‘Şehitler tepesi’ daha fazla dolmasın...

  • 5.03.2020 00:00

 27 Şubat günü akşam saatlerinde duyuldu haber. Hatay Valisi, “İdlib'de dokuz şehidimiz var” açıklamasını yapmadan önce hem de. “Dokuz şehidimiz var” açıklamasını izleyen saatlerde internete erişim kısıtlandı, sosyal medya erişilemez hale geldi.

Bu açıklama ve beraberinde internetin kısıtlandığı saatlerde, “merkez” medyadan Milli Savunma Bakanlığı'nın duyurduğu rakamların haberi verildi; şu kadar “rejim askeri” (ne demekse?) öldürüldü, şu kadar “rejim mevzisi” imha edildi... 

Bu manzaranın kamuoyuna yansıması, direkt "Ölü sayısı daha fazla, gizliyorlar demek ki" şeklinde oldu. Nitekim korkunç rakamların telaffuz edildiği spekülasyonlar dolaşıma girdi. Kaynağı belirsiz kötülük haberlerine gün doğdu.

Düne kadar kimsenin adını bile bilmediği Hatay Valisi Rahmi Doğan, basına peş peşe yaptığı açıklamaların sonuncusunda şehit sayısını 33 olarak duyurdu. İki gün boyunca sesi duyulamayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, 29 Şubat günü Saray'da partisinin İstanbul milletvekillerine hitap ederken bu sayıyı 36 olarak açıkladı.

İnternete erişimi kısıtlamak, sosyal medyanın fişini çekmek nasıl veya neye karşı bir "önlem" acaba? 

Bu "önlem"in mucitleri, bunu Gezi zamanında da yapmışlardı. Yakın zamanda da Elazığ'da deprem olduğunda sosyal medya "yavaşlamıştı" ve biz GSM operatörlerine kızmıştık. Belli ki ortalık her "karıştığında" bu "önlem"e başvurmak gibi bir karar var. Muratları herhalde, "millet endişe etmesin, yalan-yanlış haberler çıkmasın, yayılmasın, sadece televizyonlarda iktidar sözcülerinin yaptığı açıklamaları izlesin." Peki öyle mi oluyor? 

Hangi devirde yaşıyoruz? İnsanlar sırf bu tutum yüzünden son yıllarda VPN nedir, yasaklı sitelere nasıl girilir, sosyal medya engeli nasıl aşılır konularında neredeyse "uzman" oldu. Kaldı ki bu otoriter rejimlere özgü "önlem alalım bizden başka kimselerin sesi duyulmasın" anlayışı, pratikte tam tersi bir etki uyandırıyor. İdlib olayında da böyle oldu.

Tragedyanın babası Aiskhylos’un ünlü sözüdür; “Savaşın ilk zayiatı, gerçeklerdir.” Aynı söz, 2. Dünya Savaşı’nın namlı generallerinden Amerikalı George S. Patton’a da atfedilir; “Savaşta, önce gerçekler ölür.”

Bunun “haklı” değilse bile anlaşılır bir “mantığı” var. Savaş yarı yarıya “psikolojik” bir faaliyettir ve bu yüzden “psikolojik harp” başlı başına bir “alan” olagelmiştir. Savaşta sahadaki üstünlükten, başarıdan önce psikolojik olarak “üstün”, yani haklı olmanız gerekir. Örneğin işgale karşı yurdunuzu savunuyorsanız, savaşta kayıplar vermeniz savaşı kaybediyor olmanız anlamına gelmez; aksine daha büyük bir kararlılıkla, fedakarlıkla savaşa yüklenmenizin gerekçesi olur. Giriştiğiniz savaşta “yurt savunması” gibi haklı bir gerekçeniz yoksa, savaşın zaten korkutucu olan gerçekleri daha da “korkutucu” bir hal alır. 

