları göremeden ıvır zıvır işlerle uğraştırılarak emekli edildiler. Artık 67 yaşında olan Sinirlioğlu’nun en azından telef edilmemiş, hakkı teslim edilmiş bir devlet memuru olduğunu söylemek mümkün. Hatta resmi emeklilik yaşı geldiği için New York Daimî Temsilcisi olarak son senesini Cumhurbaşkanının Özel Temsilcisi” sıfatıyla geçirdiğini de son 20 sene içinde Suriye, İsrail, Ermenistan ile farklı dönemlerde yürütülen gizli diplomatik görüşmelerin müzakerecisinin hep o olduğunu da hatırlatayım.

Son dönemde iyice AKP hükümetinin aparatı haline getirilen Hariciye için Sinirlioğlu’nun denklemden çıkıyor olması önemli kayıp. Zira bazı kritik anlarda politikalara etki etmek için hangi titri taşıdığına bakmaksızın Erdoğan nezdindeki özgül ağırlığını kullanarak topa girebilen yegâne Türk diplomatıydı. Sonuç alıp almamasından bağımsız olarak sadece buna cüret edebilmesi nedeniyle bile dikkatle takip edilmeyi hak eden bir karakter oldu.

12 sene önce Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı olarak atandıktan kısa süre sonra yaptığımız söyleşide Sinirlioğlu’na emekli olduktan sonra siyasete girmeyi düşünüp düşünmediğini sormuştum. “Siyaset emeklilik işi değil. Yapılacaksa daha genç yaşta başlanmalı diye düşünüyorum,” diye yanıt vermişti. Şimdi o soruyu yeniden sormanın vaktidir. Zira Sinirlioğlu kalibresindeki bir oyuncunun Türkiye bu haldeyken köşesine çekilip Emmanuel Kant çalışacağını nedense tahayyül edemiyorum.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.