Fakat artık iletişim alanındaki devrimsel nitelikte teknolojik gelişmelerden dolayı “yeni” bir dünyada yaşıyoruz. Dünyaya kapılarınızı kapatabilirsiniz ama insanların dünya ile iletişim halinde olmasını engelleyemezsiniz. Hele ki “muz cumhuriyeti” değil de “demokrasi” olma iddiasında iseniz…

Açık olacaksınız. Şeffaf olacaksınız. Eleştiri ve hatta protestoların "can" veriyor olmamızdan, yurttaş olmamızdan, "insan" olmamızdan ileri gelen hakkımız olduğunu bileceksiniz, bilmiyorsanız öğreneceksiniz. "Savaşa hayır!" diyen insanları gözaltına almayacak, "hain" ilan etmeyeceksiniz. İşini, sadece sizin açıklamalarınızı duyurmak olarak anlamayıp gereğince yapmaya çalışan gazetecileri hedef göstermeyecek, gözaltına almayacaksınız…  Hesap verme konumunda bulunduğunuzu unutmadan neden bu "savaşa" girdiğimizi anlatmak mecburiyetiniz olduğunu bileceksiniz.

Çünkü savaş acı, gözyaşı, ölüm ve yıkım demektir ve ölenler bu ülkenin evladı, kalanlar bu ülkenin yurttaşı, harcadığınız paralar bu ülkenin birikimi... 

Ve sizler, pek sayın devleti yönetenler, sizler "şahsınız" adına değil bu ülke adına o koltuklarda oturuyor, siyaset yapıyor, savaş veya barış kararları alıyorsunuz! Seçim kazanarak oturduğunuz koltuklar, taşıdığınız payeler tapulu malınız değil, "kaderiniz" hiç değil! Beceremediğinizde, başaramadığınızda, yanlış yaptığınızda istifa edeceksiniz. Evet; demokrasilerde "istifa" diye bir müessese de vardı, değil mi? 

Bağırıp çağırarak, sağa sola sopa sallayarak, eleştirileri bastırıp görünmez, duyulmaz kılarak ancak ve sadece insanların acılarını ağırlaştırır, kaygılarını, endişelerini koyulaştırır, yönettiğiniz ülkeye karşı sorumluluğunuzu "şahsi" meseleniz sanırsınız; suç işlersiniz...

Cevabını arayan soru gayet basit ve bu soruya "cevap" diye söyledikleriniz, bu soru kadar "basit" ve anlaşılır değil: İdlib'deki neyin savaşıdır? Türk askerinin orada "terörist", "cihatçı" diye adlandırılan çetelerle işi nedir? Meseleniz yeni bir “mülteci” dalgasını önlemek midir Esad’ı devirmek mi?

Bu sorular tabii ki başka birçok soruyu da doğuruyor ama öne çıkan soru budur: İdlib'de ısrarla, inatla, neyin savaşını yürütüyorsunuz? 

Ne kadar bilmezden gelseniz de "rejim", "rejim askeri" gibi ifadelerle adını anmadığınız muhatabınız Suriye, Esad rejimi ve Suriye ordusunun arkasındaki de değil, yanındaki, önündeki güç İran'la birlikte Rusya'dır. Bunu gizlemek mümkün müdür?

Peki Rusya ve İran’ın Suriye’den vazgeçmesi, “Bizi Esad’la baş başa bırakın, siz çekilin aradan” isteğinize, “Olur” demesi mümkün müdür?

Baştan sona yanlış, baştan sona hesap, kurgu, senaryo ve strateji hatalarıyla dolu, baştan sona öngördüğü hiçbir sonucun tutmayacağı baştan belli Suriye politikasını bu ülkeye daha fazla bedel ödetmeden şapkanızı önünüze koyup yeniden düşünün. Hiç değilse, düşünün… 

Ve düşünmeye, Sun Tzu'nun şu sözlerini anlamaya çalışmakla başlayın mesela: "Dövüş ustası olanlar öfkelenmezler, kazanma ustası olanlar korkmazlar, akıllılar dövüşmeden kazanır, cahiller kazanmak için dövüşürler." 

“Savaşa hayır” diyenleri “Esadçı” diye yaftalamak çok ucuz bir demagoji. Savaşa hayır; çünkü bu savaşın görünen gelecekte bir kazananı yok ve olmayacak.

Bırakın “şehitler tepesi” daha fazla yoksul aile çocuklarının cesetleriyle dolmasın...

Yazıktır. Günahtır. Söz konusu olan, insandır…

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums